CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidar olması haline kaçak çayları Rize’nin meydanında yakacağını söyledi
RİZE’de, kadın çay üreticileri ile bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “İnşallah iktidar olacağız, Rizelilerin oylarıyla iktidar olacağız. Kaçak çayları, Rize meydanında yakacağım. Hiç kimsenin, Rizelilerin alın terini çalmasına asla izin vermeyeceğim” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Rize’de STK temsilcileri, meslek odaları ve kanaat önderlerinin yer alacağı toplantı için sabah saatlerinde geldiği Trabzon Havalimanı’nda partiler tarafından ve horon gösterisiyle karşılandı. Gösteriyi izleyen Kılıçdaroğlu, kara yoluyla gittiği Rize’de kahvaltıda bir araya geldiği kadın çay üreticileriyle görüştü. Görüşme sonrası açıklama yapan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Rize deyince akla doğal olarak çay geliyor.
Dünyanın neresine giderseniz, bir Rizeli ile karşılaşınca ortak sorununuz çay olur. Burada da çay sorunu var, üreticilerinin sorunları var. Az önce içeride kadın kardeşlerimiz ile konuştum; malum çay toplama konusunda, çay fidanlarının bakımı konusunda en büyük emeği harcayan kişiler, Rizeli kadınlar. Onların dertleri var, fiyatlardan memnun değiller, bu fiyatların yükseltilmesini istiyorlar. ‘Bizi özel sektöre mahkum etmeyin. Topladığımız ürünün hakkını almak istiyoruz, alın terini almak istiyoruz, emeklerimizin boşa gitmesini istemiyoruz. Biz mahkum etmeyin. Dolayısıyla devlet ürünü alsın, istiyorsa özel sektöre satsın’ diyorlar. Dolayısıyla var olan yapıdan müthiş bir rahatsızlık var. Bu rahatsızlığın giderilmesi konusunda ve bir kanun teklifi hazırladık.
Kanun teklifinin parlamentoya verdik. Buradan bütün partilere açık ve net çağrı yapıyorum; Rizeli çay üreticinin sorununu çözmek istiyorsanız o kanun teklifini Meclis’ten geçirelim, beraber geçirelim hatta istiyorsanız bu kanun teklifini CHP değil onlar versinler, destekleyelim. Bunun tamamı yapılabilir ve bu sorun aşılabilir, çözülebilir” dedi.
‘ALIN TERİNE DEĞER VEREN PARTİYİZ’
Rizelilerin ve üreticilerin haklarını savunduklarını belirten Kılıçdaroğlu, “Sorular sordular, neler yapılacağı konusunda. Söyledik; taban fiyatı belirlesin, taban fiyatının altında bir alım yapılmasın. Özel sektör tarafından da yapılmasın çünkü taban fiyat adı üstünde, tavan değil taban fiyat. Taban fiyat, makul bir karı içeren bir fiyattır. Bu fiyatın altında eğer özel sektöre satmaya mahkum ediliyorsa çay üreticisi, alın teri çalınıyor demektir. Bunun önüne geçmek lazım. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak çaba harcıyoruz.
Rizelilerin ve üreticilerin haklarını savunuyoruz. Bakın adım gibi biliyorum, Rize’de üreticilerin büyük bir kısmı, öteden beri iktidar partisine destek veriyor ama bakın bugün gelinen noktada onların alın teri, birilerine peşkeş çekiliyor. Alın terine, emeğe değer veren bir partiyiz. Herkesin kazanmasını, herkesin üretmesini, herkesin alın teri dönmesini ve onun karşında da alın terinin karşılığını almasını isteyen bir partiyiz. Buradaki soruna el koyduk.
