Geçtiğimiz günlerde 2 dakika 14 saniyelik bir haber dikkatimi çekti. Haberin başlığı; “Kız kulesi restorasyonu başlıyor” idi.
Ülkemizin ürkütücü kelimesidir; restorasyon… Buna sebep olanlarda bunun farkındalar merak etmeyin, canlı canlı izleyebileceğimizi söylediler.
Merakımı celp etti, detaylarını araştırdım. Haberde, Kız kulesinin “eskiye döndürüleceği, olması gereken halini alacağı ve aslına kavuşup anıt eser olarak kamuoyuna sunulacağına” dair sözlerden ‘gururla’ bahsedildi. Ancak gel gelelim bazı basın mensuplarının sorularının kesildiği videolarda;
- 20 yıldır neden böyle olmadığından,
- 20 yıl önce bu kültür mirasının Ticaret Bakanlığı’na neden devredildiğinden,
- Birçok gerçek ve efsanevi hikayelerin başrolü olan bu tarihi yapının 20 yıl önce neden “kafe ve satış ünitesi” adı altında 49 yıllığına kiralandığından,
- Hele ki şiirlere ilham kaynağı olmuş, sadece ülkemize değil dünyaya mâl olmuş bu anıt eserin 20 yıl önce neden “900 metrekare kapalı inşaat alanı” tanımına (hakaretine) maruz kaldığından hiç mi hiç söz edilmedi.
Hak yememek gerek, tüm bunlar konuşulmadı fakat 20 yıl sonra bu yanlıştan neden dönüldüğü açıklandı; restoranın yeterli ciroyu yapamaması!
Haydi tamam Kız Kulesi’nin neyin bedelini ödediğini biz biliyoruz da, Kız Kulesi gasp edilen 20 yılının hakkını nerede arayacak ?
Tavsiyem, Eskimo yasalarıdır.
Bir tek Eskimolarda adaletin temeli, şiirdir çünkü. Bu yasalara göre ahali meydanda toplanır, davalı ve davacı şiirlerini okur. Taraflardan hangisi okuduğu şiirle haklı olduğunu inandırırsa, davayı o kazanır. Muhakkak ki böyle bir mahkemede, Kız Kulesi’nin asırlardır okuduğu suskunluk şiirine karşı kazanacak bir şiir de henüz yazılmamıştır.
Lâkin Eskimolara da rağmen benim adalet anlayışım Çanakkale’de çarpışan bir Boşnak’ın sözünden ibarettir. Çanakkale savaşından dönen Boşnak bir amcanın “Çanakkale’de ne gördün?” sorusuna cevabı; “ben Çanakkale’de tek bir şey gördüm. Adalet hiç bir yere dışarıdan gelmez. Ömer ol, Ömer’i bekleme!” olacaktır.
Bir gün bir Ömer çıkıp Kız Kulesi’nin gasp edilen 20 yılının hakkını vermek isterse, dört asırlık hasreti olan iğde ağaçlarını, Kız Kulesi’nin kuruyup dökülen yapraklarını geri versin!
Soruyla bitiriyorum;
Bazı Fransızlar, Paris’in en güzel manzarasının Eyfel Kulesi‘nden göründüğünü düşünürler. Sebebi de o demir yığının sadece oradan bakıldığında görünmemesidir. Sunay Akın da bu düşünceyi Kız Kulesi’ne atfederek; en çirkin İstanbul’un Kız Kulesi’nden seyredilen İstanbul olduğunu söyler. Çünkü İstanbul’a sadece Kız kulesinden baktığınızda bu kulenin güzelliğini göremeyeceksinizdir.
Sunay Akın haklı elbet…
Şayet öyle olmasaydı;
Bütün Akdeniz kıyılarını seyreyleyip gelen Karl Detroit, Kız kulesini görünce gemisinden atlayıp, ölümüne kulaç atar mıydı ?
O Kız Kulesi Karl’ı kurtarmasaydı, torunu Nâzım Hikmet bu dünyaya doğar mıydı ?
Haydi hepsini geçtim de, şunun cevabını verin;
Nâzım, Eskimo olsaydı yine katil Osman’dan fazla yatar mıydı ?