Mutsuzluğumuz bir tercih mi, yoksa hayat gerçekten berbat mı? Hayat denilen bu oyunda hepimiz kaderin piyonları mıyız?
İnsanız dönem dönem çıkışlarımız kadar inişlerimiz de var. Bazen lezzetli, bazen acı geçen zamanlarımız. Depresyon denilen o kuyuya indikçe inersiniz, o zifiri karanlık kör kuyularda kalasınız var. Ama nereye kadar? Ne zamana kadar?
İnsan bir ışık bulmak, güvenebileceği birisini bulmak, sıcak bir eli tutmak ister. Sonra bekler de bekler.
Gelenler ya hayal kırıklığına uğratır, ya da umduğumuz gibi çıkmaz, darmaduman eskisinden daha diplerde bulursunuz kendinizi.
Ya da hiç kimse gelmez.
Ne yaşadıysan yaşadın ışığı hep başkalarından umdun, bekledin. Çünkü beklemek bazen en kolay bilindik yoldu.
Şimdi zor ama güzel olanı söylemek istiyorum: “kendine yol gösterecek ışık senin içinde, mutluluğu başkalarında arama, tutacağın el sağ elin ile sol elin. En yegâne sensin. Tünelin ucu hep var, kuyulardan çıkmana yardım edecek yine sensin.
Herkese kızsan da, bağırsan da, çağırsan da sesin diğer kulağında yankılanır sen hele bir çık o kuyudan sesin dünyaya dağılır, yayılır.
Bugün her şeye yeniden başlamak mümkün, en berbat zamanları geride bırakabilirsin. Kendini affet, başkalarını yine kendin için affet.”
Ne çok konuştum yine çok yazdım ama “nereden biliyorsun? “derseniz. Bizzat yaşadım, tecrübe ettim her bir kelimeyi.
Mutsuz olmak bana hiçbir şey kazandırmadı. Aksine olumsuzlukların üstüme üstüme geldiğini fark ettiğim an, mutlu olmayı tercih ettim. Çünkü hepimiz sadece bir kez yaşayacağız bu hayatı, bir kez yürüyeceğiz bu maceralarla dolu yolu. Fark et ve hadi! Benimle birlikte harekete geç. Bu yazıyı okuman bile bir başlangıç kendine yaptığın küçük bir iyilik. İyilik bulaşıcıdır, unutma! Ben topu sana attım sıra sende.