Az önce içeride Rizeli kadınlara söz verdim; kaçak çay Türkiye‘de ciddi bir sorundur. İnşallah iktidar olacağız, Rizelilerin oylarıyla iktidar olacağız. Kaçak çayları, Rize meydanında yakacağım, bunu söyledim. Hiç kimsenin, Rizelilerin alın terini çalmasına asla izin vermeyeceğim. Eğer ben haktan, hukuktan, adaletten söz ettiysem 450 kilometre yol yürüdüysem o kaçak çayları yakalayıp, Rize meydanında yakmak da benim boynumun borcu olacak” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Rize’de esnaf ziyaretinin ardından, bir otelde düzenlenen toplantıda sivil toplum kuruluşları, muhtarlar ve meslek kuruluşları temsilcileriyle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, Türkiye’de genellikle siyasetin bir kavga aracı olduğunun toplumun belleğinde yer aldığını belirterek, “Ama siyaset, iyilikte yarış olmalı.
Güzel şeyler için yarışmalıyız. Güzel şeyler için yarışabilirsek Türkiye’yi aydınlığa kavuştururuz. Kısır tartışmalardan Türkiye’nin çıkması lazım. Kısır tartışmalardan Türkiye çıkarsa önünde hiçbir engel kalmaz. Bugün geldiğimiz tablo iç açıcı bir tablo değil. Öyle bir noktaya toplum taşındı ki, komşumuzun kimliğini soruyoruz, acaba hangi kimlikten; inancını soruyoruz, acaba hangi inançtan; yaşam tarzını soruyoruz, acaba hangi yaşam tarzından? Siyasetin konusu bunlar değil. Siyasetin konusu, ülkenin sorunları varsa bunu nasıl aşacağız?
Siyasetin sorunlarının çözümü için sosyal kimlikler üzerinden politika yapmak ve geliştirmek zorundasınız. Ne demek sosyal kimlikler? Esnaf bir sosyal kimliktir. Her görüşten esnafımız var. Esnafın sorunlarını masaya yatırırsan sorunu çözersin. Sanayici, çay, fındık üreticileri, taşeron işçileri, bir sosyal kimliktir. Biz sosyal kimlikler üzerinden değil, kişinin elinde olmayan kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. Kim anne ve babasına seçim özgürlüğü ile sahip? Yok, öyle bir şey. Ama kimin bakkal olup olmayacağını kişi kendi özgür iradesiyle karar verir” dedi.
İşçilerin, apartman görevlilerinin, muhtarların bir sosyal kimlik olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Rahmetli Ecevit, sosyal kimlikler üzerinden giderek ekonomik ve sosyal konseyi kurdu. Eğer bir ülkede sorun varsa, ekonomik sosyal konsey de sanayiciler, esnaf, çiftçi, sendikalar var, hep beraber oradalar. Bir tarafından da bakanlar var, ‘Arkadaş sizin derdiniz nedir? Anlatın’. Çözecek kim? Bakanlar. Onlar da orada. Siz, sorunlu yaşayandan sorunu dinlemezseniz, sorunu çözemezsiniz. Bugün Rize’deyim.
Türkiye’de 3 il, çok önemlidir; biri Karabük, biri Rize ve biri de Kırıkkale’dir. Niçin Kırıkkale? Küçük bir köydü, Cumhuriyet kurulurken ama o köy bugün il. Ne var orada? Cumhuriyet bütün imkansızlıklara rağmen orada entegre savunma sanayini kurdu. Barutundan silahına kadar her şey orada üretildi. Orası bugün büyük bir ilimizdir ama kan kaybediyor, tıpkı Rize gibi. İkincisi Karabük; bir köydü, şimdi orada demir çelik sanayinin önemli aktörlerinden, fabrikalarından birisi var. Orası da köydü, il oldu.
Rize, küçücük bir vilayetti, balıkçılıkla geçiniyordu, çayın ‘ç’sini dahi bilmiyordu. Ama bugün çay konusunda önemli bir marka, Türkiye genelinde tek, tekel pozisyonunda. Ama bu önemli markayı, bir dünya markasına dönüştürebildik mi? Hayır. Rizeli kardeşlerime sormak istedim; kışın üzerine kar yağan dünyada çay nerede var? Sadece Rize’de var. Biz bunu anlatabildik mi? Biz bunun ne kadar değerli bir marka olduğunu söyleyebildik mi? Biz çayın kalitesini artırmak için oturup, bir ARGE çalışmasını yapabildik mi? Siyasetin konusu bu.
