Uzman Psikolog Merve Sarsmaz’ın yaptığı açıklamaya göre OKB görülme oranı kadınlarda daha fazla
Uzman Psikolog Merve Sarsmaz, yapılan araştırmalarda her 100 kişiden 3’ünde obsesif kompulsif bozukluğunun (OKB) saptandığını söyleyerek, “Bu bozukluk sıklıkla ergenlik dönemi ve 20-30’lu yaşlarda başlamakla birlikte, okul öncesi dönemdeki çocuklarda da görülebilmektedir. OKB’nin kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha fazlayken, erkeklerde ise daha erken yaşlarda başlamaktadır” dedi.
Güven Çayyolu Cerrahi Tıp Merkezi Psikoloji Bölümü Uzman Psikolog Merve Sarsmaz, obsesif kompulsif bozukluğun (OKB), ruhsal bir hastalık olduğunu söyledi. Günlük yaşam işlevselliğini kısıtlayabilen obsesif kompulsif bozukluğun, iş ve sosyal yaşamda önemli problemlere yol açabildiğini ve yaşam kalitesini düşürebildiğini ifade eden Sarsmaz, “Sürekli elleri yıkamak, kapı kilidini tekrar tekrar kontrol etmek, işleri belirli sayıda yapmak gibi birçok takıntılı düşüncenin ve davranışın gündelik yaşamı etkileyecek yoğunlukta olması, obsesif kompulsif bozukluğun habercisi olabiliyor.
Travmaların ve erken çocukluk döneminde geçirilen aile sorunlarının neden olabileceği bu bozukluk mükemmeliyetçilik, kuralcılık ve titizlik gibi kişisel özelliklerden de kaynaklanabiliyor. Obsesyonlar, bireyin zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelişir, sıkıntıya, huzursuzluğa, kaygıya neden olur ve kişi tarafından mantık dışı olarak değerlendirilir. Obsesif birey yineleyici düşüncelerini ve davranışlarını engelleyemez” diye konuştu.
’20-30’LU YAŞLARDA BAŞLIYOR’
Obsesif kompulsif bozukluğun nedeninin kesin olarak bilinmediğini kaydeden Sarsmaz, şunları söyledi:
“Ancak çeşitli fizyolojik ve psikososyal faktörler, bu bozukluğa yatkınlığı artırabilmektedir.
Yapılan araştırmalar, OKB’li hastaların anne-babalarında ve diğer birinci derece akrabalarında OKB’nin sık olarak görüldüğünü, OKB’li hastalarda, beynin sinirsel iletiminde önemli rolü olan serotonin hormonun işlevlerinde bozukluk gözlemlendiğini, Çeşitli travmatik deneyimlerin,
Erken çocukluk döneminde aile ilişkilerindeki problemlerin, mükemmeliyetçilik, kuralcılık ve titizlik gibi çeşitli kişilik özelliklerin obsesif kompulsif bozukluk gelişiminde önemli rol oynadığını göstermiştir. Yapılan araştırmalar, her 100 kişiden 3’ünde obsesif kompulsif bozukluk saptandığını göstermektedir. Bu bozukluk sıklıkla ergenlik dönemi ve 20-30’lu yaşlarda başlamakla birlikte, okul öncesi dönemdeki çocuklarda da görülebilmektedir.
OKB’nin kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha fazlayken, erkeklerde ise, daha erken yaşlarda başlamaktadır.”
‘KÜLTÜRDEN KÜLTÜRE DEĞİŞİYOR’
Sarsmaz, en sık görülen obsesyonlar ve kompulsiyonlar ile ilgili, “Obsesyonlar ve kompulsiyonlar kültürden kültüre değişmekle birlikte, tüm dünyada en çok görülen obsesyon ve kompulsiyonlar şu şekildedir. Bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu, kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu, cinsel içerikli obsesyonlar, dini içerikli obsesyonlar, simetri-düzen obsesyonları ve kompulsiyonları, dokunma kompulsiyonları, sayma kompulsiyonları, biriktirme ve saklama kompulsiyonları, batıl inançlar, uğurlu uğursuz sayılar ve renkler. Obsesif hastalar, kaygı verici düşüncelerinden kaçınarak başa çıkmaya çalışır.
