İç savaşta kadın olmak, Suriye iç savaşında kadınlar, savaşın etkisiyle zorunlu göç, mültecilik ve Türkiye’de yaşanılan zorluklar…
GİRİŞ
Tarih boyunca insanın olduğu her yerde iç ve dış savaşlar süre gelen bir olgu olmuştur. Son dönemlerde ırk, din, mezhepsel ve baskıcı rejimlere karşı duruş sergilemekten doğan iç savaşlar yoğunluktadır. Silah teknolojisi değiştikçe savaşların boyutu da zamanla değişmiştir. Savaşlar bir muharebe meydanında olma olgusundan oldukça uzaklaşmıştır. Bundandır ki savaşlardan en çok siviller etkilenmektedir. Bu durumdan en çok etkilenen kadınlar ve çocuklardır. Savaşın her türlüsünün bir yıkım olduğu bilinmektedir. Bu yıkımların sonucunda sivillerin özellikle de kadınların yaşadıklarını bu yazıyla anlatmaya çalışacağım.
Yukarıda belirttiğim gibi savaş alanı gibi bir şey kalmadığındandır ki herkes savaş alanındadır. Sivillerin savaşlardan zarar görmesi Uluslararası Hukuk düzleminde ne kadar engellenmek istenen bir olgu olsa dahi hala daha büyük eksiklikler ve ders çıkarılması gereken şeyler vardır.
Kadınlar için savaşlar tek yönlü olgular değildir. Kadınlar bu süreçte hem çocuklarını hem de kendilerini korumakla ilgili bir yükümlülükle baş başa kalırlar. Sosyal hayatın içinde barınmak, yemek, içmek bile en sıradan şeyler olmaktan çıkıp bir zulüm haline gelmektedir.
Savaşların hepsinde kadın olmalarından dolayı cinsel tehditlerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Çünkü savaşlarda kadına gösterilen en bariz ve en yoğun şiddet tecavüzdür. Uzun zamandan beri bunu normalleştirmiş ve bunu etnik bir strateji olarak kullanmışlardır.
Bu sistemle karşıya vermek istedikleri amaçlar açık ve nettir. İlk olarak etnik kimlikleriyle oynamak ve psikolojik olarak ağır hasarlar altına sokmaktır. İkinci olaraksa erkeklerin kendilerinin olanı koruyamadıklarını göstermeye çalışmak bunun bir parçasıdır.
İlk çağlardan bu yana savaş meydanlarında bu değişmez ve olağan bir durum olarak süregelmiştir.
Feminist yaklaşımlar savaş esnasında önemli toplumsal, ekonomik, siyasi etmenlerle karşı karşıya kalan kadınlarından barışa giden süreçte söz hakkı olmasını aksi takdirde bir barış sağlanamayacağını savunur.
Feminist yaklaşım kadına atfedilen ‘zayıf, pasif, mağdur’ sıfatlarının da erkek egemenliğini pekiştirdiğini söylemektedir. Bu yaklaşım kadınların güçlü olduğunu hem savaş hem de barış durumlarında önemli bir yere sahip olduklarını belirtmektedir.
BMGK ETKİSİ ?
90’lı yıllarda iç savaşların sivillere verdikleri zarar ve etkilerden dolayı kadınların çatışma sürecine siyasal katılımı için önemli olan adım 31 EKİM 2000 yılında alınmıştır. BMGK’nın 1325 sayılı maddesi olarak kayıtlara geçmiştir.
Söz konusu kararla çatışmaların önlenmesi veya başlayan çatışmaların çözüm aşamalarında, insani eylemler ve barış süreçlerinde kadınların aktif bir rol alması gerektiği bulunmaktadır.
Kadınların uğradıkları cinsel saldıralar için BM merkezli bir mekanizma oluşturulmuştur.
SURİYE İÇ SAVAŞINA GENEL BAKIŞ
Arap Baharı adı verilen baskıcı rejimlere karşı demokrasi, hak ve özgürlüklerin istekliğinin dile getirildiği süreçte 2011 şubat ayı içerisinde Suriye’de Beşşar Esad yönetimine karşı tepkiler meydana gelmiştir. Mart ve Nisan aylarında ülke genelinde protestolar, eylemler artış göstermiş olup bu gösterilere
yönetimin cevabı yoğun bir şiddetle olmuştur.