Siyasetin konusu bu olmazsa, herkes kaybediyor. Sanayicisinden, işsizine kadar. Siyasetin konusu bu olursa, herkes kazanıyor, kaybedeni yok bu işin. Peki bunu yapan devlete ne diyoruz biz? ‘Sosyal devlet’ diyoruz. Yani gelir dağılımını dengeleyen, işsizlikle mücadele eden, açlık ve yoksullukla mücadele eden, herkesin sosyal güvenlik hakkının teslim edildiği bir devlet, buna biz ‘sosyal devlet’ diyoruz. Çiftçi de, sanayici de, fabrikadaki işçi de kazanacak, işsize de iş bulunacak. Hiçbir çocuk, yatağa aç girmeyecek, sosyal devletin anahtarı budur.”
Ülkede üniversite kazanan gençlerin barınma sorunu yaşadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Eğer hala bugün biz 21’inci yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyor, hala bugün biz evlatlarımız sınava girip, üniversiteyi kazanıp, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana neresi ise 81 ilden herhangi bir yeri kazandı; eğer çocuğumuzu gönderirken ‘ya bu çocuk nerede kalacak’ arayışı içine giriyorsak, bir sorunumuz var demektir. Hadi varlıklı aile anladın, gider en iyi yerde kalır, dairesini tutar. Peki garibana ne yapacağız? Asgari ücretlinin çocuğu, İstanbul’da en iyi üniversiteyi kazandı, en başarılı çocuk, nerede, nasıl kalacak?
İşte sosyal devlet o çocuğun yanında olan devlettir. İnşallah iktidarımızda, 1 yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti devletinde yurt sorununu bitireceğim. Herkesin çocuğu birer, ikişer kişilik odalarda sıcak-soğuk suyu, geniş bant internet erişimi olan yerde kalacak. Yurt binası yapmak çok zor bir iş mi? Bununla ilgili bir kurum kurmuşuz adına da ‘TOKİ’ diyoruz. Ya sen lüks evler yapacağına, öğrencilerimize yurt yapsana, senin görevin bu değil mi? Ama yapmadılar. Dolayısıyla bizler kavgacı siyasetten arınıp, ülkenin geleceğini düşünen ve iyilikte yarışan bir siyaset zemini üzerine siyasetimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparsak başarılı oluruz” diye konuştu.
Türkiye’de çay üretilmeye başlanma sürecini anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Negatif siyasetten bir şey çıkmaz. Zaman zaman bizi eleştirirler, eleştirebilirler de. Biz, ‘CHP, her şeyi yüzde 100 doğru yaptı’ diye bir iddiasında bulunmuyoruz. Eksiğimiz de, yanlışımız da, kusurumuz da, kabahatimiz de olur. Önemli olan aynı kusuru, kabahati tekrar etmemektir. ‘CHP’nin tek dikili ağacı yok’ diyorlar.
Peki bu fabrikayı kim kurdu kardeşim? Kırıkkale’de entegre savunma sanayini kim kurdu? Ereğli’deki demir çeliği kim kurdu? Uşak’taki şeker fabrikası yumurta satılarak kuruldu, kim kurdu? Kayseri’de 1921 yılında uçak fabrikasının temeli atıldı. 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçak Ankara’ya indi. Ankara Etimesgut’ta motorlarının temeli atıldı. 1940’lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Kendi tarihimize yabancılaştık biraz. Kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz ve çocuklarımıza da öğretmeliyiz.
