TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “27’nci dönem 5’inci yasama yılında TBMM Başkanlığı’na 317 yasama dokunulmazlığı tezkeresi gelmiştir. 5’inci yasama yılında sunulanlarla birlikte 27’nci yasama döneminin tamamında Meclis Başkanlığı’na sunulan tezkerelerin toplam sayısı ise maalesef 1600’ü geçmiştir” dedi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Meclis Tören Salonu’nda, 27’nci dönem 5’inci yasama yılını değerlendirdi. Yeni yasama yılının yarın başlayacağını belirten Şentop, Meclis’in tarihinde ilk kez 6’ncı yasama yılının başlayacağını kaydetti. Geride bırakılan yasama yılı faaliyetlerine değinen Şentop, şunları söyledi:
“TBMM Genel Kurulu’nda 112 birleşim ve 486 oturum gerçekleştirilmiş; 818 saat 50 dakika çalışma yapılmış ve 35 bin 984 sayfa tutanak tutulmuştur. İhtisas ve Meclis araştırması komisyonlarında ise 970 saat 10 dakika çalışılmış ve 36 bin 182 sayfa tutanak tutulmuştur. Genel Kurul, komisyonlar ve Başkanlık Divanı çalışmaları kapsamında, 74 bin 694 sayfa tutanak tutulmuştur.
Meclisimizin bu çalışmaları sonucunda, aralarında Paris Anlaşması’nın onaylanmasını uygun bulan, kadınlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerinin cezalarını artıran, nükleer enerji ve iyonlaştırıcı radyasyona ilişkin faaliyetlerin yürütülmesi sırasında uyulması gereken ilke ve esasları belirleyen, genel seçimlerde ülke barajını yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşüren, müsilaj sorununun çözümü için alınması gereken önlemlerin hukuki çerçevesini çizen ve kamu çalışanlarımızın özlük haklarında iyileştirmeler öngören çok önemli düzenlemelerin de bulunduğu toplam 83 teklif kanunlaşarak yürürlüğe girmiştir.”
‘EN FAZLA SORU ÖNERGESİNİN SUNULDUĞU DÖNEM HALİNE GELMİŞTİR’
Milletvekillerince hazırlanıp TBMM Başkanlığı’na sunulan 4 bin 208 kanun teklifinin, ihtisas komisyonlarında, 44 kanun teklifinin ise Genel Kurul’un gündeminde bulunduğunu söyleyen Şentop, Meclis’in denetim faaliyetlerinden de bahsetti. Şentop, “Milletvekillerimiz tarafından Meclis Başkanlığı’na 19 bin 710 yazılı soru önergesi verilmiştir.
Böylece içinde bulunduğumuz yasama döneminde TBMM Başkanlığı’na sunulan yazılı soru önergesi sayısı 73 bin 500’ü geçmiş ve 27’nci yasama dönemi, daha önceki yasama dönemleri ile kıyaslandığında TBMM Başkanlığı’na en fazla yazılı soru önergesinin sunulduğu dönem haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
5’inci yasama yılı içinde işleme alınarak muhataplarına gönderilen 18 bin 814 yazılı soru önergesinden; 3 bin 39’unun süresi içinde, 5 bin 624’ünün ise süresi geçtikten sonra olmak üzere toplam 8 bin 663 soru önergesinin cevaplandırıldığını söyleyen Şentop, 6 bin 420 yazılı soru önergesinin ise süresi içinde cevaplandırılmadığını belirtti.
‘ANAYASA VE İÇTÜZÜK’TEN KAYNAKLANAN BİR ZORUNLULUK’
Şentop, yazılı soru önergeleri ve Meclis araştırması önergeleri başta olmak üzere Meclis Başkanlığı’na milletvekilleri tarafından sunulan bazı dilekçelerin iade edilmesi işlemlerinin zaman zaman gündeme getirildiğini hatırlatarak, şu ifadeleri kullandı:
“Milletvekillerince TBMM Başkanlığı’na sunulan önergelerin bazı kriterlere uygunluk noktasında bir denetime tabi tutulması TBMM Başkanlığı’nın tercihi değil, Anayasa’dan ve iç tüzükten kaynaklanan bir zorunluluk. Milletvekilleri soru önergeleri ile araştırma önergelerinde Anayasa ve İçtüzük hükümleri uyarınca hangi unsurlara dikkat etmeleri gerektiğini gayet iyi biliyor.
Buna rağmen maalesef önergelerin Anayasa veya İçtüzük uyarınca iade edilmesini, kendi siyasi yorumunu ön plana çıkarabilme adına haber yaptıran milletvekillerimiz var. Bunu doğal karşılıyorum. Zira elbette onlar, önergelerinin haber olmasını ve çalışmalarının gündeme gelmesini isteyeceklerdir. Ancak bunu yaparken aslında kamuoyu nezdinde, içinde bulunduğumuz bu çatı altında Anayasa ve İçtüzük hükümlerinin uygulanmasını eleştirmekte dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek parlamentoya ve işleyişine zarar veriyor. Hatta bazı arkadaşlarımızın, bu bağlayıcı hükümlerden sarfınazar edilmesini isteyen bazı talepleri de var.”
