Dinazorların yok olması sadece milyonlarca olasılık içinde yaşamak zorunda kaldığımızın bir göstergesiydi. Tekrar var olabilecekleri olasılığının yanı başımızda var olması gibi.
Kahvenin tadıyla sıcaklığının arasındaki farkı ellili yaşlarında ayırt edebilmişti. Hayatı boyunca sıcak olan tüm içecekleri sadece ısınmayla ilişkilendirmişti. Oysaki sıcaklık ısıyla alakalı bir şey değildi. Güzel bir koku, güzel bir tat ve güzel bir sözde insanı ısıtabilirdi. Karşıda duran tekerlekleri eğrilmiş bisikletin geçmişini hatırlatarak içini soğutması gibi. Sıcak ve soğuk üzerine kuruluydu her şey diye düşündü. İnsan ya sıcağın yada soğuğun peşinde koşan bir kedi gibiydi. Zaman sadece saçlarını beyazlatmakla kalmamış ruhuna örttüğü örtünün de zamanla sıyrılmasına sebep olmuştu.
Bir araba kazasından sonra hayatın yönünü değiştiren ilk dokunuşun beynine değil de kader çizgisine yapıldığına inanıyordu. Hayat ona farklı bir yol açmış ve o yolda belki de kendisi olamayacağı yada kendisini bulacağı engebeli ama sonsuz bir yolculuğa çıkmıştı. Ayaklarının hissizliği ile durmaksızın çalışan beyninin hareketliliği hangisinin olmasını istediği yönünde onu çelişkiye düşürüyordu. Ayaklarını kullanabilmeyi mi beynini durdurabilmeyi mi isterdi? Kaybedilen her şeyin yeni bir keşfe dönüştüğüne inanıyordu.
Hayatı kayıpsız yaşadığı yıllar sanki hiçbir şeyin farkında olmadığı, boş bir kafesin içinde bir hemstrın durmak bilmeyen çemberde dönüp durması gibi dönüp duruyordu hayatın içinde. Amaçsız ve farkında olmadan yaşanan hayatın gerçek hayatı olamayacağını gerçek hayatının o kazadan sonra şekillendiğini düşünüyordu. Okumak sadece beyin ve göz arasındaki koordinasyona bağlıydı. Diğer organlar sadece yaşam denen döngünün figüranlarıydı. Zaman sadece göz ve beyin insana yeterli olabilirdi. Şuan sadece ikisini kullanabiliyor olması belki de ona hayatın bir armağanıydı.
Uzun zaman önce “Zamanın çokta farkında değildi aslında bazen bir yıl bir gün bazen de bir gün bir yıl gibi geliyordu” yıldızların gökyüzünde olamayabileceğini düşündüğü o ilk an ,kendi bilinciyle karşılaştığı bir sokağın penceresini açmıştı ona. Hayat sadece görünenden ibaret olmayabilirdi. Her ruh kaybolup giden anıların etrafında en zor labirentlerin kapısını aralayabilirdi. Her ipucu diğer olasılığın habercisiydi aslında. Sonsuz olasılıklar döngüsünde var olabilme savaşı veren insanlık tek bir yaşam formu içine sıkıştırılmıştı.
Görünenle görünmeyen arasındaki fark o kadar büyüktü ki zaman yansımasını gökyüzünde yıldız formuna dönüştürmüştü. Olasılıkların daraldığı bir düzlemde hayat daha basit ve anlamsızlaşıyor, insanlar bu yapı içinde Pavlov’un koşullandırmasıyla hayatlarını devam ettiriyorlardı. Zihin tüm olasılıkları içinde barındırıyor fakat sadece doğru ipuçlarını bulabilenler mevcut yapının defolarıyla yüzleşebiliyordu. Yıldızlar az önce sözünü ettiği gibi hayatın tüm olasılıklarını sembolize ediyorlardı.
Her yansıma zihnimizde farklı bir karşılığa isabet ediyordu. Aslında Matrix olarak kurgulanan filmin yanılsamaya uğradığı tek şey yapay zekanın varlığını kabul edip onun üstüne kurgulanmasıydı. Aslolan aslında zihnimizin derinliklerinde çıktığımız yolculukta ele geçirebildiğimiz ipuçlarının sayısıydı. Zaman derinliğin şifrelerinin kapısıydı ve zamanı doğru yerde doğru zamanda kullananlar hayatın içinde gizli kalmış hazinelerin sahibi oluyordu. Görünen hayattaki başarı kavramının anahtarı ikincil dünyadaki ipuçlarının ışığında gizliydi. Hayatın içinde cansız formda hiçbir şey yoktu aslında. Her parça, diğer parçanın hareketi için gerekli olmakla beraber, her nesnenin nefes alabilmesi için başka bir forma ihtiyaç duyduğu bir düzlemde var oluyordu.
Hayatın içindeki her nesne canlı bir organizmanın bağlı olduğu sonsuz olasılıklardan birini temsil ediyordu. Her hayat formu zamanla dönüşüp yok olmaya doğru yol alıyordu. Dinozorların yok olması sadece milyonlarca olasılık içinde yaşamak zorunda kaldığımızın bir göstergesiydi. Tekrar var olabilecekleri olasılığının yanı başımızda var olması gibi. Hayat sadece ne ile yaşamak istediğinizle ve nereye kadar gitmeye cesaretinizin olmasıyla alakalı. Ya size sunulan şartlandırmalarla yaşarsınız yada gökyüzünde size sunulan ipuçlarının ışığında kendinizi bulmak için yola çıkar ve her ipucunda hayatın damarlarında nüfus eden sonsuzluğun tadını yudumlarsınız. Ve mutlu son.