İnsan yaşamı sürecince en çok neye ve kime karşı hassasiyet gösterir? Kırmızı çizgisi nedir? En çok neyden etkilenir ve en hassas noktası, içinin “cız” ettiği, eriyip bittiği, akan suların durduğu şey nedir ve kimdir? Kısacası, insanın canı nerede atar?
Kim olursanız olun, hangi mevkide, hangi rütbede, hangi konumda, hangi yaşantıda, hangi milletten olursanız olun hiç fark etmeksizin hatta insan olmanın dışında hayvan dahi olsa, canını ortaya koyduğu, hiç koşulsuz kalbinin onsuz atamayacağı, merhamet duygusunun had safhada olduğu tek zaafı “EVLAT”tır.
Evlat sevgisi; yüreğinde vicdan, merhamet ve “karşılıksız”, “sonsuz” sevgi duygularını harekete geçiren, tek masum ve tek gerçek duygudur. İnsan olmanın temeli olan duygular bütünlüğünü ortaya çıkaran, biyolojik olarak doğurmamış bile olsanız emek vererek büyüttüğünüz, sahiplendiğiniz, hayatınızı paylaştığınız evlat yada evlatlarınız, kaçınılmaz, sizin en yumuşak noktanızdır. Kaç yaşında olursa olsun bir evlat her zaman anne ve babasının minik kuzusu, bitanecik yavrusudur. Yanındayken çoğu zaman bağırdığımız, kalbini kırdığımız, azarladığımız, sürekli nasihatlerde bulunduğumuz, yol göstericisi, rehberi olduğumuz, hep iyi ve başarılı olmasını istediğimiz çocuklarımız; uzak kalmak zorunda kaldığımız dönemlerde kıymetini en çok anladığımız, özlediğimiz keşke o an o kadar tepki vermeseydim diye hayıflandığımız, bizim için masum olan evlatlarımız, belki de bu hayatta tek inisiyatif kullandığımız kaba tabirle geri vites yaptığımız varlıklardır..
Evlat, baba olan erkek için ve anne olan kadın için farklı anlam ve duygu içerir. Çünkü; babalık, bebek doğduktan sonra, hatta ilk kelimeleri söylediğinde “ba-ba” deyişiyle, ilk adım atışıyla, birlikte bir şeyler yapmaya başladığında başlar.
Oysaki annelik öylemi..! Embriyonun ana rahmine düşmesiyle, ruhun üflenmesiyle analık güdüleri kendini gösterir. Yüreğinize öyle bir his gelir ki tarifsiz bir hassasiyet ve korumacılık duyguları yüklenir o an.. İşte bu yüzden annelik çok kutsaldır. Çocuk annenin mitokondrisini kalıtsal olarak taşır. Kısaca bir anne eğer evladından uzaksa (bazen bazı şartlar bunu gerektiriyorsa) o annenin yüreğinde çektiği acı tarifsizdir. O hasretin yerini hiç bir şey dolduramaz. Ciğerlerini deler geçer, nefesi kesilir, tabiri caizse kalbi ağzında atar, burnunun direkleri sızlar, kokusu burnunda tüter, gözyaşları sel olur akar yüreğine. İç sesini kimse duymaz, duyamaz, içinde yaşar çünkü.. Anne ve babasıyla yaşayan çocuklar kadar, evlatlarıyla birlikte yaşayan ebeveynler ne kadar şanslılar, farkında olmasalar bile.. Boşanmalarda en çok çocuklar etkileniyor ve olan onlara oluyor. Duygusal bölünme, taraf tutmak zorunda kalma, bir yandan kendi yeni hayatına odaklanmaya çalışma derken çocuk için de zorluklar başlıyor. Annedeyse babasını özlüyor, babadaysa annesini özlüyor.. Peki ya, ne annesiyle ne de babasıyla yaşama lüksüne sahip olmayan çocuklar da var, onlar ne yapsın?
Konuyu hangi bakış açısından ele alırsak alalım, bir anne ve baba için evlat sevgisi ve özlemini hiç bir duyguyla kıyaslayamayacağımızdır. Şartlar ne olursa olsun lütfen evlatlarımıza sahip çıkalım ve kendi anne babalarımızdan yola çıkarak, hayatlarında kalmaya devam edelim. Sonuçta bizlerde birer ana babanın, ana kuzularıyız.