Bugün ÇAYKUR’a ait 47 fabrika var, 160 fabrika da özel sektöre ait ve Rize’nin ana omurgasını çay oluşturuyor. Ülkeye yarattığı katma değer 3 milyar dolar. 3 milyar dolar Rize için iyi bir rakam yeter mi? Hayır, artması lazım. Bu hayat standardına hiç kimseyi mahkum edemeyiz. Bu hayat standardının üstüne çıkarmalıyız.
O zaman biz dünyayla rekabet edebilir, daha güçlü olabiliriz. 1963 yılına kadar ürettiğimiz çaylar bize yetmedi, ithal ettik. 1963 yılına gelince Rize’deki çay üretimi çay tüketimini karşılıyordu. 240 milyon bardak çay içiyoruz bir yılda. Şimdi 2021’deyiz ve bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız. Birincisi şu, çay üreticileri gerçek anlamda örgütlü değil. Çay üreticileri bir arada örgütlü olabilseler daha güçlü olabilecekler. Sadece gübre konusunda örgütlüler.
Çay üretici sayısı 2002’de Rize’de 203 bin 28 kişi olarak görülüyor. 2019’da 203 binden 199 bin 645’e düşmüş. Çay üretimi konusunda tekel olan Rize. Bu tekelin hakkını alamadığı veya bu tekelin hakkı teslim edilemediği için Rize göç verir durumda. Dışarıya göç veriyor. Üzerine kar düşen çay yaprağı dünyada sadece Türkiye’de var. Çayın kalitesi ve damak tadı açısından çok önemlidir. Biz bunu dünyaya anlatamadık. Çünkü ARGE çalışmaları yaptıramadık. Bu konuda hükümetlerin eksiği var. ARGE çalışmaları yapılmalıydı daha kaliteli daha nitelikli çay ve bunun dünyaya tanıtımı yapılmalıydı.”
Yaş çay fiyatlarına değinen Kılıçdaroğlu, “Çay üretiminde, fiyatlandırılmasında bir istikrara ihtiyacımız var. Ayrıca çay bahçeleri yaşlandı, bunların yenilenmesi lazım. Bunun için de teşvik var ama bu teşvikin biraz daha güçlü olması lazım. ÇAYKUR’un çay işleme kapasitesi düşük. Bu kapasitenin yükseltilmesi lazım.
Çünkü ÇAYKUR şu anda çay üreticisini bir anlamda manipüle eden bir kuruma dönüşmüş durumda. ‘Ben almıyorum, kapasitem doldu’ diyor. Nereye gideceğim? ‘Özel sektöre gideceksin’. O da taban fiyatın altında veriyor. Çayın da beklemeye tahammülü yok, buzdolabı, otomobil, çamaşır makinesi değil. Aldın aldın, almadıysan çöp sepetine atacağız.
Düşük fiyata mahkum ediyorsunuz. Bu da doğru değil. Kapasitenin artırılması lazım, rekabetin sağlıklı oluşması açısından. ÇAYKUR’un yönetiminde üreticiler yok. ÇAYKUR bir kamu kuruluşuysa onun yönetiminde üretici de olacak. Ziraat Odası Başkanı aynı zamanda ÇAYKUR yönetiminde de görev alacak. Üreticinin derdini dile getirecek orada. Ziraat odaları da kamu kuruluşudur. ÇAYKUR’un da çayın da bu hale gelmesinde de en büyük kabahat politikacılarda. Her zaman oyu bir ranta nasıl çevirebiliriz arayışı içinde fiyat şöyle taban şöyle böyle nasıl olacak.
Objektif bir kural koyarsın, herkes bilir ki ben seneye ne kazanacağım? Benim elimde çay kalmayacak. Ben bunu makul bir fiyatla satacağım, bunun kuralını koyarsın. Objektif bir kural koyarsın, çay üreticisi de özel sektör de kamu da. Herkes bilir ne yapacağını. Bir belirsizlik ortamı içinde çay üretimi yıllardır devam ediyor. Belirsizlik ortamını da politikacılar nasıl ranta çevirebiliriz, nasıl oy alabiliriz, üreticiyi nasıl kandırabiliriz arayışı içine giriyorlar. Bu da son derece tehlikeli bir yöntemdir” dedi.
