Yönetmen, senarist, fotografçı ve oyuncu kimlikleriyle adından sıkça söz ettiren Nuri Bilge Ceylan, sinemada yarattığı Gerçekçilik akımı çerçevesinde ele aldığı filmlerle dikkat çekerek üslubunu ortaya koymayı başaran bir yönetmendir.
Sinema dünyasına ilk olarak Mehmet Eryılmaz’ın filminde yer alarak oyunculuğuyla boy gösteren Ceylan, daha sonraki yıllarda fotoğrafçılıkla ilgilenerek yönetmen kimliğinin ilk yapıtaşını oluşturacağından habersiz Koza filmi için birikim yaparak çekimlere başlamıştır.
1995 yılında Cannes Film Festivalinde ilk Türk kısa filmi olmasıyla ödüle layık görülen Koza, Ceylan’ın çekmiş olduğu ilk ve tek kısa film olma özelliği taşımaktadır. Yönetmenliğini, yapımcılığını, kurgu ve senaristliğini kendisinin üstlendiği film, siyah- beyaz olarak çekilmiş ve yaklaşık 20 dakikada sürmüştür. Koza, yaşlı bir adam, kadın ve çocuğun etrafında şekillenmiştir. Geçmiş yaşamlarında güzel birliktelikleri olan evli bir çiftin yaşadığı sorunlar nedeniyle ayrı kalıp tekrardan bir araya gelememelerini konu edinir.
Film, Ceylan’ın doğup büyüdüğü yer olan Çanakkale’nin Yenice ilçesi sınırlarında çekilmiştir. Çocukluk yıllarından izler taşıyan köy hayatını, kendi anne ve babasına rol vererek taçlandıran Ceylan, samimiyeti ve gerçekliğiyle birlikte içinde bulunmuş olduğu ortamı izleyiciye şeffaflığıyla sunmayı amaçlamıştır. Kendi yaşamından izler taşımasıyla otobiyografik bir film örneği olmaktadır. Diyalogların yer almayıp fotoğrafik görüntülerin hâkim olduğu Koza filmi, ceylanın fotografçı kimliğinin filmleriyle bütünleşmiş olduğunu şüphesiz ortaya koymuştur. Etkili bir şekilde görüntü ve ses unsurlarının baskın olduğu bu film, sinematografik öğelerin arkasına gizlenmiştir.
Diyaloglardan yoksun olmasına rağmen izleyicide uyandırmak istediği duyguları güçlü bir şekilde hissettiren Ceylan, çağrışımların kilidini Koza ile açmış ve bunun devamı niteliğinde seyreden taşra üçlemesi adıyla bilinen ilk üç uzun metrajlı filmiyle de bu yolculuğa başarıyla devam etmiştir. (Kasaba- 1997, Mayıs Sıkıntısı- 1999, Uzak- 2002). Koza, taşra hayatının günlük yaşamını en sade haliyle yansıtır izleyiciye.
Doğanın yankısı filmde oldukça etkilidir ancak görülen doğanın güzelliklerinden ziyade filmde bir can çekiş, bir bedel yansıtılmaktadır. Doğa nasıl ki bahar ve yazdan sonra yaprak döküp kışı yaşıyorsa, insanda yaşamında bu evrelerden geçmektedir ki konusu itibariyle önceden mutlu birliktelikleri olan bir çiftin, aynı evde birbirlerine yabancılaştıklarını görmemiz bu öngörüyü kanımca güçlendirmiştir. Su sesleri, kuş cıvıltıları her ne kadar doğanın büyüleyici güzelliklerinden olsa da filmde diğer unsurlarla birlikte daha çok bitmek bilmeyen bir bekleyişi, huzursuzluğu, umutsuzluğu ve bıkkınlığı yansıtmaktadır.
Oyuncuların rollerinin yanında sıklıkla doğada var olan ve belki de dikkate değer görmediğimiz, günlük yaşantımıza kıyasla ayrıntı sayılabilecek detayların var olması, çiftin birbirlerine yakınken bir o kadarda uzak oluşunun göstergesi olmaktadır. Kedinin nefes alışverişi, karıncaların yuvalarından çıkmaları, yaprakların rüzgâr eşliğindeki hışırtısı, kaplumbağanın kabuğuna çekilişi ve yağmur damlasının düşmesi sonucu suda yayılan halkaların varlığı bu detaylara örnek olarak verilebilir. Havanın rüzgârlı oluşu da çiftin arasındaki gerginlikle bağdaştırılabilmektedir. Toplumsal gerçekliğin ışığında filmlerine hayat veren Ceylan, aldığı ödüllerle de filmlerini taçlandırmaktadır. Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerine başlamak isteyenler için Koza oldukça iyi bir başlangıç olacaktır. Keyifli seyirler dilerim.