Bir Yorum: Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Ekonomik Bağımsızlık… Türkiye Milli Mücadele Tarihi bir çok olaylarla ilgili doludur. Türk Halkı varlığıyla yokluğuyla Atatürk’ün yanına yer almıştı.
Asıl mücadele Kurtuluş Savaş’ından sonra ekonomik savaşımla olacaktır. Osmanlı Devleti’nin Düyûn-ı Umûmiye’den sonra dışarı bağımlı hale gelmiş ve devlet, yüksek faizlerle dışarı borçlanarak borcunu ödemeyecek hale gelirken önce moratoryum daha sonra 2. Abdülhamit döneminde kararname ile borcunu ödemeyecek hale geldiğini dünyaya duyurmuştur.
Osmanlı Devleti Kırım Savaş’ından itibaren giderek dış borç yapmaya başlamış ve bu borçlanmayı durduramamıştır. Giderek farklı borçlanmalar neticesinde kâğıt paralar ortaya çıkarken, içerideki halk başta İngiltere olmak üzere başka ülkeler ile yapılan gümrük antlaşmalarıyla halkın içerideki durumu da bozulmuş, Osmanlı Devleti’nin kurmuş olduğu Lonca teşkilatları büyük yara alırken, üretim giderek düşmeye başlamıştı. Netice olarak devlet mültezimlere yetkiler verirken halk bir borç yükü üzerinde ezilmeye başlanmış, üretim yapmaya çalışan halk topraklarını terk etmeye başlarken, Osmanlı Devleti içinde bir toprak ağası yani bunun yarattığı düzende zenginler ortaya çıkıyordu.
Ekonomik anlamda giderek bozulan Osmanlı Devleti diğer ülkeler tarafından bir cennet haline gelmiş aynı zamanda devletlerin bir paylaşım alanı haline gelmiştir. Türklerin elinde ticaret alanında herhangi bir birikim olmazken yabancıların elinde bir birikim olmuştur. Osmanlı Devleti yabancı devletlerin denetiminde olması ekonomik anlamda bağımsız bir devletin olmadığını da gösteriyordu. Dış borçlar, dışa bağımlılık, halkın içeride ezilmesi, gibi etkenlerin kalkması ileride kurulacak olan bağımsız bir Türkiye’nin ortaya çıkmasıyla olacaktı.
Atatürk, ekonominin önemini şu sözlerle açıklamaktadır:
“Bir milletin doğrudan doğruya yaşantısı ile ilgili olan, o milletin ekonomik durumudur. Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalan bu hakikat, bizim milli yaşantımızda ve milli tarihimizde, tamamen kendisini göstermiştir. Gerçekten de Türk tarihi incelenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.”
Milli Mücadele’nin bitmesiyle İzmir İktisat Kongresi yapılmış, burada neler yapılması gerektiği üzerine durulurken, ileride atılacak ekonominin temelleri burada atılıyordu. Ekonomik olarak devletin bağımsız olması güçlü bir devletin de ortaya çıkmasını sağlıyordu.
Cumhuriyet’in ilanından sonra kısmi liberalizm 1923-1927 yıllarında kendisini göstermiştir. Cumhuriyet, 1927 yılından itibaren ve 1929 Ekonomik Krizinden sonra devlet müdahile ederek halkın “devletçilik” müdahalesiyle sahaya inmişti. Böylece ülkenin çeşitli yerlerinde fabrikalar açılmaya başlanmış, kalkınma planları gerçekleştirilmeye çalışılırken üretici desteklenmeye, içerideki halkı korunma düşüncesi vardı. Netice olarak, 1923-1938 yıllarında Osmanlı Devleti’nden kalan dış borçlar ödenmeye çalışılırken, üreten, ülkede fabrikalar kurulmaya çalışılırken aynı zamanda yeni bir Türkiye Cumhuriyeti vardır.
Son söz olarak, Atatürk, ekonomik bağımsızlık olmadan politik bağımsızlığın gerçekleşmeyeceğini şu sözlerle ifade etmektedir:
“Tam bağımsızlık için şu prensip vardır: Milli Egemenlik. Ekonomik Egemenlikle pekiştirilmelidir. Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamayız, az zamanda söner.”
Küresel dünya ile birleşmek elbette iyi bir şey ama ekonomik bağımsızlığımızı koruyabildiğimiz şekilde…