Gençleri anlama yada onların olgunlaşma sürecinin, içlerindeki fırtınalarla nasıl boğuştuklarını fark etme ve ya fark ettirme gibi aşamalarında en büyük emek biz yetişkinlere düşüyor diyebiliriz.
Değerli Okurlar,
Bildiğiniz üzere, bireysel farklılıklarımız kadar, yaşadığımız çevre ve içinde bulunduğumuz aile, edindiğimiz arkadaşlıklar dahi, kişiliğimizi şekillendirecek her nevi ortam ve yaşanılanlar olgunlaşma seviyemizi yaşa bağlı olmaksızın etkilemektedir.
Gençleri anlama yada onların olgunlaşma süreçlerinin, içlerindeki fırtınalarla nasıl boğuştuklarını fark etme ve ya fark ettirme gibi aşamalarında, benim gibi 40’lı yaşlarında olan bireyleri istatistiksel ortalama olarak baz alırsak (*çünkü her yetişkin birey empati kurma yeteneğine sahiptir diyemeyiz), aramızda kuşak çatışması olmasına rağmen aslında biraz da iletişim kurabilme çabasında en büyük emek biz yetişkinlere düşüyor diyebiliriz.
Çünkü bizler de o süreçlerden geçtik ve empati kurması gereken bizleriz. Gençler ise bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemlerini tamamlayıp genç yetişkinler dönemine girmiş olsalar da, kendinden öncekilerin yani yaşça büyüklerin yaşamlarına bazı konularda empati kuramayacaklardır. Her ne kadar “yaş önemli değil, yaşanılan tecrübelerdir insanları olgunlaştıran” desek de, aslında daha önceden bazı şeyleri tecrübe etmemişse bir kişi, bazı şeyleri birebir anlayamayacaktır.
Bununla beraber kendinden sonrakiler yani yaşça daha genç bireyler için de empati kurabilecek bir yetkinliktedirler.. Bu zincirleme iletişimden herkesin birbirinden öğreneceği şeyler vardır..
Öyleyse olgunlaşma süreci, sadece yaş ile ilgili değil, yaşanılan tecrübelerle ölçülebilen bir gelişim basamağıdır diyebiliriz. Olgunlaşma sürecinin cinsiyetle ilgisi olduğu kadar bir yandan da bağlantısı yoktur. Yapılan araştırmalara göre; erkekler kadınlara nazaran daha geç olgunlaştığı öne sürülmüştür. Günlük yaşamımızda da rast geldiğimiz, gözlemlediğimiz ve birebir şahit olduğumuz gibi, bilimsel verileri doğrulayan kişilere rastlamaktayız.
Sorguladığımızda erkeklerin doğal süreçlerinde yani herhangi bir travmaya maruz kalmadan mutlu bir ailede mutlu bir yaşam sürerek geçirdiği zamanda geç olgunlaştığını; sevdiği bir yakınını kaybedince, ölüm gibi vb. travmalarla ise olgunlaşma sürecinin hızlandığını gözlemlemekteyiz. Kadınlarda bu durum daha farklı işlemektedir. Anaerkil bir toplum olmadığımızdan dolayı, ataerkil toplum olmamızın getirisine istinaden kız çocuklarına yüklenen sorumluluklar ne yazık ki erken olgunlaşmaya mecbur bırakmıştır. Yuvayı dişi kuş yapar zihniyeti olduğu sürece yaşanması gerekenler zamanında yaşanmayıp, çocukluk dönemi atlanıp direkt genç erginliğe adım attırılacaktır..
Size göre olgunlaşma ve olgunluk gösterme birbiriyle ilintili midir? Çevresel faktörler olgunlaşma gelişim basamağını yavaşlatıp hızlandırabilir mi?
Kesinlikle zeka, sinir sistemi ve yaş unsurları çevresel faktörlerle de birleşerek olgunlaşma sürecine olumlu yada olumsuz etki eder. Otokontrol mekanizmamızı kullanabiliyor, sabır gösterebiliyor, empati kurabiliyor ve karşımızdaki kişilere saygı gösterebiliyorsak kişisel gelişim alanında bir basamak yukarı çıkmış ve artık olgunlaşmışızdır. Nefsi terbiye edebilmek de olgunlaşmanın bir göstergesidir.. Nefs aşamalarını geçen kişi olgunlaşmış demektir ve artık dünyevi şeylerden doymuş, kendini aşmış, ilahi aşkın nirvanasına ulaşmıştır. Hz. Mevlana’nın dediği gibi HAM’dım, PİŞ’tim, YAN’dım süreci çok önemli bir olgunlaşma sürecini anlatan en doğru sözdür.