Prof. Dr. Halim Aytekin Ergül, “İzmit Körfezi’ndeki kimyasalların oluşturduğu tahribat sadece anlık olarak kalmıyor. Bulundukları bölgede uzun süre o canların yaşam, üreme, yuvalama ile yumurtlama alanlarını etki altına alıyorlar ve bu tür canlılara uygun habitatlar bırakmıyorlar” dedi.
İzmit Körfezi’nde alınan tüm önlem ve denetimlere rağmen gemilerden, sanayi kuruluşlarından ve derelerden kaynaklı denizde kirlilik yaşanıyor. Prof. Dr. Halim Aytekin Ergül, çok daha ağır sonuçlarla karşılaşılmasının mümkün olduğunu söyleyerek, “İzmit Körfezi’nde zaman zaman kirlilik haberlerinin geldiğini görüyoruz, bunlar elbette üzücü şeyler.
Bu tür kapalı ekosistemlerdeki kirleticilerin oluşturduğu tahribatlara geçtiğimiz yıl yaşanan müsilaj hadisesi aslında çok etkili bir örnek. İlerleyen süreçte bu tür olumsuz ekosistem tahribatlarıyla yüzleşmemiz olası bir durum. O bakımdan herkesin hem konuyla ilgili yetkililerin, üniversitelerin, işletme sahiplerinin, halkımızın çok titiz ve dikkatli olması gerekir. Aksi takdirde şimdiye kadar karşılaştığımızdan çok daha ağır sonuçlarla karşılaşmamız mümkün. Ne yazık ki bu bir şaka değil, hepimizin azami dikkati göstermesi gerekiyor” diye konuştu.
Denize dökülen kimyasalların anlık tahribat oluşturmakla kalmadığını belirten Prof. Dr. Ergül, “Deniz canlılarıyla ilgili denize dökülen kimyasalların oluşturduğu tahribat sadece anlık bir tahribat olarak kalmıyor. Bulundukları bölgede uzun süre o canların yaşam alanlarını, üreme, yuvalama, yumurtlama alanlarını etki altına alıyorlar ve bu tür canlılara uygun habitatlar bırakmıyorlar. Dolayısıyla da uzun yıllar boyunca etkilerini de sürdürüyorlar. Petrol ile ilgili kontaminasyonların ortalama ekosistemde oluşturdukları tahribat 2 yıl, bu çok daha uzun sürelere varabiliyor. Dolayısıyla da kirleticilerin ekosistemde uzun süre kalıcı olabileceklerini de göz önüne almak lazım değerlendirmeleri yaparken. Çok daha titiz davranmamız lazım” dedi.
‘MARMARA DENİZİ HASTA OLSA İZMİT KÖRFEZİ HAPŞIRIYOR’
İzmit Körfezi’nin, Marmara’nın bir parçası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ergül, şunları kaydetti:
“Bu oksijen konsantrasyonunun düşmesi ile sonuçlanan hadiseler büyük ölçüde organik maddelerin parçalanma süreçleri ile ilgilidir. Bu parçalanma süreçleri oksijen gerektiriyor ve dolayısıyla da ortamdan bunu alıyorlar. Canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen de zaman içerisinde tükeniyor. 2007-2008 yıllarında yaptığımız bir çalışmada İzmit Körfezi’nin çeşitli bölgelerinde oksijen konsantrasyonunun en düşük olduğu bölgelerde litrede 2-3 miligram olduğunu not etmiştik. Bu derin bölgeler İzmit Körfezi’nin alt tabakasındaydı.
Son dönemde yapılan çalışmalarda görüyoruz ki buradaki koşullar artık oksijenin neredeyse hiç olmadığı sıfıra yaklaştığı bir hal almış. Dolayısıyla da İzmit Körfezi’ndeki gidişat iyi değil. Bu konuda şuna dikkat etmek lazım. İzmit Körfezi, Marmara Denizi’nin bir parçası. İzmit Körfezi’nin etrafındaki atık su arıtma tesisleri en iyi şekilde çalışıyor olsa dahi Marmara’nın diğer taraflarından taşınan akıntılardan maalesef olumsuz etkileniyor çünkü oldukça sığ bir bölge.
Sadece kendi ürettiği değil, diğer bölgelerden taşınan kirleticilerle de yüz yüze kalıyor İzmit Körfezi. O bakımdan biraz daha şanssız bir bölge. Ben bu olayı ‘Marmara Denizi hasta olsa İzmit Körfezi hapşırıyor’ diye benzetiyorum. O bakımdan bu dünya güzeli ekosistem için hepimizin titiz davranması lazım.”
‘SANAYİ FALİYETLERİ YAŞADIĞIMIZ ORTAMI KİRLETMEYLE SONUÇLANMAMALI’
Müsilaja rağmen dikkat edilmemesinin üzüntü verici olduğunu vurgulayan Ergül, şöyle konuştu:
“Geçtiğimiz yıl karşılaştığımız deniz salyası hadisesinin hammaddesi gübrelerle birlikte büyük ölçüde gelen azot ve fosforlu bileşikler. Bu kadar büyük bir felaketi yaşadıktan sonra halkımızın bu konuda dikkatli olmaması çok üzüntü verici. Bu affedilir bir şey değil, bu kadar gözle görülür bir felaketi yaşadıktan sonra özellikle gübrelerin deşarjı sıkı kontrol altına alınmalı.
Yetkililer bu konuda gerekli tedbirleri alıyordur ama daha önemlisi halkın bu konuda bilinçli olması şart. Bu konu eğitimle çözülür. Özellikle bu konuda ben genç nesillerimizin ümit vaat ettiğini görüyorum, onlar çevre bakımından çok daha bilinçli yetişiyorlar. İleride bu tür sanayi ile işleri yaptıkları zaman eminim çok dikkatli olacaklardır. Bugün bu hadiselere neden olsan insanların bilmesi gerekir ki ekolojik olmayan hiçbir çözüm ekonomik de değildir.
Bugün o yaptıkları kirletme ya da belki dikkatten kaçan deşarj eninde sonunda daha büyük bir felaket olarak onunla yüzleşmelerine neden olur. Bir yandan sanayi faaliyetlerinin devam etmesi gerekir elbette ancak bu yaşadığımız ortamı kirletmeyle sonuçlanmamalı. Son dönemde İzmit Körfezi’nde yaptığımız çalışmalarda su altı görüntüleme çalışmalarında pina midyelerinin varlığına rastladık.
Çok fazla bir sayıda değiller ama bu yuva olarak bu tür canlıların İzmit Körfezi’nde potansiyel olarak yetişebileceklerini gösteriyor. Dolayısıyla daha sağlıklı, daha temiz bir İzmit Körfezi canlı çeşitliliğinin ve çok kaliteli bir ekosistemin olabilirliğine işaret ediyor. Dünyada tek bir ülkenin sınırları içerisinde kalan tek deniz Marmara Denizi. Böyle bir doğal varlığa sahip olan başka bir ülke yok. Bunun kıymetini bilmemiz gerekiyor.”