Bu haftaki röportaj konuğumuz; “Arapsaçı”, “Hasat”, “Müjdemi İsterim” filmleri başta olmak üzere pek çok komedi yapımına imza atan Ömer Faruk Yardımcı.
Kasım ayında vizyona girecek “Müjdemi İsterim” filminin yönetmeni Ömer Faruk Yardımcı ile yeni projeleri, hayalleri ve yönetmenlik kariyeri hakkında keyifli bir ropörtaj gerçekleştirdik.
Yönetmenlik ve senaristlik kariyeriniz nasıl başladı?
Lisans ve yüksek lisansımı sinema alanında gerçekleştirdim. Lisans dönemimde çalışmaya başladığım film sektörünün neredeyse her alanında bulundum diyebilirim. Bunun neticesinde kısa filmler yazmaya ve çekmeye başladım. Giderek gerek prodüksiyon gerekse hikaye anlamında işlerimi daha iyiye taşıyarak kendimi uzun metraj film projelerine hazırladım.
TV kanallarında drama departmanında çalışmış olmamda bunda pay sahibidir. Yüzlerce senaryo okuyarak, analizlerde bulunarak hikaye yaratımından senaryo yazımına kadarki süreçleri güçlendirmeye gayret ettim. İlk olarak Kanal D için yazıp yönettiğim bir TV filmiyle profesyonel anlamda ilk uzun metrajımı çekmiş bulundum.
Bir yönetmen olarak bir filmin başarı çıtasını ne belirler? Hikayenin gerçekliğe yakın olması mı? Yoksa hayal gücünün sınırlarını zorlamak mi gerekir?
Bir filmin başarısı yapmış olduğunuz filmin mecrasına göre değişiklik gösterebilir. Festival filmi olarak tabir edilen bir projeyi hayata geçiriyorsanız aldığınız ödüller filminizi başarılı hale getirebilir. Bu mecrada yapılan bir çok film seyirci tarafından takdir görmeyebiliyor. Bu birazda filmi gerçekleştiren yönetmenin hedeflerini nereye koyduğuyla doğru orantılı olarak başarı çıtasını da oluşturuyor. Eğer bir gişe filmi projesini hayata geçiriyorsanız elbette festivallerden gelecek ödülleri değil gişede başarılı olmasını hedeflersiniz.
Bu hedefler, daha çok yapımcıyı direk olarak ilgilendiriyor gibi görünse de her yönetmen filminin geniş kitleler tarafından izlenmesini ve takdir görmesini ister. Fakat her geniş kitleye ulaşan film iyi filmdir, ulaşmayan film ise kötü filmdir diyemeyiz. Bence yönetmen için başarı hayal kurduğu projeyi hayata geçirmesiyle başlar. Eğer tatmin duygusunu kurgu aşamasında yaşayabiliyorsa bu onu daha film seyirciyle ya da festivallerle buluşmadan önce diğer filmleri için motive eder. Bu da bir yönetmen için ciddi bir başarı kriteridir.
Başarı kriteri ülkemizde projenizin türü itibariyle de farklılık gösterebiliyor. Örnek olarak komedi ve dram filmleri gişede daha avantajlı gibi görünebiliyor. Bu anlamda farklı türlerde iş yapmak risk teşkil ediyormuşçasına bir algı var. Aksiyon, gerilim, bilim kurgu gibi türler ülke sinemamızda çok rağbet gören türler değil ne yazık ki, bu alanda film üretiyor olmak ve seyirci tarafından ilgi görmemek sizin başarısız bir film yaptığınız anlamına gelmiyor.