Fakat kaçmaya çalıştıkça bu düşünceler daha da artmakta ve böylelikle kaçınma davranışı pekişerek güçlenmektedir. Bu durum kısır bir döngü haline gelmektedir” dedi.
‘TEDAVİ EDİLEBİLİR’
Sarsmaz, obsesif kompulsif bozukluğun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
“Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde ilaç kullanımı ve bilişsel davranışçı psikoterapinin en etkili yöntemler olduğu kanıtlanmıştır. Bilişsel davranışçı terapiler, hastalığın tedavisinde ve nükslerin önlenmesinde çok önemli yer tutmaktadır. Bilişsel terapi bazen tek yöntem olarak kullanılırken bazı durumlarda süreç hem ilaç tedavileri hem de bilişsel terapilerle birlikte yönetilmektedir. İlaç tedavisi beyindeki serotonin seviyelerini artırmaya yöneliktir.
Davranış tedavilerinde amaç, hastaya kaygı veren ve kaygı oluşturduğu için kaçma, kaçınma davranışlarına neden olan düşüncelerle, yani obsesyonlarla karşı karşıya getirmek ve bu karşılaştırmanın oluşturduğu kaygıyı azaltmak için ortaya çıkan tekrarlayıcı davranışları, yani kompulsiyonları engellemektir. Bilişsel süreçte ise tehdit, tehlike ve aşırı sorumluluk algılarının ne oranda gerçekçi olduğu, hangi düşünce hataları sonucunda abartılı tehdit ve tehlike algılarının ortaya çıktığı saptanmaktadır. Düşüncelerin bir amaç değil, araç olduğu ve işlevsiz düşüncelerin yerini gerçekçi ve işlevsel düşüncelere bırakması sağlanmaktadır.”
‘BİRÇOK PSİKİYATRİK BOZUKLUK ORTAYA ÇIKABİLİR’
Obsesif kompulsif bozukluğun başka rahatsızlıkların oluşmasına neden olabileceğini ifade eden Sarsmaz, “Obsesif kompulsif semptomlarıyla eş zamanlı olarak yeme bozukluğu ve depresyon gibi birçok psikiyatrik bozukluğu ortaya çıkabilmektedir. Kişinin içinde bulunduğu bir kaygı durumu ya da duygu durum problemi, yakın ilişki içinde olduğu bireyleri de etkilemektedir. OKB’li hastalar, takıntılı düşünce ve davranışlarının çevreleri tarafından fark edilmesi durumunda nasıl karşılanacaklarıyla ilgili yoğun endişe yaşar ve hissettiklerini paylaşmaktan kaçınabilir.
Aileleri ve arkadaşları, kişinin obsesif düşünce ve davranışlarını engelleyemediğini bilmeli, tedaviye uyum sağlamaları için onları desteklemelidir. Ayrıca davranışlarındaki nedeni sorgulamak yerine, onu anladıklarını ve yanında olduklarını hissettirmeleri önemlidir. OKB’li bireyin de takıntılarından rahatsızlık duyduğu, zihnine takılan düşüncelerin sebep olduğu kaygı ve korkunun önüne geçebilmek için kendini, tekrarlayan zihinsel ve davranışsal kalıpların içinde bulduğu unutulmamalıdır.
Engel olunamayan takıntılı düşüncelere ve bu düşüncelerle ilişkili zorlantılı davranışlara sahip olan kişiler, bu düşünce ve davranış bozukluğunun gündelik hayatını ve insan ilişkilerini etkilemesi durumunda vakit kaybetmeden uzman desteğine başvurmalıdır” dedi.