Ülkeye kaçak çay girişinin sorun olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Bazen eleştiririm, ‘sınırlarımız yolgeçen hanına döndü’ derim, kızarlar bana. Peki bu kaçak çaylar nereden geliyor? Rize mi, Hakkari mi, Çankırı mı, İstanbul mu üretiyor kaçak çayı? Nereden geliyor bu kaçak çaylar? Binlerce ton kaçak çay geliyor ve tüketiliyor. Arayanı soranı yok. Fırından ekmek çalın, hemen sizi yakalar götürürler, niye hırsızlık yaptın diye. Karnı aç ekmek çalıyor. Binlerce ton kaçak çayı Türkiye’ye sokuyorsunuz. Tüketiliyor her yerde şakır şakır, kimsenin sesi bile çıkmıyor. Az önce çay bahçelerini gezerken söyledim. Rize’de burada bütün kanaat önderlerinin önünde söyleyeyim. İnşallah oylarınızla iktidar olacağız. Ben o kaçak çayların tamamını toplayıp Rize meydanında yakacağım. Bunun sözünü verdim.”
‘Bu ülkenin insanının alın terini çalıyorlar’ diyen Kılıçdaroğlu, “Bu insanların tek geçim kaynağı çay. Elinden alıyorsun bunu, kaçak çayı sokuyorsun, her tarafta şakır şakır satılacak, kimsenin sesi çıkmayacak. Peki o çay üreticisinin hakkını kim savunacak? Adaleti kim gerçekleştirecek? Bunu yapacağız. Desteğinizle, dostlarımızla beraber biz bunu yapacağız. Çayı topluyorsunuz, üretim hattına gelinceye kadar, son dakikaya kadar almıyorlar. ÇAYKUR niye gerekli önlemi almıyor? Son dakikaya kadar almayınca düşük fiyata satmaya mahkum oluyor. Ara dönemi kaldıracaksınız. Oraya da güvence getireceksiniz. Çayda ihracat miktarının çok düşük. Çünkü çayın kalitesini artıramadık. Yeteri kadar ARGE yapamadık, bunu artırmamız lazım. Bunun için çalışmak gerekiyor. 2006 yılından itibaren çayda net ithalatçı konumuna düştük.
İhracattan daha fazla çay ithal ediyoruz dışarıdan. Kaçak hariç. Resmen çay ithal ediyoruz. Yeri geldiğinde kendi çay üreticimize rekabet için gümrük vergisini düşünüyoruz. ‘Ucuz çay getirdik’ diyoruz. İyi de kardeşim o ülkelerde çay üreticisi devletten teşvik alıyor mu? Alıyor. Bir de sen vergiyi indiriyorsun, bir de getiriyorsun burada rekabet imkanı sağlıyorsun. Peki bizim vatandaş ne olacak? Onu soran yok. Onu da çözeceğiz. 2003-2021 dönemi 172 bin ton kuru çay ithal etmişiz, 412 milyon dolar para ödemişiz. Sadece 2020 yılında 22 bin 500 ton kuru çay ithal etmişiz, 46 milyon dolar para vermişiz. İçinde bulunduğumuz yılın ilk 7 ayında 12 bin 800 ton kuru çay ithal etmişiz, 27 milyon dolar ödeme yapmışız. 27 milyon doları biz çay üreticisine versek ne olurdu?
Yabancıya vereceğimize, kendi insanımıza versek, çayın kalitesini artırsak, ARGE’ye önem versek, reklamını iyi yapsak ne olurdu? Bunlar sorunlar, çözmemiz lazım. Nasıl çözeceğiz? Birincisi şu; ÇAYKUR’un yönetiminde mutlaka üretici temsilcisi olması lazım. Birinci temel kuralımız o. İkinci ARGE’ye önem vermek lazım.
