Tarihte şüphesiz çok sayıda önemli olay vuku bulmuştur. Tarihi olaylardan çok önce Arap Yarımadası’nda Hicret yani göç yaşanmıştır. Hicret, yeni bir uyanış ve diriliş mücadelesidir.
Bunlar insanlığın geleceğini şekillendiren ve yön veren olaylardır. Kavimler göçü gibi İstanbul’un fethi ve coğrafi keşifler gibi vb. olaylar tarihin akışına yeni nükteler katmıştır. Bu saydığımız tarihi olaylardan çok önce Arap Yarımadası’nda da Hicret yani göç yaşanmıştır. Hicret, yeni bir uyanış ve dirilişin mücadelesidir.
İslamiyet’in yeni yeni insanlara tebliğ edilmeye başlandığı dönemde yaşanan Hicret, yeni bir uyanışa sebep olmuştur. Bu göç olayının (hicretin) dünya tarihine de etkileri oldukça büyük olmuştur. Hicretle birlikte İslamiyet tarih sahnesindeki önemli yerini almıştır. Peki göç manasına Hicret nedir? Ve bu önemde neler yaşanmıştır? Birçoğumuz bu soruya kısacıkta olsa cevap verebiliriz. Ama biz önemiyle birlikte bir daha ele alalım.
Son peygamber Hz. Muhammed( s.a.v.)’e peygamberlik görevi verilmeden önce, Arap coğrafyasında insanlar putlara tapıyorlardı. Hz. İbrahim’in inşa ettiği Mekke ve çevresi putlarla dolu ibadetgah haline gelmişti. Dönemin insanı Hz. İbrahim ile birlikte kendilerine inen hak dini unutmuş kendi yaptıkları taştan putlara inanıyorlardı.
Kozmopolit bir yapı haline gelen Mekke şehri, bir ticaret, etkinlik şehri halindeydi. Toplumsal olarak ta kabilecilik usulüyle bir yaşam hakimdi. Kadınlar ikinci planda, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu.
Güçlü olanlar zayıf olanlara yaşam hakkı sunmuyordu. Kölelik sisteminin en katı uygulandığı günler yaşanıyordu. İnsanın bu dönemde zerre değeri yoktu. Tüm bunlara karşı olan ve bu yaşamı reddeden bir kişi vardı. O da son peygamber Hz. Muhammed( sav)’di.
Hz. Muhammed, Mekke’nin büyük ailelerinden, Kureyş kabilesinin kollarından biri olan “Haşimoğulları” ndandır. Babası Abdullah , annesi Amine’dir. Dedesi Abdülmuttalip, Mekke’nin ileri gelenlerindendir.
O dönem Mekkeliler Hz. Peygambere vefalı, sözünde duran, mert, doğru sözlü ve güvenilir olduğu için halk arasında “Muhammedüni’l-Emîn”, yani “Güvenilir Muhammed” lâkabını vermişti.
Mekke’nin tüm insanları ona karşı saygı ve muhabbet besliyorlardı.
Hira mağarasında sık sık inzivaya çekilen Hz.Peygamber 610 yılından sonra İslamiyet’i tebliğe başladı. Bu süreçte ilk olarak eşi ve ailesini son hak dine davet etti. Ve ardından diğer insanları da davet etmeye başladı. Önceleri gizli gizli yapılan ibadetler ve davetler açıktan yapılmaya başlanınca, Müslümanlar büyük tepkiyle karşılaştı.
İslamiyet’i kabul etmeyen Mekkeliler, durumu işkence boyutuna getirmeye başladı.
Mekke artık Müslümanlar için yaşanmayacak hale gelince, Hz. Peygamber inananlara güvenli bölgelere göç etmelerini buyurdu.
Bu süreçte, İslam’ı kabul eden gruplar peyder pey, Habeşistan, Medine gibi dönemin şehirlerine göç etmeye başladı. Bu sırada Mekke’de de baskı ve zulüm iyice artmış durumdaydı.
Müslümanları ablukaya alan, Mekkeli müşrikler, karşılıklı ticareti yasakladılar. Müslümanları açlığa ve işkenceye maruz bıraktılar.
Bu durumun katlanılmaz hal almasıyla birlikte Hz. Peygamber ve Müslümanlar Medine şehrine hicret etmeyi karar aldı. Müslümanların Medine’deki varlığından korkmaya başlayan Mekke ileri gelenleri bu durumu önlemek için Hz. Peygambere suikast düzenlediler ancak başarılı olamadılar.
Tüm engellemelere rağmen Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir beraberindekilerle Medine’ye hicretini tamamladı.
Tabii göç esnasında Sevr Mağarası’nda yaşanan hadise, Allah’a teslimiyet ve inancın önemini çok özel bir şekilde vurguluyor. Medine’ye ulaşan Hz. peygamber ve kervanı, bölge halkı tarafından büyük bir sevinç ve mutlulukla karşılandı. Zaten hicretten önce, Medine halkı ile Akabe biatı yapılmıştı. Hicret edenler ile Medine halkı kardeş ilan edildi.
Bu tarihte emsali görülmemiş bir durumdur. Medine halkı, tüm mal varlığını ,hicret edenlerle paylaşmıştır. Ensar ve Muhacir olarak yaşamaya başlamışlardır. İnsanlığın ibret alması gereken bir hadisedir Ensar ve Muhacir dayanışması.
Hicretle birlikte, Miladi 622’deki Sevr yolculuğu ile başlayıp 632 yılında Hz. Muhammed (sav)’in vefatıyla sona eren Medine dönemine girilmiştir. Hicret, arka plandaki Mekke devri Müslümanlığının Medine devrinde toplumsallaşmasını ve devlet olmasını sağlayan bir olaydır. Hicretle birlikte istiklaline kavuşan İslamiyet, çok kısa sürede Medine ve çevresinde yayılıp genişledi.
Bazı kesimler Mekke’den Medine’ye yapılan hicreti Müslümanlar için kaçış olarak görse de bu durum böyle değildir. Nihayetinde Medine’ye göç, Müslümanlar için bir hedef değil aksine daha uzak hedefler için yeni bir başlangıçtır.
Bu anlamıyla Medine’ye yapılan göç, daha önce yapılan Habeşistan göçünden hem sebepleri bakımından hem gerçekleşme şekli hem de sonuçları itibariyle çok farklıdır. Bunu bu minvalde vurgulamamız gerekir. Hicri Takvimde Hz. Peygamberin ebedi aleme intikalinden sonra dört halife döneminde başlamıştır. Yani ikinci halife Hz. Ömer döneminde, hicretten tam 17 yıl sonrası tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Burada belirtmek gerekirse; Müslümanlar hicretten önce yaşanan olayları Fil yılına göre tarihlendirmekteydiler. Hicri Yılbaşınız mübarek olsun…