Şiirine, böyle başlıyordu Mehmet. Hiç kimse yok kimsesiz, Herkesin var bir kimsesi… Aslında yaşadığı dönemde böyle bir yalnızlığa bürünmesi kimsenin inanacağı bir durum değildi.
Mehmet, on bir yaşında küçük bir çocuktu. Daha o yaş da küçük kalbinden aldığı güç ile kendine hedef belirledi. Hedefi hayaller kurmasına ve ileride büyük ses getirmesini umduğu başarıya, odaklanmasına neden oluyordu. Bir yaş daha büyüyünce ummadığı ama çok da istediği bir şey gerçekleşti. Babası işlerin başından çekiliyor ve koltuğu ona bırakıyordu. Babasının yardımcıları dahil, kendisi de bu sürprize inanamadılar. Ancak baba Murat kesin kararlıydı, artık yönetimi on iki yaşında bir çocuğa bırakıp başka bir şehre yerleşmek için ayrıldı.
Mehmet çocuktu çocuk olmasına ama o yaşa kadar aldığı eğitim ve gördüğü terbiye onun mantalitesini ve kreatifliğini hayli derece de ileriye taşımıştı. Kendinden emin bir şekilde oturdu koltuğa.
Bir çocuğun idareyi ele almasını fırsat bilen düşmanlar, baba Murat ile olan anlaşmalarını tek taraflı fesh edip saldırıya geçtiler. Mehmet dirayetine güveniyordu, ancak babasın döneminden yanında kalan kurmaylar, onun böyle büyük bir saldırıya karşı dik duramayacağından isimleri kadar emindiler. Odanın içinde tam emrini verecekken en büyük yardımcı sözünü kesti… “Efendim lütfen babanızı çağırın” Bunu duyduğunda gözleri doldu. Ayağa kalktı. Çok sinirlendiği odanın içindeki herkes tarafından anlaşılmıştı. Ancak peşin hüküm düşmanı biri olduğu için ve iradesinin verdiği kudret ile bütün sinirini içine attı ve sordu “ Diğerleri de aynı bu şekilde mi düşünüyor? “ Diğer yardımcılar da “Evet” anlamında başlarını salladılar. Gözlerini bir kaç saniye kapatıp eliyle onlara “çıkın” hareketi yaptı ve yardımcılar çıkınca koltuğuna oturdu.
Gözleri dolmuştu. Bu görevi çok istiyordu ama sıkıntıların büyüklüğü ile baş edemez ise vereceği hesabın büyüklüğünden Allah’a sığınarak açtı gözlerini. Eline bir kalem ve bir kağıt alarak yazdı.
“Baba” dedi Mehmet mektubunun başında, sonra devam etti… “Düşmanlarımız birlik olup sizin ile yaptıkları anlaşmaya sadık kalmadıklarını ve üzerimize doğru harekete geçtiklerini bildirdiler.” Bu satırları yazarken bir yandan da içinden, ileri de böyle bir şey bir kez daha yaşanırsa odanın içinde bulunan yardımcıları tek tek keseceğinin yeminlerini ediyordu. Mektubuna devam etti. “İstirahatinizi ben biraz daha olgunlaşıncaya kadar erteleyiniz ve lütfen gelip idarenin başına geçiniz.”
Baba Murat düşmanlarının bozduğu bu anlaşmaların hangi şartlarda yapıldığını bildiğinden ve oğluna verdiği ehemmiyetin büyüklüğünü düşünerek yola çıktı. Gelip idarenin başına geçti ve düşmanların saldırıları bozguna uğratıldı.
Gel zaman git zaman Baba-Oğul idareyi beraber yönettiler. Ta ki o güne kadar; Baba Murat felç geçirdi ve bir kaç gün sonra hayatını kaybetti. Bu elim haberi Manisa’da aldı Mehmet. Ancak eskisinden daha dirayetli, daha himmetli bir şekildeydi. Artık on iki değil ikinci kez koltuğa oturduğunda on dokuz yaşındaydı.
Tek başına idareyi ele alınca, kendini daha güçlü zannediyordu. Babasından kalan yardımcıları “Bu Mehmet artık görevimize son verir.” bakışlarıyla ona bakıyorlardı. Kendini günlerdir geliştiren ve bugünü bekleyen bir adamın böyle bir kararı almasında hiçbir sakınca yoktu, tümünün görevlerine son verebilirdi, fakat o çok daha güçlü bir irade göstererek babasının yardımcılarının göreve devam etmelerini istedi.
Toplantıyı bitirip oda da yalnız başına kaldığında, koltuğundan kalkarak iki adım attı ve o an terlediğini hisseti. Hayatta dayanağı olan babasının bir daha ona yetişemeyeceğini içinden kendine tekrarladı. Sanki ilk hatasında bütün var olma mücadelesinin biteceği düşünceleri, tüm bedenini sarmıştı. Üzerinde kocaman bir dünyanın olduğunu, omuzlarının sanki yere değdiğini hissederek, geriye dönüp tekrar masasına doğru yürüdü… Elini masasının kenarına koyup göğe baktı. Derin bir nefes alarak sandalyesine oturdu ve dünyada en sevdiği iki nesne olan kalem ile kağıdı alarak yazmaya başladı.
Hiç kimse yok kimsesiz, herkesin var bir kimsesi. Ben bugün kimsesiz kaldım. Ey kimsesizler kimsesi…
Devamı Gelecek…