‘DOKUNULMAZLIK DOSYALARI 1600’Ü GEÇTİ’
Meclis’te bulunan milletvekillerine ait dokunulmazlık dosyalarıyla ilgili bilgileri aktaran Şentop, “27’nci dönem 5’inci yasama yılında TBMM Başkanlığı’na 317 yasama dokunulmazlığı tezkeresi gelmiştir. 5’inci yasama yılında sunulanlarla birlikte 27’nci yasama döneminin tamamında Meclis Başkanlığı’na sunulan tezkerelerin toplam sayısı ise maalesef 1600’ü geçmiştir. Karma Komisyon, geçtiğimiz yasama yılında 2 milletvekiline ait 7 dokunulmazlık tezkeresinin görüşülmesi için toplanmış, akabinde HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’e ait 2 dosyada Genel Kurul tarafından dokunulmazlığın kaldırılmasına karar verilmiştir. Yine Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in 5 dosyası hakkında düzenlenen Karma Komisyon raporları da öyle tahmin ediyorum 6’ncı yasama yılının başında Genel Kurul tarafından görüşülerek karara bağlanacaktır” dedi.
‘İÇTÜZÜK’LE İLGİLİ ÇALIŞMADA ÜMİTLİ DEĞİLİM’
Meclis İçtüzüğü ile ilgili değişiklik yapılmasını istediğini belirten Mustafa Şentop, “Her zaman planladığımız her şeyi gerçekleştiremiyoruz. Bunlar sadece benim planlarım değildi. Özellikle yeni hükümet sistemiyle yeni iç tüzük hazırlanması gerekirdi. ‘Bilhassa kanunların hazırlanması sürecinde ihtisas komisyonlarının aktif olması, olması gereken’ diye düşünüyorum. Bir kanun hazırlamanın ciddi mutfağı olması lazım, hükümetten gelecek öneri ve tasarıların hazırlanması için. Yeni hükümet sistemi değişikliği ile onu dikkate alan yeni bir İçtüzük hazırlanması gerekirdi. Bu dönem seçime gideceği bir yasama yılı olacak böyle bir dönemde ümitli değilim, İçtüzükle ilgili çalışmada” yorumunu yaptı.
‘SEÇİMDEN SONRA ANAYASA KONUSUNDA GÖRÜŞMELER OLABİLİR’
Bu dönem yeni bir anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçip geçmeyeceğine ilişkin soruya yanıt veren Şentop, “Anayasa tartışmaları yapılıyor. Hükümet sistemi değişikliği, kapsamlı bir anayasa değişikliği gerektiren bir konu. Anayasa’nın en önemli bölümü olan hükümet sisteminde bir görüş ayrılığı varken şu anda gerçekçi bulmuyorum. Seçimden sonra Anayasa konusunda belki yeniden bir partiler arası görüşmeler olabilir ve olmalıdır. Çünkü Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı var. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum” dedi.
‘TBMM HER ZAMAN HAREKETE GEÇEBİLİR’
Şentop, yeni yasama yılında Yunanistan’a tezkere çıkarılması ihtimali hakkında, “Tezkere hükümet tarafından hazırlanıyor ve Meclis’e geliyor. Tezkere gelince değerlendirme yapabilirim. Ancak yaşadığımız bölgede çok önemli ve sıcak gelişmeler var. Türkiye, kendi hak ve menfaatlerini gerek Mavi Vatan’da gerekse kara sınırları içerisinde korumak için her türlü adımı atabilecek hukuki alt yapıya sahiptir. Türkiye kendisine karşı her türlü tehditleri bertaraf edecek güce sahiptir. TBMM her zaman bu konularda harekete geçebilir” dedi.
Şentop, dezenformasyon düzenlemesi çalışmalarına ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Çok uluslu şirketlerin demokrasiye, insan haklarına, ifade hürriyetine kastedebilecek risk taşıyan faaliyetleri, çalışmaları var. Birçok ülkedeki seçimlerde adayların bir kısmının hesaplarını kapattılar. Daha ne olabilir, Trump’ı, ABD Başkanı olduğu sırada Twitter’dan attılar, hesabını kapattılar. Çok uluslu şirketler, ulusal hukuk düzenlerini tanımak istemiyor.
Dünyanın her tarafında kendi koydukları kurallarla hareket etmek istiyor. Halen irtibatta olduğum, yurt dışında yüksek lisans, doktora yapan öğrencilerime, çok uluslu sosyal medya şirketlerinin, ifade hürriyeti, seçme ve seçilme hakkına tehdit teşkil etmesi bağlamında hak ve özgürlükleri değerlendirecek çalışmalar yapmaları önerisinde bulunuyorum. Sosyal medyada, yaşadığımız hayatın dışında değiliz.
Sosyal medyada birine hakaret ederseniz; bu size normal hayatta olduğu gibi somut olarak ceza şeklinde dönebilir ve dönmeli. Bu anlamda sosyal medyada anonim kimliklerin olmaması, bu mecranın, kişinin cezai ehliyetinin, sorumluluğunun bilinebileceği bir ortam şeklinde tasarlanması; suçla, suçluyla mücadele konusunda bu çok uluslu şirketlerin de ulusal hukuk düzeniyle ilişkili ve birlikte çalışılan bir ortamın tesis edilmesi lazım. Bu konuda ulusal hukuk düzenlemeleri olmalı.
Aynı zamanda bir uluslararası hukuk düzeni de kurulmalı. Çok uluslu sosyal medya şirketlerini de bağlayan, uymaları gereken kuralların bulunduğu bir hukuk düzeninin kurulması lazım. Bu konuda Türkiye’nin attığı adımlar önemli, isabetli, hatta belki yetersiz de diyebiliriz. Çünkü hukuk, mecburen her zaman teknolojik gelişmelerin biraz daha gerisinden takip ediyor. Sosyal medyayı bir suç işleme özgürlüğü alanı gibi değerlendirmek tamamen yanlış, gerçeklerle de bağdaşmıyor.”