Son yıllarda çevremize baktığımızda, insanların giderek birbirine benzemeye başladığını görmek zor değil.
Sosyal medya, estetik ve moda trendleri, tüm dünyada benzer bir görünüm ve yaşam tarzı yaratmaya başladı. Artık aynı tarz kıyafetler, benzer yüz hatları ve aynı estetik müdahalelerle şekillenen bir kalabalık içinde yaşıyoruz. Peki, herkesin aynı göründüğü bir dünyada, bireyselliğimizi ne kadar koruyabiliyoruz?
Benzersiz olmak, bir zamanlar bir değerdi. Kişiliği ve tarzı farklı olan insanlar toplumda iz bırakır, düşünceleriyle olduğu kadar dış görünüşleriyle de kendilerini ifade ederlerdi. Oysa şimdi, güzellik ve stil standartları adeta tek tip bir kalıba oturmuş durumda. Tek düze bir güzellik anlayışı hakim; herkes benzer kaş yapıları, burun şekilleri ve yüz hatlarına sahip olmak istiyor. Estetik müdahaleler çoğu zaman bireyin doğal hatlarını yok ediyor ve insanları bir bakıma kendilerinin kopyaları haline getiriyor.
Kıyafetler de bu benzerliğin bir parçası haline geldi. Moda trendleri, birkaç mevsimde bir yenileniyor ve büyük markalar aynı tarzı tüm dünyaya yayıyor. Girdiğiniz her mağazada aynı renkler, aynı kesimler, aynı desenlerle karşılaşmak mümkün. Moda, artık yaratıcı bir ifade aracı olmaktan çıkıp, bir tür zorunlu kural haline gelmiş durumda. Kendi tarzını oluşturmak isteyenler bile çoğu zaman bu kısıtlamalar içinde kayboluyor.
Bu benzerlikler, toplumsal ilişkilerimizi ve insan psikolojisini de etkiliyor. Herkesin aynı şeyleri tercih ettiği bir dünyada, kendimize ve başkalarına olan özgün bakış açımız da zayıflıyor. Aynı görünmek, bir tür kabul görme aracı gibi algılanıyor. Özellikle gençler, sosyal medyanın dayattığı standartlara uyum sağlamak için özgünlüklerinden vazgeçiyor. Bu durum, insanların birbirine güvenini azaltıyor ve yüzeysel ilişkiler doğuruyor; çünkü herkes kendisini başkalarının gözünden değerlendirirken iç dünyasından uzaklaşıyor.
Bu tekdüzeliğin içinde bireyselliğimizi korumanın yolu, belki de kendimizi daha yakından tanımaktan geçiyor. Kendi tarzımızı ve güzellik anlayışımızı keşfederek, başkalarına benzeme çabasından sıyrılabiliriz. Sosyal medyanın ve popüler kültürün üzerimizde yarattığı baskıyı azaltarak, kendimize daha özgür alanlar açabiliriz. Gerçek anlamda kendimiz olmak, moda ya da güzellik standartlarına uymaktan daha büyük bir değer taşır.
Öyleyse, kendimize dönelim; başkalarına benzemek yerine, bizi biz yapan özellikleri keşfedelim. Unutmayalım, asıl güzellik ve çekicilik, herkes gibi olmaktan değil, kendimiz gibi olmaktan geçer. Herkesin aynı göründüğü bir dünyada, farklı olan iz bırakır.
Bu çağda, bireyselliğimizi korumak cesaret ister. Fakat bireyselliğimizi yeniden keşfetmek ve onu kucaklamak, bize gerçek özgürlüğü ve mutluluğu getirecektir. Unutmayalım; Farklılıklar hayata renk katar.