Seyircinin diğer türlere olan yakınlığını gösteriyor sadece o kadar. Fakat yapımcılarımızda “madem ki bu alanda bir talep var o halde oraya yatırım yapalım” gibi bir düşünce mevcut. Halbuki ne kadar çok farklı işler yapılırsa o kadar ilgi oraya kayacaktır ama bunun uygulanması ne yazık ki bir hayli zor görünüyor. Hikayenin gerçekliğinden ya da hayal gücünü zorlamasından öte, önce hedeflerin doğru konulması ve yapılmak istenen filmin ne olduğuna karar verilmesi gerekiyor. Eğer iyi bir senaryonuz varsa ve senaryo filme çekildiğinde insanların içine girmesine olanak sağlıyorsa gerçek ya da hayal ürünü olmasının önemi kalmıyor. Seyirciyi içine dahil edip edemediğiniz, dünyanın sahici olup olmadığı önem arz ediyor.
Her konuda olduğu gibi sinemaya da aslında önyargılarla bakıyoruz. “bu tutar, bu tutmaz” diyerek yola çıkmak baştan iyi film yapma yolunda eksi konuma geçmenize neden oluyor. Biyografi filmleri tutuyor diye ardı ardına çekilen biyografi filmleri gibi örneğin. Seyirci hikayesini merak ettiği insanların filmlerini elbette izlemek isteyebilir fakat burada “hikaye” öznesini unutup türe odaklanmak bence başta yapılan en büyük yanlış. Eğer merak ettiren bir hikayeniz varsa her daim merakın peşinden giden onu sahiplenen, izlemek, içine dahil olmak isteyen insanlarda olacaktır. Mühim olan hikayedir, tür sonra gelir.
Sizi yönetmenliğe özendiren bir film veya bir kitap veya bir figür var mı?
Açıkçası çocukken tiyatro oyunculuğu ile başlayıp hep bir tiyatro yönetmeni olmak istedim. Bir gün sinema da Iñárritu’nun “Amores Perros/Paramparça Aşklar Köpekler” filmini izledim. Filmi o yaşta anladığımı söyleyemem ama çok etkilenmiştim. Parça parça hikayeleri o kadar güzel birleştiriyordu ki gözümü alamadan sinemada izlemiştim.
Bu sırada arkadaşlarımsa sıkılmış aralarında muhabbet ediyorlardı. Zaten sanıyorum bir Ağustos ayıydı ve bizden başka da sinemada kimse yoktu. O günden sonra hep sahneler aklımda adeta çakmaya başladı ve ben tiyatro değil sinema yönetmeni olacağım dedim. O kadar etkilemiş olacak ki yaptığım neredeyse her filmde parça parça hikayelerin sonunda birleşmesi, kesişmesi söz konusu.
Bunun gibi bir çok film var elbette ama bu film net olarak beni sinemaya yöneltti diyebilirim. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanı mesela; Raskolnikov karakterinden çok etkilenmiştim okuduğumda ete kemiğe bürünmüş adeta gözlerimle görebildiğim bir karakterdi. Karakter yaratımının ne denli önemli olduğunu bana öğreten bir eser oldu diyebilirim. Bu örnekler çoğalabilir elbette ama sonuç olarak çocukluğumdan itibaren başka bir meslek hayali hiç kurmadım. Hukuk fakültesine puanı tutan biri olarak Sinema-TV bölümü okumaya ailemi ikna etmekte takdir edersiniz ki hiç kolay olmadı.
Daha çok komedi yapımlarına imza attınız. Dram yapımlarına göre komedi yapımlarına seyirciye beğendirmek daha zor diyebilir misiniz?
Öyle bir durum var tabi. Daha çok komedi filmleri gerçekleştirmek durumunda kaldım. Bundan da şikayetçi değilim sevdiğim bir tür ve her alanından keyif alabiliyorum. Fakat kendimi “suç-dram” dediğimiz türe hep daha yakın hissetmişimdir. Ama aslolanın her zaman hikaye olduğuna inan biri olarak türü de hikaye belirlemeli diye düşünüyorum.
