Vazgeçmek ve devam etmek arasında ince bir çizgi olduğunu otobüse binip bilmediği diyarlara gittiği gün öğrendi.
Öyle değil miydi zaten eğer bir değişim dönüşüm varsa ya şehre bir yabancı gelmiştir ya da şehirden biri uzaklara gitmiştir. Misel içinde öyle olmuştu. Klasikti ama her klasizm kendi içinde anlam bulur zuhur ederdi.
Misel ne yapıyordu Peki? O yolculuğa çıkarak vazgeçmiş mi oluyordu. Otu ocağı tarağı tereği tanımadığı bu şehirde ardında kendi homeostazında bırakıp giderek vaz mı geçmişti mücadeleden. Ya da yeni bir adım atma cesaretini gösterecek ATP’si olduğu ( güç bulduğu) için mi bu yolculuğa çıkıyordu. Mücadeleci amazon kadını mıydı, yoksa bir korkak mı? Ne kadar buzdan ince bir tabaka. Kimdi o, neydi hangi taraftaydı? Hiçbir zaman cesaretle bir şeyin ardında durmayı bilmeyecek küçük bir kız mıydı şimdi, olamaz. Olmamalı. Onca mücadele neydi bomboş atılan kulaçlar mıydı sadece, ne yani o kadar gittiği yolu açık deniz de bırakacak mıydı. Sadece kendi için yaşayabilir miydi insan?
Misel’in günlüğünde yazan ilk satır. Çok sordu kendine evirdi çevirdi ama olmadı ne bir cevap bulabildi ne de önüne bakıp devam edebildi. Sahi Misel kimin için yaşıyordu, yaşamak biri için mi olurdu, bir şey için mi olurdu yoksa bir amaç için mi olurdu? Hakikaten neydi şu yaşam denen zımbırtının sırrı, amacı, etkeni. Kim etkendi Kim edilgendi? Kafası karman çorman olmuştu. Öyle ya da böyle bir adım atmalıydı. Duramazdı ya. Bu düşünceler onu esir alacaktı yoksa. Misel bu yolculuğa kendi için çıkmıştı en çok. Kappa ise bahanesi olmuştu…
Misel herhangi bir çözeltide dağılma gösteren yüzey moleküllerinin bir araya gelerek küme oluşturmasına denir.
Zihnindeki düşünceleri kümelemeyi bir araya getirmeye çalışan baş karakterimizin adı.
Devamı olacak…