Mondros Sonrası Anadolu-2, İstanbul Hükümeti’nin Teslimiyeti… Anadolu’ da Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yapılmasından sonra İngiltere, Fransa, İtalya, kendi aralarında güç mücadelesine girişmişti.
İngiltere için Anadolu, diğer iki ülkeye bırakılmayacak kadar kıymetli idi. Osmanlı Devleti yöneticilerinin teslim olması sonucunda, Vahdettin İngiliz dostluğuna güvenerek, geçmişe yönelik mesajlar veriyordu. Padişah Vahdettin İngiltere’ ye yönelik “dostluk” mesajında,
“Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, hemen kabul edelim. İngiltere’nin bize dost politikası değişmemiştir. İngilizlerin hoşgörüsünü sonra sağlarız”
sözleriyle teslimiyetini ilan ediyordu. Mustafa Kemal ise Mondros’un metnini 3 Kasım’da kendisine gönderilen telgrafta okuduğunda, imparatorluğun sonunun geldiğini gördü. Şöyle değerlendirdi:
“Osmanlı devleti bu antlaşmayla kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslime razı olmuştur. Sadece razı olmamış, onların memleketi işgali için yardım da vaat etmiştir. Bu, beni çok hazin düşüncelere sevk etti.”
Ülkede ki teslimiyet politikası İstanbul yönetimi açısından kabullenilirken, Anadolu’ ya geçecek olan Mustafa Kemal tarafından teslimiyet kabul edilmiyor, tam tersine “BAĞIMSIZLIKÇI” bir politikanın, “ÖZGÜRLÜK, “HÜR” yaşamanın, “MÜCADELENİN” politikasını Anadolu’ da başlatılıyordu.
Mustafa Kemal bu düşünceler içerisinde Anadolu’ da mücadeleyi örgütlemeye çalışırken, İstanbul yönetimi Damat Ferit tarafından Anadolu’ daki mücadeleyi İngilizlerin desteğiyle durdurmaya çalışıyor, içeride iç isyanlar olmak üzere, insanların dini yönden Anadolu daki direnişe karşı dini kullanma, yerel işbirlikçilerle mücadeleyi sabote etmeye çalışıyordu.
İstanbul’ da ki yönetim artık sadece İstanbul sınırlarında birkaç ilçeye sözü geçebilen bir yönetim artık hakim idi. Anadolu ve diğer bölgeler hakimiyetinden çıkmıştı. Ülke de, mücadele edenler “hain” gözüyle bakılıyor, İngilizler ise bu mücadeleyi bir “isyan” hareketi olarak adlandırıyordu. (Mustafa Kemal ve arkadaşlarına Vahdettin tarafından daha sonra idam kararı çıkartılacaktır.) Lakin Mustafa Kemal ve arkadaşları bağımsızlık için bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerdi.
Artık İstanbul yönetiminin teslim olmasıyla beraber Churcill,, “Diz çöken Türkiye başını kaldırıp kendini yenenin İngilizler olduğunu görünce rahat bir nefes aldı” derken, David Walder ise bu sözlere karşılık,
“Bu cafcaflı sözler aslında hiç abartma sayılmamalı Osmanlı İmparatorluğu’ nun her yanında Türk askerleri, silahları ile birlikte, en küçük İngiliz birliklerine, çok kez istihbarat subaylarına teslim oluyorlardı. Silahsızlandırma işlemi de sessizce yürütülüyordu. Silahlar cephaneler dağlar gibi yığılıyor, bir avuç Hint ve İngiliz askerinin beklediği dev depolar halinde toplanıyordu.”
(David Walder, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı 1922, Çev. M. Kayabal, Örgün Yayınları, 2004.)
Artık İngilizler Türklerin ordusunu yok etmek, Birinci Dünya Savaşı’ nda başarılı olan genç komutanları cezalandırmak ve (daha sonra bu komutanlar Malta’ ya sürülecekti.) gözden düşürmek ayrıca Türkiye’ nin bir hiç olduğunu dünyaya göstererek, emperyalizmle mücadele edilmez kuralını tüm İslam dünyasına ve emperyalizmin boyunduruğu altında bulunan milletlere göstermeye çalışıyordu…
Lakin İngilizler bir şeyi hesap edememişti. Mustafa Kemal önderliğinde birleşen Türk Milletini..