Meme kanserinin çok sık görülen bir hastalık olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ünal Sabancı, “Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC) 2020 yılındaki çalışmasına göre Türkiye’de her yıl 8 bin kadın meme kanserinden hayatını kaybediyor. Erken tanı ve tedavi ile meme kanserine bağlı ölümlerin önüne geçmek mümkün” dedi.
Meme dokusunu oluşturan hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması meme kanseri olarak adlandırılıyor. Meme kanserinin hem Türkiye’de hem de dünyada en sık rastlanan kanser türü olduğuna dikkat çeken Medicana Kadıköy Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ünal Sabancı, ‘’Meme kanserini erkeklerde de görebiliyoruz ancak meme kanseri vakalarının yüzde 99’undan fazlasını kadınlar oluşturuyor.
Meme kanseri, meme dokusunda yer alan duktal ya da tübüler gibi farklı tiplere ayırabileceğimiz hücrelerden köken alıyor. Kanserin hangi hücre tipinden köken aldığı, tümör boyutunun ne kadar olduğu, kanserin nerelere yayılım gösterdiği hastalığın ilerleyişine etki ediyor” diye konuştu.
Meme kanseri belirtileri ile ilgili olarak da Doç. Dr. Sabancı, ‘’Meme kanseri semptomlarını genellikle hasta kendi fark ediyor. Hastaların sıklıkla bize tariflediği şikayetler meme dokusunda ele gelen kitle, meme görünümde veya boyutunda değişiklik, meme cildinde farklılık, meme ucunun içe çökmesi gibi durumlar. Meme başından kanlı akıntı gelmesi, meme cildinin soyulması, renk değiştirmesi de yine hastaların farkına vardığı değişiklikler arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.
“RUTİN MUAYENEDE DE MEMEDE KİTLE TESPİT ETTİĞİMİZ OLUYOR”
Muayenede memedeki değişiklikleri incelediklerini belirten Doç. Dr. Sabancı, “Meme kanseri teşhisinde ilk adımı hastanın tıbbi hikayesi ve muayenesi oluşturuyor. Hasta genellikle memede değişim fark edince bize başvuruyor. Biz de hastanın şikayetlerini dinleyerek meme muayenesi yapıyoruz ve meme dokusunu ayrıntılı olarak değerlendiriyoruz. Bazen hastanın bir şikayeti olmasa da hikayeden şüphelenip rutin muayenede de memede kitle tespit ettiğimiz oluyor” dedi.
Sadece muayenenin meme kanseri tanısı için yeterli olmayacağını vurgulayan Doç. Dr. Sabancı, “Kanser tanısını kesinleştirmek için ultrason, mamografi ve MR gibi görüntüleme tekniklerinden yararlanıyoruz. Memede gördüğümüz kitlenin iyi huylu mu kötü huylu olduğunu anlamak için memeden örnek doku yani biyopsi alarak patolojiye gönderiyoruz. Patoloji raporu kitlenin özelliklerini anlamamızı sağlıyor. Teşhisi koyduktan sonra kanserin yayılımını görmek için ise farklı görüntüleme yöntemleri kullanıyoruz” diye konuştu.
TEDAVİ YÖNTEMİ
Cerrahinin meme kanseri tedavisinde ilk tercih edilen yöntem olduğunun altını çizen Doç. Dr. Sabancı, “Tüm kanser türlerinde olduğu gibi meme kanseri tedavisinde de uygun tedavi yöntemini kanserin evresi belirliyor. Tedavide lumpektomi dediğimiz, toplumda meme koruyucu cerrahi olarak da bilinen memeden sadece tümör dokusunun çıkarıldığı ameliyatı uygulayabiliyoruz. Bu ameliyatı genellikle daha küçük tümörlerde yapıyoruz.
Mastektomi yani meme dokusunun tamamen çıkarıldığı cerrahi ise büyük tümörler için uygun bir yöntem. Eğer tümör çevre lenf bezlerine yayılım gösterdiyse bu lenf bezlerini de çıkarmak, temizlemek gerekiyor. Meme kanseri tedavisinde cerrahi dışında kemoterapi, radyoterapi, hormon replasman terapisi de uygulanabiliyor. Radyoterapi yani ışın tedavisi, cerrahi sonrası meme dokusunda ya da lenf bezlerinde kalan az sayıda kanserli hücrenin yok edilmesi amacıyla kullanılıyor.
Kemoterapi ameliyat öncesi büyük boyuttaki tümörlerin küçültülmesi amacıyla tercih edildiği gibi ameliyat sonrası sistemik tedavi amacıyla da kullanılabiliyor. Hormon terapisi, immünoterapi gibi daha güncel tedaviler de meme kanserinde kullanılan yöntemlerden. Hastanın durumu, tümörün büyüklüğü gibi durumları göz önünde bulundurarak tedaviyi planlıyoruz” ifadelerini kullandı.