Özellikle buradaki üniversitenin çay konusunda ARGE’ye özel bir ağırlık vermesi lazım. Çayın niteliğini, kalitesini artırmak için ne gerekiyorsa onun yapılması ve bunun dünyaya tanıtılması lazım. Türk çayının damak zevki açısından ne kadar değerli olduğunu anlatmamız lazım. Organik çay üretimine özel bir ağırlık ve özel bir teşvik verilmesi lazım. Gübre dolayısıyla çay bahçelerinin ciddi sorunlar yaşadığının farkındayız ama bunu belli bir zaman dilimi içinde çözmek mümkündür. Kaçak çay ticaretiyle ciddi bir mücadele yapmak lazım” ifadelerini kullandı.
Kaçak çayın Türkiye’ye girişine siyaset kurumunun imkan verdiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Güvenlik güçleri değil. Eğer siyaset kurumu güvenlik güçlerine ‘ben size müdahale etmeyeceğim, yakalayın, koyun Rize meydanında yakın ders alsınlar. Bir daha kimse yapmasın’ denmediği için kaçak çay rahatlıkla geliyor. Kilolarca, tonlarca uyuşturucu Mersin limanında yakalandı. Emniyet gitti buldu, yakaladı. Hiçbir savcı soruşturma dahi açamıyor.
Bir savcı neden soruşturma görevini yerine getirmez? Baskın siyaset olduğu için. Yoksa savcı soruşturma açar. Açmaz olur mu? Ekmek çalanı yakalıyorsun, hemen götürüyorsun. Tonlarca uyuşturucu gelecek, soruşturma açan yok. Tonlarca kaçak çay gelecek kimsenin haberi olmayacak. Hepimiz görüyoruz zaten. Hasat edilen çaylar, üretim zincirine gelinceye kadar kontrol edilmeli ve o süre aşılmamalıdır. Önlemi mutlaka alınmalı” dedi.
Çay bahçelerinin de fındık bahçeleri gibi bölündüğüne ve üreticilerin korunması gerektiğine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Fındık ve çay için şunu da söyleyeyim. Bazı bölgeler vardır ki, devletler açısından o bölgeler stratejiktir. Çay, Rize için stratejik üründür. Çünkü çay dışında başka bir şey yok. Rize’de, Artvin’de halkın büyük çoğunluğunun geçim kaynağı çaydır. Başka bir şey yok. Balıkçılık var ama onun da mevsimi var. Dolayısıyla stratejikse burayla ilgili kararları uzun erimli almak zorundasın. O nedenle maliyet artı kar diyorum. Gübre fiyatları çok arttı. Adam gübreciye ‘niye fiyatı arttırdın’ diye soruyor. ‘Dolar arttı kardeşim. Ben bunun hammaddesi dışarıdan getiriyorum. Ben de zarar edemem. Ben zarar edersem gübre gelmeyecek. Gübre gelmezse başka bir şey olacak.’ Peki siyaset kurumunu yapacak? O gübreyi biz Türkiye’de üretmeliyiz.
Niye dışarıdan ithal ediyoruz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti gübre üretemiyor mu? Fabrika kuramıyor mu? Dışarıdan niye getiriyoruz? Eti, nohutu, mercimeği, canlı hayvanı niye dışarıdan getiriyoruz? Niye kendimiz üretmiyoruz? ÇAYKUR Genel Müdürlüğü de özel çay fabrikalarıyla kuru çay sözleşmesi yapabilmelidir.
Kapasiten yetersizse, taban fiyattan alacaksın. Diğeri almıyorsa sen alacaksın, öbür firmalarla çalışmıyorsa sözleşme yapacaksın, kuruşa yönetimini yapacaksın ve dağıtacaksın. Çay üreticilerini korumak için bir çay borsasının kurulması lazım. Çay borsası olması lazım. Bu borsa olduğu takdirde, çay üreticilerinin birliği olacak, beraberliği olacak, ortak ses çıkaracaklar, birlikte mücadele edecekler. Ziraat Odası ile beraber olacaklar. Böyle bir borsaya ihtiyaç var.”
