Hayat, ansızın karşılaştığımız ve zaman zaman bizi şaşırtan sürprizlerle doludur. Sürpriz diyorum, çünkü gelecek dediğimiz zaman dilimi bir bilinmezlikten oluşur.
Bulunduğumuz andan 1 saniye sonrası biz canlılar için bir gelecektir ve biz günümüzü planladığımızı düşünsek bile hayatın akışını asla tahmin edemeyiz. 1 saniye sonrasında hayalimizde gerçekleşebilir ve ya ölebiliriz de…
Tesadüf nedir?
Rüzgarda uçan bir tabelanın kafamız yerine tam ayağımızın dibine düşmesi, ıssız bir yerde taksi bulmak yada kafamızdaki sorunun cevabına okuduğumuz romanın satır aralarında rastlamak, bizim için büyük bir tesadüftür. Albert Einstein‘e göre, “tesadüf, Tanrı’nın konuşma şeklidir.” Bana kalırsa da tesadüf diye bir şey yoktur. Kimileri varoluşun bir yaratıcıya dayandığını kabul etmemek adına, kimisi de yaratıcıyı kabul etse bile bilinmezliği açıklayamadığı için yaşadığı beklenmedik olaylara “tesadüf” der. Oysa ki tesadüf diye adlandırdığımız her şey kader yada başka bir deyişle karmadır.
Her canlının hayatını bir puzzle olarak düşünürsek, tamamlanması gereken resim önceden belirlenmiştir. Bize düşen ise doğru parçaları doğru yere yerleştirmektir. Elimize aldığımız her parça bizi farklı bir şekle yönlendirir, tıpkı hayatın akışında karşılaştığımız insanlar ve olaylar gibi. Yerleştirdiğimiz her parçanın ardından elimize gelen doğru eklentiyi bulmak ise tesadüf diye adlandırdığımız ama gerçekte yaşanması gereken bir akıştır. Varoluşu bir bütün olarak kabul edersek, aslında hepimiz seçimlerimizle ve yaptıklarımızla bir kelebek etkisi yaratırız. Yani bize tesadüf olarak görünen yaptığımız en kötü seçim bile bir başkasının yaşamında hayallerinin gerçekleşmesi ile sonuçlanabilir.
Öyleyse tesadüf denilen gizemli olgu, bizim anlamaktan korktuğumuz ve aslında parçası olduğumuz büyük resmin ta kendisidir.