Pisagor’un adalet kupası size ilk bakışta normal bir kap olarak görünebilir. Fakat içinde taşıdığı gizemle benzerlerinden ayrıştığından ötürü yüzyıllar boyunca her dönemin merak konusu olagelmiştir.
Samos’lu Pisagor tarafından geliştirilen bu antik çağ eşyası aslında bir öğreti okulunun müridleri eşit miktarda içecek içebilsinler diye kurgulanmıştır. Yer yer felsefe bardağı olarak adlandırılsa da Pisagor’a atfedildiği kaynaklar sayıca çok daha fazladır.
Bardak iç tarafında bulunan bir kanal vasıtası ile, belirli bir çizgiye kadar doldurulduğunda içen kişiye tek bir damlası ziyan olmayacak şekilde içme şansı verirken o sınır çok az miktar dahi aşıldığında içinde neredeyse hiç içecek kalmayıncaya dek sifonlanarak dışarıya dökülecek şekilde dizayn edilmiştir.
Pisagor’un bu bardağı kurguladığında açgözlü müridlerini izleyip yer yer onlara gülüp alay ettiği dahi söylenir. Pisagor kupasından, “sözün büyüsüne kapılmayanlara ders verebilmenin dahice yolu” olarak bahsetmektedir. Norm denilen toplumsal yetinişi belki de ilk kez bu denli net bir vurgulama ile sahne önüne getirmenin haklı gururunu yaşıyordu belki de o esnada.
Açgözlülük antik yunan medeniyetinde toplumdan dışlanma sebeplerinden birisiydi. Sokrates’ten Platon’a, oradan da Aristo’ya uzanan etik değer savunucuları her zaman bu konuya parmak basmış ve kendi toplumsal statülerini riske atma pahasına içinde yaşamış oldukları toplumu eğitme vazifesini üzerlerine almışlardı. Bu okulların devamı sayılabilecek ve etik öğretileri ele alan okullardan biri olan Pisagor okulunun felsefesini anlarsak bu ilginç bardağın yapılma sebebini de daha iyi anlamış olacağız.
Pisagor okulu hem farklı disiplinleri bir arada aktarmayı başarmış bir okuldu hem de bir nevi toplumsal kardeşlik derneği olarak işlev görüyordu. Okula alınmadan önce Pisagor’un çeşitli sınavlarından geçmek zorunluydu. Bu sınavlar ise herhangi bir bilgiyi ölçmekten daha çok öğrencileri tanımaya yönelikti. Pisagor onları bu sorular yoluyla tanıyor, onların ilgi ve becerilerine göre bir eğitim sunmaya çabalıyordu. Pisagor’un öğrencileri kendilerini daha çok Pisagorcular olarak adlandırıyorlardı.
Okulun kendi içerisinde de bazı kuralları vardı. Bunların içerisinde en önemlisi meşhur “sessizlik kuralı” idi. Bir kişi bir konu hakkında yeterli bilgi sahibi değilse susmalıydı. Diğer bir kurala göre ise acıların tam olarak yaşanmasına izin verilmeli, onu saçma argümanlarla yok saymaya veya bastırmaya çalışmamalıydı. Pisagor okulu ayrıca o dönem yunan coğrafyasının kadına bakışı üzerinde büyük etkileri olmuş bir okuldu. Kadınlar bu okulda özgürce çalışıp statü sahibi olabiliyordu.
Okulda iki ayrı grup grup bulunmaktaydı ki bunlardan birisi matematikçiler diğeri ise dinleyicilerdi. Dinleyiciler sadece etik eğitimi alabilirken matematikçiler ileri düzey derslere katılabiliyorlar, “orfeusculuk” denen bir akımın etkisiyle et yemekten kaçınıyor, ruh göçüne inanıyorlardı. Etik kavramının adaletle ilişkisine duyulan inanç mercek altına alındığında karşımıza bu heyecan verici icadın sahibinin neden ve hangi koşullar altında bunu gerçekleştirdiği çıkmaktadır.
Bütün bu bilgiler ışığında Pisagor’un şahsı ve kurmuş olduğu okulun toplumsal etiğin yerleştirilmesi adına daha adil bir düzeni savundukları ve demokrasinin temelini atan antik yunan felsefesi ve yönetim anlayışının bir izdüşümü oldukları sonucuna varabiliriz. İhtiyacımız kadarını almayı ve açgözlü olmamayı o çağda olduğundan daha iyi anlamaya ihtiyacımız yok mu sizce de? Sevgilerimle.