Bölgeye göre bakıldığında kısa sürede sonuç vermesi beklenilen bu eylemler IŞİD terör örgütünün bölgede olaylara katılımıyla daha sancılı bir hal almıştır. Buradan sonra olaylar iç savaşa doğru evrilmiştir.
Hiç şüphesiz ki bu iç savaşın uzamasında en büyük rol ABD ve Rusya’nın bölgede güç yarışına girmesindendir. Bununla beraber komşu ülkeler olan Türkiye, İran, İsrail, Suudi Arabistan nüfuz mücadeleleri eklemlenmiştir. Bunlar ışığında olayı insani boyutta çözümlerle değil pek tabii devletlerarası çıkarlar göz önüne alınarak çözümler bulunmaya çalışılmıştır. Peki asıl önemli olan bu mudur? Devletler kendi çıkarları uğruna çözümler tahayyül etmeye çalışırken göz yumdukları şey sivillerin yaşamı olmuştur.
SURİYE İÇ SAVAŞINDA KADIN
Suriyeli kadınlar ilk günden beri protestoların en ön saflarında bulunmuşlardır. 16 Mart 2011 tarihinde Suriye İçişleri Bakanlığı’nın önünde oturma eylemi yapmışlardır. Bunun sebebi ilk protestolarda gözaltına alınanların serbest bırakılması içindir. Bu eylemlerin şiddetli bir biçimde bastırılmasından sonra Suriyeli kadınlar için zor günler başlamıştır.
Suriye’de kadınlara yönelik şiddetin başını Esad’ın kimyasal silahları ve IŞİD’in cani yöntemleri çekmiştir. BMGK’nın kadına yönelik şiddet konusunda bir çok bağlayıcı kararına rağmen olanlara ilgisiz kalmıştır. Önceden de bahsettiğim gibi burada önemli olanın devlet çıkarları olarak görülmesi bu konu üstüne düşünülmemesi ve umursanmamasına sebep olmuştur.
Suriyeli kadınların hepsi cinsiyet bazlı saldırıların şiddetine maruz kalmışlardır. İç savaş boyunca bu bir strateji olarak kullanılmıştır. Böylelikle isyana katılanları cezalandırmak, silahlı muhalefet gruplarına katılan erkeklerinde vazgeçmesini sağlamak amaçlanmıştır.
Burada yaşanan yoğun cinsel saldırıların hedefinden kaçmanın tek yolunun göç etmek olduğunu düşünen kadınlar zorunlu olarak komşu ülkeler ve hatta mümkünse Avrupa’ya gitmek istemişlerdir. Bu göç süreci onlar için yeni bir sancılı dönem başlatmıştır. Gitmeye çalıştıkları yerlerde yine aynı şeylere maruz kalmışlardır. Sınır kapılarında tecavüzlere uğramışlardır. Bununla beraber gitmek istedikleri her yerde bununla mücadele etmeye çalışmışlardır. Bir şekilde mülteci olarak geldikleri yerlerde de yine aynı şekilde karşılanmışlar ve hedef gibi algılanmışlardır. Komşu ülkelerde korunmasız hissetmemek için evlilikler yapmak istemişlerdir. Bunun bir sonucudur ki çok eşlilikler ve çocuk yaşta evlilikler oldukça artmıştır. Kadınlar sadece kendilerini değil bu süreçten çocuklarını da korumaya çalışmışlardır. Kaybettikleri kocalarının ardından bilinmeyen bir hayatın kapısını aralamak için mücadele etmişlerdir.
