Türk Nefroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Arıcı, “Normalin üzerinde seyreden mevsim sıcaklıkları, susuz kalmaya bağlı olarak böbrek hastalıklarında da artışa yol açıyor. Ayrıca çevre kirliliği ve temiz suya erişim zorluğu da bir etken. İklim krizi en çok böbrekleri vuruyor” diye konuştu.
Türk Nefroloji Derneği, kronik böbrek hastalığının önemine dikkat çekmek için her yıl Mart ayının ikinci Perşembe günü olarak belirlenen ‘Dünya Böbrek Günü‘ kapsamında, “Böbrek Candır” temalı bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısında Dernek Başkanı Prof. Dr. Alaattin Yıldız, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nurhan Seyahi, Genel Sekreteri Prof. Dr. Elif Arı Bakır, dernek saymanı Prof. Dr. Ali Rıza Odabaş’ın yanı sıra Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Mustafa Arıcı, Prof. Dr. Özkan Güngör ve Prof. Dr. Sena Ulu konuşmacı olarak yer aldı. Türkiye’de bu yıl itibarıyla 68 binin üzerinde hastanın son dönem böbrek yetersizliği nedeniyle diyaliz tedavisi gördüğüne dikkat çekilen toplantıda, doğurma çağındaki kadınların yüzde 6’sında kronik böbrek hastalığı görüldüğü kaydedildi. Bu yıl ’14 Mart Dünya Böbrek Günü’ kapsamında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Mustafa Arıcı, iklim krizinin böbrek sağlığı üzerinde oluşturduğu tehditlere dikkat çekti.
“KÜRESEL ISINMA BÖBREK SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR”
Prof. Dr. Arıcı, “Çevre kirliliğinin (örneğin aşırı egzoz dumanına maruz kalmak), hem kalp damar hastalıkları hem böbrek hastalıkları açısından riski artırdığı bilimsel olarak gösterildi. Küresel ısınmanın getirdiği sıcak havalar da böbreğin dehidrate (susuz) kalmasına, su tüketiminin azalması ya da sağlıklı su kaynaklarının bulunmamasına yol açarak böbrek sağlığını tehdit ediyor. Bugün dünyanın bazı sıcak bölgelerinde, örneğin Orta Amerika’da tam nedeni bilinmeyen böbrek hastalığı artışları var. Bu artışın tarım ürünlerinde kullanılan zehirli gübreler vs. nedeniyle mi yoksa tamamen sıcak havalarla mı ilişkili olduğu nefroloji dünyasında hala tartışma konusu. Ama iklim krizinin ilerleyen yıllarda böbrek hastalıklarını artıracağı tehdidi, önemli bir konu olarak gündemde” dedi.
“İDRAR TESTİ ÜVEY EVLAT MUAMELESİ GÖRÜYOR”
Prof. Dr. Mustafa Arıcı, vatandaşların doktora gittiğinde çoğu zaman idrar testi yaptırmaktan kaçtığına da işaret ederek, “İdrar tahlili bir üvey evlat muamelesi görüyor. Çünkü birçok hastadan idrar tahlili istendiğinde, hasta hastanenin tuvaletine gitmek istemiyor. Hele kadın hastaların çok rahat edebildiği tuvalet ortamları ne yazık ki yok. ‘Hocam idrar tahlili istemeseniz olmaz mı?’ bile diyebiliyorlar. Bir süre sonra hekim pratiğinde de idrar tahlili unutulan bir seçenek oluyor. İkincisi, bazı branşlar bunu hiç gündeme getirmiyorlar.
Kendi alanları ile ilgili pek çok test yapabilirken, basit bir idrar tetkiki istenmeyebiliyor. Halbuki o basit idrar tetkikinde böbrek sağlığı açısından çok önemli bilgiler var. İdrarınızda kan olması, protein olması, böbrekler açısından bir şeylerin ters gittiğini gösterebiliyor. O basit idrar tetkiki yerine çok sofistike tetkiklere, MR’lar vs. daha çok ulaşılıyor. ‘Ne olacak, bir idrar tetkiki’ diye düşünebiliyor hastalar ama o idrar testi böbrek sağlığının yolunu açan bir anahtar” diye konuştu.
“DİYABET HASTALARINA YILDA BİR KEZ KONTROL ŞART”
Böbrek hastalıkları açısından hipertansiyon ve diyabet hastalarının en büyük risk altında olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Arıcı, özellikle birinci basamak yani aile hekimliklerinde diyabet açısından takip edilen hastaların sadece şeker takibi değil en azından yılda bir kez albümin veya kreatinin kontrollerinin yapılmasının çok önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Arıcı, “Öncelikle birinci basamaktaki meslektaşlarımıza bu açıdan iyi bir eğitim vermemiz gerekiyor. Ama uygun çalışma koşullarını da sağlamak. Yoğun hasta yükü nedeniyle de bunlar gözden kaçabiliyor. Bir aile hekimi, diyabet hastasının yılda bir kez idrarında albümin bakılmadıysa eksik bir bakım olduğunu bilmeli.
Artık dijital çağdayız, hasta kontrole gittiğinde son bir yılda hiç albümin bakılmadığını görme şansınız var sistemde, bu anlamda elektronik uyarılar olabilir hekim için. Ya da böbreğin süzme gücünün ölçüldüğü serum kreatinin testi istenerek aslında bütün diyabet hastalarının taraması yapılmış olur. Ama birçok diyabet hastasının maalesef sadece şekerine bakılıp onun için olan tedavileri reçetelenip gönderiliyor. Burada sorun, biraz da hekimin üstündeki hasta yükünün fazlalığı. Bunun kolaylaştırılması, hasta ve toplum sağlığı açısından çok önemli” dedi.
“MISIR PÜSKÜLÜ BÖBREK DOSTU DEĞİL”
Sosyal medyada yer alan ve içeriği bilinmeyen pek çok ürünün böbrekleri tehdit ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Arıcı, özellikle böbrek hastaları için uyarılarda bulunarak sözlerini şöyle noktaladı: “‘Komşuya iyi gelmiş, arkadaşım Instagram’da görüp satın almış, kullanmış’ diyerek bana gelen ve ne yazık ki böbrekleri iyi durumdayken takip ettiğim ve bu ürünlere bağlı olarak birden kötüleşen hastalarım oluyor. Örneğin biz, mısır püskülü yemeyiz. ‘Mısır püskülü böbreğe iyi geliyor’ diye birçok hastamdan duyuyorum. Böyle bir bilimsel görüş yok. Lütfen hekimlerinin önerilerini takip etsinler.
Komşuya iyi gelmiş, arkadaşına iyi gelmiş olabilir. Sosyal medyada tanıtımı çok iyi olabilir, reklam her zaman ürün sattırır çünkü. Böbrek dostu bir sebze var mı derseniz de hayır, bütün sebzeler böbrek dostudur. Ama böbrek düşmanları vardır. Tuzlu her ürün böbrek düşmanıdır, hayvansal protein, hareketsizlik, şişmanlık ve sigara böbrek düşmandır. Bunun altını çiziyorum, çünkü çoğu insan sigaranın böbreklere de zarar verdiğini hala bilmiyor. Sigara da bir böbrek düşmanıdır.”