İzmir’deki depremin ardından AFAD, UMKE, JAK, Kızılay, belediye, sağlık ve itfaiye ekipleri kısa sürede yıkılan binaların enkazına ulaştı, kurtarma ve yardım çalışmalarını başlattı.
Emeği geçen herkese minnettarım.
Ama devletimiz, enkaza hızla koşan ekipler oluşturma başarısını keşke enkaz yaratmama konusunda da gösterebilse…
Gerçek başarı budur çünkü.
6.6 şiddetindeki deprem, bazı binaları yerle bir edip onlarca canı hayattan koparırken neden bazı binalara hiçbir şey yapamadı?
Bu sorunun yanıtı basit:
Çünkü bazı binalar usulüne uygun inşa edildiğinden depremin yarattığı sarsıntılara direndi.
Bazı binalar ise doğru düzgün proje hazırlanmadığı ve yapımı sırasında noksan malzeme kullanıldığı için orta şiddette bir depreme bile dayanamadı.
Bakın, çarpıcı bir örnek vereceğim:
Yakın akrabam olan bir aile, son depremin adeta merkez üssü olan İzmir-Bayraklı’da 7 katlı bir apartmanda oturuyor.
Televizyonda deprem haberini duyar duymaz kendilerini aradım.
“Bize bir şey olmadı. Fazla sarsıntı da hissetmedik. Tek bir eşya bile yerinden oynamadı” deyip şöyle devam ettiler:
“Binayı yapan müteahhidin dairesi de bu apartmanda. Zaten daireyi alırken bunu göz önünde tutmuş, sağlamlığın güvencesi olarak değerlendirmiştik. Yanılmamışız.”
Deprem uzmanları yıllardır bıkıp usanmadan aynı şeyleri söylüyorlar:
-Türkiye deprem kuşağındadır.
-Başta İstanbul olmak üzere birçok ilimizde her an şiddetli depremler yaşanabilir.
-Depremleri önlemek mümkün olmadığına göre bunların zararlarını önlemenin yollarını bulunmalıdır.
-İlk yapılacak iş, binaları genel bir denetimden geçirip depreme dayanıksız olanları boşaltıp yıkmak ve yerine sağlam binalar yapmaktır.
-İkinci yapılacak iş, binaları, oturma ruhsatı vermeden önce sıkı sıkıya denetlemek, ancak geçer not alanlara ruhsat vermektir.
-Üçüncü yapılacak iş, depremlerde yıkılan binaların müteahhitlerine, mühendislerine, denetçilerine ağır hapis cezaları verilmesine imkan tanıyan yasa değişikliğine gitmektir.
-Dördüncü yapılacak iş, bir daha imar affı filan çıkarmamaktır.
Bakalım, uzmanlar yine boşuna mı konuşmuş olacaklar, yoksa hiç olmazsa bu defa seslerine kulak verilecek mi?
EN SAĞLAM BİNA
“Türkiye’nin en sağlam binası hangisi?”
İnşaat Mühendisleri Odası’nın hazırladığı bir rapor bu soruya yanıt veriyor.
Buna göre, Millet Meclisi’nin genel kurul, kulis, parti gruplarının toplandığı salonlar, genel başkanların çalışma odaları, kütüphane ve komisyon ofislerinin de bulunduğu ana binasını Türkiye’nin en sağlam binası diye kabul etmek mümkün.
Bu binanın çok şiddetli bir depreme bile dayanacak sağlamlıkta yapılmasının nedeni, yapımına başlanmasından iki ay sonra 26 Aralık 1939’da Erzincan’da 32 bin kişinin yaşamını yitirdiği bir deprem olması.
O depremin yarattığı korku ikliminde Meclis binasının olağanüstü sağlam inşa edilmesine özel özen gösterildi.
Rapor inandırıcı geldi bana.
Hele de 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında bu binanın uçaktan atılan bombalara karşın yıkılmadığını hatırlayınca.
Şu notları eklemekte de yarar var:
Bugünkü Meclis binasının yapılmasına Atatürk döneminde karar verildi.
Açılan proje yarışmasına 14 eser katıldı, bunlardan 3’ü birinci ilan edildi.
Atatürk, birinci gelen projeler arasında Prof. Clemens Holzmeister’in hazırladığı projeyi uygun gördü.
Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir yıl sonra 26 Ekim 1939’da başlayan Meclis binası inşaatı İkinci Dünya Savaşı yılları ve daha sonraki ekonomik kriz dönemleri nedeniyle ancak 1961’de tamamlanabildi.
Bugünkü Meclis’in açılışı 6 Ocak 1961’de yapıldı.