Muğla’nın Bodrum ilçesi sınırlarında yer alan ve antik dönemde ‘Anastasiapolis’ olarak bilinen Kissebükü Antik Kenti’nde sürdürülen kazı çalışmaları, erken Bizans dönemine ait önemli bulgular ortaya çıkardı.
Karya Bölgesi’nin sahil kentleri Keramos ve Halikarnassos’un kesişme noktasındaki Kissebükü’ndeki 2023 yılında kamulaştırılan alanlarda yapılan kazı çalışmalarında vaftiz yapılan dini merkez, ticari yapılar, hamam mozaikleri ve vaftizhanede yer alan duvar resimleri bulundu.
Bodrum ilçesinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan başkanlığında yürütülen kazılar, Kissebükü Antik Kenti’nin 5’inci yüzyıl ortalarında kurulduğunu ve 7’nci yüzyıl başlarında Arap akınları nedeniyle terk edildiğini ortaya koydu. Yaklaşık 1 kilometrelik sahil şeridi boyunca uzanan yapılar, antik kentin erken Bizans dönemine ait olduğunu gösteriyor. Kentteki akropol, nekropol ve diğer yapılar, arkaik dönemden Bizans dönemine kadar uzanan bir yerleşim izini gün yüzüne çıkarıyor. Antik dönemde ‘Anastasiapolis’ olarak bilinen Kissebükü, erken Hıristiyanlık döneminde Karya bölgesindeki önemli Bizans piskoposluk merkezlerinden biri olarak öne çıkıyor. Kentin, antik bir yerleşim üzerine değil; doğrudan Bizans yerleşim sistemi üzerine inşa edilmiş olması, bölgedeki diğer yerleşimlerden farklılaşmasını sağlıyor.
KAMULAŞTIRILAN ALANDAN TARİH ÇIKTI
2019 yılında başlayan kazılarda bugüne kadar üç kilise, bir vaftizhane, iki hamam, çeşitli konutlar, kamu yapıları, ticari yapılar, liman yapıları ve anıtsal mezarlar ortaya çıkarıldı. 2024 yılı kazı çalışmaları, kentin dini merkezi ve batı bölümündeki ticari yapılarda yoğunlaştı. Dini merkezin bulunduğu 8 dönümlük parsel, 2023 yılında kamulaştırılarak kazı alanına dahil edildi. Bu alanda vaftizhane ve kilisede kazı çalışmaları Geleceğe Miras Projesi kapsamında başlatıldı. Ayrıca kentin batı bölümündeki hamam mozaikleri ve vaftizhanede bulunan duvar resimlerinin Geleceğe Miras Projesi kapsamında konservasyon ve koruma çalışmaları yapılıyor. Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan başkanlığındaki kazı çalışmalarında 4 arkeolog ve 22 işçi görev yaparken, Geleceğe Miras Projesi ile Kissebükü’nün tarihi zenginliklerinin korunmasını ve geleceğe aktarılmasını hedefleniyor. Kazı çalışmalarının ilerlemesiyle, kentin daha birçok sırrının ortaya çıkarılması bekleniyor.
‘YAPILAR TANINMAZ DURUMDA, TOPRAK ALTINDAYDI’
Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan, “Burası erken Hristiyanlık dönemine ait, Geç Antik Çağ olarak adlandırılan bir yerleşim alanı. Sahil, tamamen erken Hıristiyanlık dönemi yapılarıyla donatılmış durumda. Kentin daha erken dönemine, arkaik döneme kadar uzanan geçmişi ise akropol alanında bulunuyor. Bu alanda 2019 yılında çalışmalara başlandı ve beş yıldır devam ediliyor. Bu süre zarfında birçok yapı açığa çıkarıldı. Çalışmalara başlandığında ilk beş yıllık bir program oluşturuldu. Programın amacı, sahili bütünüyle görünür hale getirmekti. Çünkü yoğun bir bitki örtüsü vardı ve yapıların birçoğu toprak altındaydı, tanımlanamaz durumdaydı.
1800’lerde alana gelen seyyahlar burayı küçük bir balıkçı köyü olarak tanımlamışlardı, çünkü birçok yapı görünür değildi. Ancak 2019’dan önceki araştırmalardan, buranın önemli bir vaftizhanesi ve kilisesi bulunduğu için bir piskoposluk merkezi olduğu biliniyordu. Anastasiapolis’in de piskoposluk listelerinde adı geçen kentlerden biri olduğu biliniyor. Bu sebeple, parselde yer alan alanda kazı çalışmalarına 2020 yılında başlandı. Geçen yıl kamulaştırılması tamamlandı ve şu anda tüm sahile neredeyse hakim durumdayız. Çalışmalarda, kenti en iyi şekilde hem denizden hem de kara yoluyla görünür kılacak yapıların açığa çıkarılması hedeflendi. Beş yıl süresince sahil kesimindeki neredeyse tüm yapıların çalışması tamamlandı” diye konuştu.
‘KENTTE ÜÇ KİLİSE BULUNUYOR VE KENT ÜÇ BÖLÜMDEN OLUŞUYOR’
5 yıllık kazı çalışmasında yapılanları da aktaran Doç. Dr. Özcan, “Kazıların devamında konservasyon çalışmaları yürütüldü, böylece bu yapılar daha sağlam bir şekilde sonraki nesillere bırakılabilecek. Buraya yıllardır gelen insanlar, bir sonraki sezon geldiklerinde gördüklerine inanamıyorlar; bu kadar çok kalıntının burada olduğuna şaşırıyorlar. Kentte üç kilise bulunuyor ve kent üç bölümden oluşuyor. Beş ayrı yerleşim alanı tespit edildi. Burası kentin batı kısmı. Yamaçlarda kule ve yamaç yerleşimi, alt kısımda ticari yapılar, hamam ve onunla bağlantılı kompleks yapılar, konut ve ticaretin bir arada kullanıldığı yapı grupları bulunuyor. Orta kısımda büyük bir dini merkez olan ‘Episkopeion’ diye adlandırdığımız büyük birbiriyle bağlantılı yapılar yer alıyor.
Doğuya doğru gittiğimizde ise liman kalıntıları, liman kilisesi ve konutlarla birlikte yamaçlardan yukarıya doğru çıkan birçok yapı kalıntısıyla karşılaşılıyor. Hem temizlik hem de kazılar sonrasında, aslında büyük çapta bir kentten söz edebiliriz. Burası 5’inci yüzyıl ile 7’nci yüzyıla kadar uzanan bir döneme ait. Beşinci yüzyılın ortalarından yedinci yüzyılın başlarına kadar, ‘Arap istilası’ diye tabir ettiğimiz bir dönemle buradaki halkın kenti terk ettiği biliniyor. Bu durumu sikkeler, mimari ve plastik malzemeler ve diğer küçük buluntularla tarihlendirmek mümkün. Diğer taraftan Helenistik ve Roma dönemi yerleşimi de akropolde bulunuyor. Akropolün eteklerinde yer alan iki nekropol alanında iki mezar yapısı açığa çıkarıldı. Bu mezarlarda küçük heykeller, altın küpeler ve hem Roma hem Bizans dönemine kadar uzanan oldukça karışık iki mezar yapısı ortaya çıkarıldı” dedi.