Laiklik ve din… Atatürk ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturmaktadır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra zamanla insanlarda kabul görmeye başlayan ilkeler şunlardır: Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, İnkılapçılık, Devletçilik ve Laiklik. Şunu düzeltmemiz gerekiyor ki bu altı ilkeden beşi çoğunlukta kabul görmektedir. Bir ilke, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri bazı kesimler tarafından kabul görmemiş hatta şiddetli bir şekilde karşı çıkılmıştır. Bu ilke Laikliktir. Peki diğer ilkeleri rahatlıkla kabul eden kesim neden Laikliğe karşı sıcak bakamıyor?
Öncelikle “Laiklik nedir” sorusundan başlamalıyız. Süslü sözlere girişmeden, Laikliği şöyle tanımlayabiliriz: Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Kendi içinde çeşitli dinden insan barındıran bir ülke için gerekli bir ilkedir aslında. Belki bir ülkede sadece bir dinden millet olsaydı o zaman tartışmamıza gerek kalmazdı çünkü kimse için değişen bir şey olmayacaktır. Fakat kendi içinde çeşitliliği barındıran bir ülke için laiklik aslında tarafsızlığı belirtir. Hristiyan nüfusu yoğunluklu bir ülkede Müslümanı, Müslüman ağırlıklı bir ülkede ise Hristiyan’ın, Musevi’nin ya da Ateistin haklarının korunmasıdır. Aslında Laiklik, toplumun bir arada barış içinde yaşamasını sağlar. Peki bu saydığımız olumlu sebepler varken Laiklik neden eleştiriliyor?
Laikliği eleştiren kesime baktığımızda ise şu savunmaları görebiliriz: Türkiye bir İslam ülkesidir ve dinle devlet yönetimi eşdeğer gitmelidir, dinin, siyasetten üstün olduğu bir devlet yönetiminin mevcut olmasıdır, laiklik ile yönetilen bir devlette dinin göz ardı edildiği de düşünülen diğer etmenler arasında. Fakat ben bugünkü yazımda bu konuyu daha farklı yerden ele almayı tercih ediyorum. Laikliğe, hep devletin tarafsız ve her dine eşit mesafede olduğunu vurguladık. Evet bu doğru fakat buna ilaveten Laikliğe, dini koruyan bir ilke olarak baksaydık?
21. yüzyıla kadar çeşitli devlet türleri ve o devletlerde yürütülen çeşitli siyasetleri gördük. Bunların bazılarına tanık olduk bazılarını ise tarih kitaplarından okuduk. Ve şuna denk geldik zamanla din, siyasetçiler tarafından kullanılan bir araç olmuştur. Oy toplamak isteyen, dilediği kanunu uygulamak ya da kabul ettirmek için politikacıların dini kullandığını tarih sıkça yazmıştır.
Dini bir basamak olarak gören bu siyasetçileri, peki ne durdurabilir? Elbette Laiklik. Laiklik, siyasetçinin dini kullanmasını engellemektedir. Çünkü din, sadece bir oy malzemesi olamaz. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması bu yüzden önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi, din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.
Laiklik, inanan insanların kişisel ibadetlerine kimsenin karışamayacağı aynı zamanda dini, inançtan daha çok çıkar malzemesi olarak görenlerin önüne geçilecek bir ortam oluşturmuştur. Diğer yanı da devletin her inanca aynı mesafede yaklaşmasını sağlamasıdır. Dini ne olursa olsun kişi o ülkede eşit yargılanacağını, eşit muamele göreceğini bilir. Ve bunu da Laiklik sağlar.
Atatürk’ün de temele aldığı şey aslında Türk toplumunun tek bir bütün olmasıdır. Tek bir millet oluşturulması. Din ve vicdan özgürlüğüne sahip bireylerin eşit şartlarda, barış içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri. 5 Şubat 1937’den beri önemini ve varlığını koruyan Laiklik, bu görevini layıkıyla yerine getirmektedir. Elbette çeşitli fikirler olacaktır, olmaması garip olurdu. Fakat bu farklılığın içinde yine de Laikliğin yerini koruyacağını düşünmekteyim.