Kıymetli okurlarım, sağlık meseleleri yüzünden küçük bir aradan sonra yeniden sizlerleyim. Bu hafta kelimelerimi bir mektup (Maziye Mektup) aracılığıyla aktarmak istiyorum.
Geçmişimi anımsarken ve anıların tozlu sokaklarında dolanırken fark ettiğim bazı şeyler bu mektubu kaleme almama neden oldu. Dün ile bugün arasında ne çok fark olduğu gerçeği benim için olduğu kadar sizler için de geçerli olduğu kanısındayım. Bu nedenle herkesin kendinden bazı şeyleri bulabileceği satırlarımla sizleri baş başa bırakmak istiyorum.
“Sevgili Geçmiş Dünya,
İnsanoğluna bahşedilen ve kıymeti bilinemeyen ne çok haslet var. Bana göre en güzellerinden birisi hafızadır. Yaşanmış olan her şey hatırlanmak üzere hafızada yerini alır ve insanoğluna iki şey sağlar. İlki hatırlamak, ikincisi hatırladıklarından ders çıkarmaktır.
Sevgili geçmiş dünya, bir zamanlar değeri olan insanoğluna ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. İçinde yaşıyor olmamdan ötürü olabilir ama yine de zorlanıyorum. Düşünüyorum da, eskiden savaşlar da, kötülükler de daha çoktu. Lakin her şeyin bir kuralı ve şekli vardı. İnsanoğlu zaman zaman bu kuralları çiğnemiş olmasına rağmen genellikle riayet edilirdi. Savaşın dahi kuralı vardı. Lakin şimdi, yaşamanın bile kuralı yoktur.
Sevgili Geçmiş Dünya, hani masumane sevgilerin yaşandığı, bir parça ekmeğin bölüşüldüğü, komşusu açken tok yatılmadığı bir zamanlar vardı. Aşkın, dostluğun ve insan olmanın getirdiği hasletlerin henüz unutulmadığı vakitler yaşanmıştı. Nereye gitti o günler?
Şimdilerde, çocuklar sorgusuzca öldürülüyor. Adına savaş denilen ama savaş olmayan günler yaşanıyor. Hele hele annelikle kutsanmış kadınların neredeyse sebepsizce öldürülmeleri… Çok acı!
Açlık ve yokluğun had safhada olduğu ama imkânların daha fazla olduğu bir zamandayız. Yanlış olan; var olan ekmeğin yoksulun elinde olmayışı gibi gelebilir. Lakin asıl sorun, ekmeğe sahip olanların aç olanları yok saymalarıdır.
Kan ve gözyaşıyla sulanan dünyanın nereye gittiğini kestirmek öyle zor ki, oysa görülen emarelerin kıyamete yaklaşıldığını anlatıyor olduğu çok açık. Neden ders almak yerine sorunları ve olumsuzlukları derinleştiriyoruz bilemiyorum.
Bereketin yeryüzünden kaldırılması, yangınlar, seller, fırtınalar, depremler, hastalıkların alabildiğince artması bir emare değil miydi? Diğer yandan, varlığı bile tespit edilemeyecek kadar küçük bir organizmanın dünyaya yaşattığı dram, insanoğluna ders al artık dedirten cinsten değil mi? Kudreti sonsuz olan Allah’ın yarattığı küçücük varlığa dahi yenilen insanoğlu neden hâlâ durmak bilmez anlayamıyorum.
Sevgili Geçmiş Dünya, sence o eski günler yeniden geri döner mi? Yoksa hep daha kötüsünü mü yaşayacağız, bilmeyi çok istiyorum. ”Ahir Zaman” kelimesinin karşılığı eğer bundan daha büyük şerler ise nasıl önlem alacağız? Yaşamanın zorlaştığı şu günlerde, ne yana gitmeliyiz.
Rabbim! Hikmetinden sual olunmaz, emrine karşı gelinmez. Sabır ve mücadele bize verdiğin en büyük silahımızdır, başım gözüm üstüne! Bunca masumun ve bunca çocuğun vebalını bizim üzerimize yükleme, taşınması mümkün olmayan yükün altında kalmak bir yana gelecek kuşakların çocukları da o enkazın altında kalacak gibi görünüyor. Bu günah eğer biz; yaşayan neslin ise gelecek nesilleri affet Allah’ım!
Yeniden yaşanabilir bir dünya umuduyla, özlem ve dualarla hoşça kal!”
Kıymetli okurlarım, gerçekten yaşanabilir bir dünya için hep birlikte mazinin seslerine kulak vermeli ve eski ama o güzel hasletleri geri getirmeliyiz. Bu sayede gelecek nesillerin daha refah, daha mutlu ve daha insancıl yetişmesine bir nebze olsun katkı sağlayabileceğimizi düşünüyor, hepinize esenlikler diliyorum.