“Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut Suresi 57. Ayet)
Ölüm, yaşayan her canlı için hak ve gerçek. Ölüm kaçınılmaz son. Ölüm gerçek âleme geçişte ilk adım. Tüm bu gerçeklik karşısında bile insanoğlu dünyalık sevdasından, dünyayı terk etme korkusundan, dünyada sahip olduğu gelip geçici emanetleri bırakma endişesinden dolayı ölüm korkusuna kapılmaktadır.
Oysa insan dünyaya ait değil. Oysa insan dünyaya sahip değil. Ama kendini dünyaya o kadar kaptırmış, 60-70 yıllık ömrünü dünyalık işlerle o kadar doldurmuş ki gözündeki perdeyi kaldıramıyor. Ve sahip olmadığı, olamayacağı, ayet ve hadislerde bir oyun, bir eğlence alanı olarak adlandırılan dünyayı kaybetme korkusuyla bunalıma sürükleniyor. Ölüm Mevlâna nezdinde “Şeb-i Aruz” olarak adlandırılıp “düğün gecesi” olarak nitelendirilirken dünyaya bağlı kalpler ölümü karanlık bir son olarak görmektedir. Ölümün son olarak adlandırılması da doğrudan kişiyi bunalımlara sürüklemektedir.
Oysa ölüm bir son değil. Ölüm, sonsuz hayatın ilk başlangıcı. İnsan gerçeği görmedikçe, gerçekten gözü kapalı, kulağı tıkalı kaçtıkça, gözünün önündeki perdeleri kaldırmadıkça o bunalımdan haliyle çıkamamakta ve asıl gerçeğin farkına varamadığı gibi ahireti de kaybedecek dereceye gelmektedir.
Dünya hayatı yok olacak, her şey kıyametle yerle bir olacak, dikili bir ağaç, çakılı bir taş kalmayacak. Dünya hayatı ebediyen son bulacak. Kaybolacak, yok olacak dünyada varlığımızın ve varlıklarımızın yok olmasından dolayı bu kadar endişelenmek, bu kadar karalar bağlamak, ölümden korkmak neden?
Dünya = Hiçlik
Ahiret = Varlık
Hiçliğin sonunda varlıkla buluşmanın tadını kaçırmamak, o buluşma için yola çıkmak, hazırlanmak bizi hem dünyaya bağlanmaktan koruyacak hem de kaybolma hissinin verdiği endişeden. Ölüm kaybolmak yok olmak değil, aksine hakikat ile bir olup yeniden doğmak.
Var olmak.
Bir ile bir olmak…
Necip Fazıl Kısakürek ne güzel anlatmış:
Ölüm Güzel Şey
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!
Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
O demdeki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin, diyebilmekte hüner…
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta…
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta…
Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut!
Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!
Necip Fazıl Kısakürek