21. Yüzyıl milenyum çağı, teknoloji çağı, uzay çağı olarak anılsa da aslında Leonia Çağı olarak anılmalıdır. Çünkü dünyayı kendi çöpümüzle kendi elimizle yok etmeye ve tüketmeye başlıyoruz.
Bugün insanlık tarihinin en görkemli çağını yaşıyoruz. 21. yy. gelişmişliğin ve üretkenliğin zirvesinde olduğu bir tarih. Gelişen teknoloji ile kısa zamanda çok iş elde etmeyi başardık. Artık evleri temizleyen robotlar, ameliyat yapacak kadar marifetli cihazlar ve dahası insansız kullanılacak hava araçları var. Bu da üretkenlik ve yeniliğin; hızla değişen dünya düzenine ayak uyduracak şekilde artmaya başlaması demek oluyor. Giyim, eğlence, eğitim, gıda sektörü konfor alanından çıkmaya gerek kalmayacak şekilde herkesin ulaşabileceği ya da elde edebileceği hale geldi. Bu da bizi daha hızlı yaşamaya daha hızlı tüketmeye sevk ediyor.
Bu rahatlığın azizliğine uğrayarak ufak bazı detayları kaçırıyoruz ki ona daha sonra değineceğim. Oturduğunuz yerden tek tıkla yemek sipariş edebilmeniz, geçmişte pek çok insan için hayal bile edilemezdi. Özenle döşediğiniz sıcacık evlerinizde mışıl mışıl güvenle uyuyabilmeniz, kaç insanın isteği olmuştur? Söz ettiğim şeyler kulağa çok saçma gelse de, uğruna savaşılan yok sayılan ya da hor görülen bir geçmişe dayanıyor. İnsanlığın av iken avcı, toplayıcı iken üretici haline gelmesi kaç savaşa, kaç neslin yok olmasına, kaç çağın değişmesine neden oldu hepimiz bunu yalnızca tarihte anlatıldığı kadar biliyoruz.
Bugün sahip olduğumuz gelişmişlik zenginlik ve medeniyet sırtını her zaman bir parça ilkellik yoksulluk ve cehalete dayamıştır. İşte tam da burada tarihten kendi kendine medeniyet kuran bir kentten ve onun halkının hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Şu an yaşadığımız dönemle olan benzerlikler eminim hepinizi şaşırtacaktır. Bu kenti tarihe taşıyan ilk kişi Kubilay Han’la satranç oynadığı sırada gezdiği yerlerden söz eden seyyah Marco Polo’dur elbette. Kentin adı Leonia’dır. Bir diğer adı ise sürekli kenttir.
Leonia kenti doğal kaynakları zengin, hızla medeniyetleşen, sanat ve bilim alanında gelişmiş bir halkı olan üretken bir şehir. Halk her güne yeni bir değişimle uyanır, her gece yarının değişim hayali ile uyur. Fakat aynı zamanda sürekli biriken bir çöpler ve sürekli yenilenen eşyaları olan bir şehirdir. Dün kullanılan bir kıyafet bugün eski olarak görülür. Durmadan yenilenen şeyler, halkın sürekli bir üretim-tüketim devinimine sokar. Ancak halk durumdan memnundur. Ve her gün biriken çöpler, dünün eskisi bugünün yenisi derken şehrin etrafına atılır. Zamanla şehrin etrafı çöp yığını ile çevrilir. Biriken çöpler her yıl yeni yığınlara yer açmak için şehrin dışına itilir. Halkın zenginliği; üretilenden çok yenisini almak için yer açmak ile ölçülür. İşte sürekli kent denmesinin nedeni de buradan geliyor. Sürekli üreten, sürekli tüketen, sürekli eskiten ve biriktiren bir kent… kimsenin farkına varmadığı şey ise bunca eskiyen şeylerin kenti ne duruma soktuğudur.
Şehir kendini yenilediğini sanarken bir taraftan da yarattığı bu yeniliğin onu yavaş yavaş yok ettiğinden bir haberdir. Böylece zaman içinde kendini yenileyen bir çöplüğe dönüşür. Günümüzdeki dünyaya ne kadar benzer bir şehir öyle değil mi? Onca çaba, üretim, değişim ve gelişmişlik ile bu halka çok mu uzak kalıyoruz? Evet başlangıçta bunun göz alıcı yanlarına dikkat çektim. Tıpkı Leonia halkının Leonia kenti ile ilgili düşünceleri gibiydi. Fakat madalyonun diğer tarafında da ayrı bir hikaye var. Yarın: yani üretim tüketim çılgınlığı zamanla gereksiz bir özenle yapılan sıkıcı ritüeller haline gelmiş, varlık ve zenginliğin görüldüğü kadar yoksulluk ve kıtlık da göz ardı edilmiştir.