Mesela “Arapsaçı” filmini ben kara komedi olarak hayal etmiştim öyle de tasarlamıştım, Coen kardeşlerin kurdukları dünyaya benzer bir dünya inşa etmek istiyordum ama olmadı. Olmamasının sebebi öyle çekmemiş olmam değildi, o türün o tarihte yapılmasına sinema dünyasının sıcak bakmamasıydı. Eğer direk bir komedi yapmıyorsanız yatırım yapmaya sıcak bakan birini de bulamıyordunuz.
Sektöre giriş yapmak kendi filmlerinizi çekmeye başlamak isteği, bazen yapmak istediğiniz sinemanın önüne geçiyor. Bu sizin yolun başında olmanızla da alakalı. İkna edemediğiniz durumda ikna olmak zorunda kalıyorsunuz. Neyse ki geçen yıl yapmış olduğum “Hasat” filmi tam da istediğim türde bir film oldu.
Suç-dram türünde içime çok sinen ve dünyanın her tarafında katıldığımız festivallerde takdir gördüğümüz bir film oldu. Bunun asıl başarısı hayal ettiğim filmi daha en başında yapabilme özgürlüğüydü. Filmin daha montaj aşamasında “ben hayal ettiğim filmi yaptım” dedim. O an aldığım tatmin hissiyatı onlarca kazandığım ödülden inanın daha kıymetliydi.
Son olarak Kasım ayında vizyona çıkacak “Müjdemi İsterim” filmi de suç-komedi türüne çok yakın bir film oldu. Kara komedi değil ama gerçekle bağını koparmamış bir cinayet komedisi. Bu alanın artık daha rahat konuşuluyor olmasından dolayı da ayrıca çok mutluyum. Dram türünde işler üretmeye, aynı zamanda komediyi de sürdürmeye devam edeceğim. Dediğim gibi aslolan hikaye ve ben sevdiğim içine girebildiğim, bildiğim hikayeleri yapma yolunda ilerlemeyi arzu ediyorum.
Bir yönetmen olarak evet istediğim şeyleri yaptım diyor musunuz? Yoksa hayalleriniz var mı? Veya çalışmak istediğiniz isimler?
Sanıyorum her yönetmenin yapmayı arzu ettiği hep daha iyi bir film vardır, “Hasat” hayatımda hep özel bir yer teşkil edecek ama o kadar çok yapmayı istediğim hikayeler var ki, sağlığım müsaade ettiği sürece farklı türlerde filmler, diziler gerçekleştirmeye devam edeceğim. Ben kendimi yeni başlıyor olarak tanımlıyorum.
Çünkü asıl yapmak istediğim projelere yeni erişmeye başladım. İkna edilmek yerine ikna etmeye başlamak istediğin projeyi yapmakla doğru orantılı çünkü. Filmlerimde çok kıymetli oyuncularla çalıştım ama “maşallah diyelim” kıymetli oyuncularımızın sayısı hayli fazla, benim de çalışmayı arzu ettiğim çok isim var elbette. Şimdi buraya yazmakla sığdıramam ama umarım yakın zamanda yeni projelerimde çalışma şansı yakalamış olurum.
Yeni projeleriniz var mı?
Benim yeni projem hiç bitmez. Proje üretmek benim için hayata tutunmak gibi o bakımdan senaryosu bana ait olan ya da olmayan yeni projeleri konuşmaya başladık. Bu yıl hem platforma hem de ulusal kanala dizi yapma planlarım var. İyi bir proje olursa ulusal kanalda bir dizi yapmak istiyorum. Yeni sinema film projeleriyle ilgili de çalışmalarım var.
Sıralamasını ne yazık ki sen yapamıyorsun, dijital platforma dizi yapmak için hazırlık yaparken sinema filmi projemi öne almış oldum. O sebeple bu yıl hangisi daha önce olur bende merak ediyorum. Önemli olan içimize sinen bir proje ortaya koymak. Kasım da vizyona girecek olan filmim dışında bu yıl umuyorum içime sinen bir veya bir kaç projeyi daha hayata geçirmeyi planlıyorum.