Ne acıdır ki hayatlarını rahat bir nefes alabilmek uğruna değiştirmeye çalışan, zorunlu bir biçimde göç eden bu kadınlara ne yerlerinden edenler ne de yerleşmek istedikleri yerlerde bulunanlar nefes aldırmamışlardır. Kadın bedeni savaşlarda ve kurtulmaya çalıştıkları zamanlarda bile hep kullanılmaya çalışılmıştır. Bu yaşananların psikolojik travmalarını kadınlar hala taşımaktadır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE SURİYELİ KADIN MÜLTECİLER
Coğrafi sınırlama kabulüyle beraber Cenevre Sözleşmesine imzacı olan Türkiye komşu ülkesinden en çok göç alan ülke olmuştur. Ülkeye bir anda binlerce sığınmacı insan gelmiştir. Bu durum Türk halkında bazı tedirginlikleri ve ötelemeyi de beraberinde getirmiştir. Geldiklerinde güle oynaya karşılanmayan mülteciler oldukça zorlu zamanlar geçirmişlerdir. Hala daha bu sorun biz ve onlar olarak devam etmektedir.
Türkiye’ye geldikten sonra, birçok mülteci kadın, erkeklerden cinsel içerikli teklifler almış seks işçiliği yapmak zorunda bırakıldıkları da olmuştur. Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci kadınların Suriyeli erkeklere ve Türklere göre daha az bir gelirle çalıştırılarak ayrımcılığa tabii tutulduğu bilinmektedir.
Suriyeli kadın mültecilerin bir çoğunun düşük eğitim düzeyinde olması ve bu yüzden dil bilgilerinin yetersizliğinden dolayı sosyal haklarını, hukuksal haklarını öğrenmekte güçlük çekmekte ve yetersiz kalmaktadırlar. Kadınların bir çoğu evde oturmak zorunda bırakılmıştır. Çünkü evin içinde küçük çocuklar ve nüfus fazladır. Ataerkil bir aile ortamında olan bir toplumdan gelmenin de bu konuya olan etkisi büyüktür. Suriyeli mülteci kadınlar genelde çalışamadıkları için zorlukların başını maddiyat çeker, kaldı ki çalışan Suriyeli kadınlar içinde pek parlak olmayan maaşlar söz konusudur.
Bir diğer konu çocuklarının eğitimlerini nasıl aldıracakları konusunda yeterince bilgi sahibi değildirler. Aynı şekilde sosyal hayatlarında dışlanmış ve ötelenmiş hissetmektedirler. Kadınları ve kız çocuklarını bazen zorla evlendirilmesi veya buna mecbur bırakılmaları bu sorunların bir parçasıdır.
Bunların yanı sıra en büyük problemlerinin barınma ile alakalı olduğu söylenebilir. Barınacak yer bulmak, entegrasyon sağlamak, toplum içinde kabul almak onlar için oldukça zor bir şeydir.
Türkiye’de mülteci kadınlar üstüne yapılan çalışmalarda psikolojik travmaların oldukça yüksek olduğu, depresyon, karamsarlık, acı çekmek, geride bırakılanlara özlem duymak, sağlık sorunları, işsizlik, dışlanmak, aile içinde devam eden şiddet gibi konuların mülteci kadınların psikolojik problemlerini arttırmaya zemin hazırladığı bilinmektedir.
Bütün bu yazılanların ışığında anlamış olduğumuz şey şu olmalıdır ki Suriyeli bir kadının sosyal ağı sadece Suriyelilerle sınırlı kalmıştır. Bu da gelişmesine, toplum içinde var olmaya çalışmasına büyük bir engel teşkil etmiştir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ne göre, kadınların tüm mülteci hakları dışında ek olarak özel hakları da bulunur. Kadın mülteciler için korunma sorunları her zaman devam edebileceğinden muhtemel sorunlar ortaya konularak tehdit gördükleri ülkeden kaçış öncesi, kaçış sırası ve sonrası olmak üzere sınıflandırılmış ve yine UNHCR’e göre gözetilmesi gereken özel hakları bulunur.
Ülkeden kaçış esnasında insan tüccarları, askerler, iktidar sahipleri tarafından cinsel saldırılara, şiddete, zulüm ve işkenceye yani insan haklarına aykırı tutum ve tavırlara maruz bırakılabiliyor. Kadınlar ve çocuklar için UNCHR, UNICEF, WFB çalışmalarını sürdürmektedir.