Çay kanunu önerisinde de bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, “Yeni bir çay kanunun çıkması lazım. Bütün bunlar dikkate alınarak bir çay kanun teklifi hazırlandı. Hazırlayan kişi Sayın Mehmet Bekaroğlu, Artvin ve Trabzon milletvekillerimiz ve diğer milletvekilleri de imzaladılar. Haberi olmayan arkadaşlarımın bu Çay kanun teklifine bakmalarını isterim. Söylediğim bütün bu eleştirileri ve bütün önerileri kapsayacak şekilde. Ve her Rizeli demeli ki ‘evet bu kanun çıkmalı.’ Şunu söyleyebilir; ‘CHP muhalefet, bu kanun teklifini verdi. Biz bunu kabul etmiyoruz.’ Ben bunu siyaseten de makul görebilirim. O zaman siz verin, biz destek verelim, Sorun nedir? Sorun çözmektir. Var olan bir sorunu çözmemizdir.
Bunu çözmemiz lazım. Bir sorunu nasıl çözeceğimiz konusunda dersine ne kadar iyi çalıştığımızı bilmenizi isterim. 27,5 yılını devlete veren, 27,5 yılda vergi nasıl toplanır, para nasıl harcanır, israf nasıl önlenir, bütçe nasıl yapılır? Devlette 27,5 yılımı buna verdim. O nedenle bir sorun varken sorunu çözmek için önce sorunu yaşayanlarla konuşmamız gerektiğini çok iyi bilen birisiyim. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz.
O nedenle ekonomik sosyal konseyden söz ettim. Ekonomik sosyal konseyin eskiden üç ayda bir toplanması lazımdı. En son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009. Hangi yıldayız? 2021. Ekonomik sosyal konsey toplandı mı? Hiç toplanmadı. Aynı zamanda bu bir anayasal kurum. Demek ki devlet iyi yönetilmiyor, liyakatla yönetilmiyor, adaletle yönetilmiyor, soruna kilitlenmiyor, sorunu çözme iradesi yok. Bir iktidar çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya kalırsa, ülke sorunlarını çözemez, tam aksine kendisi sorunların kaynağı olur” diye konuştu.
Muhtarlık kurumunun bir kanunu olması gerektiğini de söyleyen Kılıçdaroğlu, “Sosyal yardımlar dağıtılıyor, sosyal yardımlar konusunda çok dertliyim. Hiçbir sosyal devlet ve o devleti yöneten hiçbir hükümet, insanların onuruyla oynamaz. Yani onun yoksulluğunu teşhir etmez. Yoksulluğu teşhir etmek ayıp bir şeydir. İnsanın, onurunu zedelemektedir. Bir mahallede veya bir köyde kim fakir, bunu en iyi kim bilir? Mahallenin muhtarı veya mahallenin bakkalı bilir. Bakkalın yetkisi yok çünkü halkoyuyla seçilmedi.
Muhtarın yetkisi var, milletin temsilcisidir. O zaman sosyal yardım yapacaksanız, muhtar eliyle sosyal yardımları yapacaksınız. Muhtar, aynı zamanda bir partiye angaje de değildir. Mahallenizde bir karar alınıyor belediye meclisinde, sizin hiç haberiniz bile olmaz. Sizin mahallenizde ilgili belediye meclisinde bir konu görüşülecekse muhtar, mutlaka o toplantıya katılmalı, söz ve karar sahibi olmalı. Mahalleyle ilgili karar alıyorsunuz belediye olarak o mahallenin seçtiği muhtarın haberi yok. Olmaz, o zaman demokraside bir aksama olur. Muhtara gerekli önemi vermemiş, onu tasfiye etmiş oluruz bir anlamda” dedi.
