Kaybedeni belli savaşlar… Sığmıyoruz, sığmadık, sığmayacağız. Üç günlük dünyada koca koca şehirlere, evlere, arsalara, siyasi güçlere doymadık, sığamadık.
Oysa, “Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz. Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük.”
Zaman, tarih, insanlar değişse de bu satırların doğruluğu değişmeyecek maalesef.
İnsanoğlu nankör, insanoğlu doyumsuz, insanoğlu hırsla dolu, kinle, nefretle dolu. Aç gözlülüğü, dünya hırsı, gözünün önünde olan katliamları, savaş için askere giden babasının ardından ağlayan çocuğu, annesinin başında çaresiz bekleyen yavrucağı, bombanın sesiyle çığlık çığlık korkan yavrucakları görmesini, duymasını engelliyor.
Savaşın dili, dini, ırkı olmaz. Acının da. Ayrılığın da. Ölümün de…
Düne kadar ve hala Gazze, Suriye, Filistin ve diğerleri için ne hissediyor ne dualar ediyorsak bugün de Ukrayna için yapıyoruz.
Savaşlarda kazananlar görünmez ama kaybedenler dağılmış hayatlarını bir ömür toparlayamazlar, ne kulaklarından bomba sesleri gider, ne çocuklarının çığlıkları, ne gözlerinin önünden mermiler gider ne de çocuklarının gözyaşları.
Savaşın çocukları değil sevginin çocukları yaşasın diye dualarımız.
Kazananı olmayan savaşların, kaybeden yavrucakları olmasın diye dualarımız.
Siyasi güç için, ailelerin paramparça olmamaları için dualarımız.
Acıdan, ayrılıktan, savaştan, sefaletten, açlıktan değil, mutluluktan olsun gözyaşlarımız diye dualarımız.