Bizler zamanla dünyamızı sadece israf ve tekrara düşen bir hale getirmiş fakat bunu asla kötüye yormamış, önemli soruları sormaktan kaçmış, kendi çıkarımızı önceliğe almış, bizden sonrakileri ya da bizim dışımızda olan biteni düşünmeyi de en sona saklamışız. Sürekli çoğalan artan yenilenen bir dünyaya dönüşmüşüz. Sürekli kente, her geçen gün biraz daha benzemişiz. Dünya nüfusu bugün itibariyle 8 milyarı hızla geçmeye başlamış durumda. Bu sayı size nasıl somut gelebilir bilmem ama üretilen çöp atıklarının sayısını tahmin edebilmeniz için bolca düşünmeye ihtiyacınız olabilir demek oluyor.
Eğer internette biraz araştırırsanız karşınıza yaklaşık olarak şöyle bir şey çıkacaktır: Bizler günlük olarak 10 milyon ton çöp üretiyoruz. Bunun: 1.23 milyarını ev atıkları, 1.2 milyarı sanayi atığı, 300 milyon tonu da tehlikeli atıklar oluşturuyor. Bu sayıları büyüklük olarak düşünürsek Empire State binası ya da Eyfel kulesinden bile uzun çöp yığınları var demek oluyor. Geri kalan çöpü de (evet geriye hâlâ çok sayıda çöp kalıyor) doğaya bırakıyoruz. Tıpkı şehrin dışına kendi çöplerinden duvar ören leonia kenti gibi. Dünden bugüne ürettiklerimizin yararlı ve kullanışlı olduğu kadar bir önceki üretileni eski yapma özeliği; zamanla sürekli bir yenilik çabasına ve beraberinde bir yığılmaya neden oluyor. Bu yığın birikip işe yaramayan çöp halini alıyor.
Üretilenlerin hızla arttığı kadar tüketimin de hızla artması bizi; kendi çöplüğüne gömülen Leonia ‘ya daha çok benzetiyor. Bugün bizim yenilikçi ve konforlu yaşam alanlarımıza hizmet eden şeyler, yarının israfınının ve çöplüğünün davetçisi oluyor. Bu da demektir ki kontrol edemediğimiz bu değişim ve yenilenme arzusu bizi yok edebilecek kadar etkili ve ürkütücü bir hal alıyor. Bir zamanların rüyası sayılan şeyler bile şimdi bizim kabusumuzu hazırlıyor. Dün doğan ne varsa bugün yok olmaya mahkum oluyor. Bugün yarattığımız dünya düzeni geçmişte bize hükmeden ve parçası olup adapte olmaya çalıştığımız bir düzendi. Geçen her yüzyıl da bu gerçekliğe karşı bizi kandırıyor olsa da türümüzün yanıldığı nokta tabiatı dünyayı hükmedip sahip olmaya çalışacağı yer olarak görmeleridir.
Bilimsel birçok verinin de gösterdiği gibi bu mümkün değildir. Kendi içinde düzeni ve uyumu olan bir şeye yapacağınız en ufak müdahale sadece o düzeni yıkmaya yarar. Evet dünyayı değiştiren eğip bükeceğimiz çok şey keşfettik ama bu bazı gerçekleri değiştirebilmemiz demek değildi. 21. Yüzyıl milenyum çağı, teknoloji çağı, uzay çağı olarak anılsa da aslında Leonia Çağı olarak anılmalıdır. Çünkü dünyayı kendi çöpümüzle kendi elimizle yok etmeye ve tüketmeye başlıyoruz. Bir ülkenin harcayacağı kadar enerji ve gıda miktarını bugün bir günde kullanabiliyoruz.
Bir sonraki günün yenisini inşaa edebilmek için gelecekteki yarınlardan harcıyoruz. Devletler, yerel yönetimler bu konuda kolları sıvamış çeşitli önlemler almış olsa da bu önlemler genel geçer hale getirilmeden herhangi bir çözüme kavuşamaz. Neticede başlangıçta denediğimiz yollar bizi doğru yere getirmiş, geliştirmiş olsa da şimdilerde bu yaptıklarımızın başka bir yansımasını görüyoruz. Bugün değilse yarın olacak olan kitlesel yok oluşun ilk tuğlalarını biz bırakıyor olabiliriz.
Einstein’ in dediği gibi kendi kapanını inşaa eden tek canlı türü biziz. Sebebi olmasak bile kayıtsız kaldığımız her türlü değişimin yeniliğin bedelini kendimizden kesmiyor, sonraki nesile bırakıyoruz. İşte bu gerçek bizi gelişmiş medeni bir dünyaya değil kendi sonunu eliyle hazırlayan bir geleceğe götürüyor.