Muhtarlara maaş bağlanması önerisinde bulunan Kılıçdaroğlu, “Daha da önemlisi muhtar arkadaşlarımızın çoğu farkında bile değil. Muhtarlık bir kamu kuruluşu olarak adlandırılmıyor kanunda. O nedenle belediyeler muhtarlarla beraber proje geliştiremezler yasak çünkü. Peki, muhtarlar, bunu talep ediyor mu? Etmiyor çoğunun haberi yok. Muhtarlığı bir kamu kurumu olarak adlandırmak lazım. Niye diyoruz demokrasinin temel taşı? Temel, muhtardır, onun üstüne demokrasi yükselir. Temel ne kadar güçlüyse o bina, o kadar sağlam olur.
Muhtar kardeşlerime ödenek veriliyor, maaş değil. Hasta ve izinli olduğumuzda ödeneğiniz kesilir. Milletvekili, belediye başkanının kesilir mi? Hayır. Onlar seçimle geldi. Siz de seçimle geldiniz niye size maaş bağlanmıyor da ödenek veriliyor? İzin alınca ödenek kesiliyor, kesilmemesi lazım. Ödenek alırsanız kesilir, maaş alırsanız kesilmez. Belediye başkanı maaş alıyorsa, muhtar olarak seçildiniz sizin de maaşınızın olması lazım” ifadelerinde bulundu.
Türkiye Muhtarlar Birliği’nin kurulmasını da savunan Kılıçdaroğlu, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Her muhtarın önünde çok sayıda icra dosyası, tebligatı vardır. Tebliğ edilsin diye. Anayasa der ki ‘angarya’ yasaktır. Tebligattan sizin yetkiniz, göreviniz var mı? Tebliğ edin deniyor, iyi de siz bunun karşılığını bana veriyor musunuz? Size aylık vermiyorlar, bu da sizi haklı kılıyor. Bir de ‘Türkiye Belediyeler Birliği’ gibi ‘Türkiye Muhtarlar Birliği’nin de kurulması lazım. Böylece biz demokrasimizi güçlendirmiş oluruz. Türkiye’de bugün yaşadığımız temel sorun, demokrasinin büyük ölçüde zaafa uğramış olmasıdır.
Demokrasiyi güçlendirmeyi temellerden başlayarak yukarıya doğru büyütmek zorundayız. Buraya oturacağım, sizler soru soracaksınız. Sizden 2 şey istiyorum. Bir, ‘ya şu soruyu sorarsam acaba genel başkan üzülür mü?’ Hayır üzülmem, sorun. İki, ‘ya şu soru da genel başkana sorulur mu?’ Evet, sorulur. Bir helalleşme yapmak zorundayız. Oturup helalleşmemiz lazım. Bugüne kadar helalleşemedik, bir araya gelmediysek, kabahat sizin değil, kabahat bizim. Biz gelip, sizin çayınızı içtik mi? Hayır. Derdinizi dinledik mi? Hayır. Oturduk Ankara’da tumturaklı laflar ettik ve dedik ki ‘gelin bize oy verin.’ Niye versin vatandaş kardeşim? Sen derdiyle ilgilendin, derdini çözdün mü? Bir helalleşme dönemidir; oturup konuşacağız memleketin gidişi iyi değil ben de biliyorum. Her bir vatandaşımız da biliyorsunuz. Sorunu çözecek kişiyi herhalde ithal etmeyeceğiz.
Biz kendimiz çözeceğiz vatandaş olarak. Akıl akıldan üstündür, oturup konuşacağız. Devleti adaletle yöneteceğiz. Devletin dini adalettir. Bizim partili, öbür partili, bu partili olmaz, liyakatle yöneteceksiniz, işi ehline vereceksiniz. İşi ehline vermezseniz devleti yönetmezsiniz. Her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. Açık, samimi ve net cevap vereceğim cam gibi.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından toplantı, basına kapalı soru-cevap bölümüyle devam etti.