Çocukluğumuzun masum çizgi filmi ‘HEİDİ’ izlemeyenimiz var mı? Hiç fark ettiniz mi, eski çizgi filmlerinde Heidi’nin ayaklarının çıplaklığını? Heidi Çizgi Filmi’nin altındaki acı hikaye…
Seksenli ve doksanlı çocukların severek izlediği bu çizgi film günümüzde hâlâ izleniyor, fakat bazı küçük detayları değiştirilerek tabi!
O pembe yanaklı güzel kızı hepimiz çok sevdik.
Peki, Heidi‘nin gerçek hikayesini biliyor musunuz?
Hadi, İsviçre tarihin tozlu sayfalarını birlikte açalım. Bu ülkenin geçmişi aslında karanlık sayfalarla dolu.
1980 yılında İsviçreli yazar Johanne Spyri tarafından oluşturulan hikaye sonradan filme uyarlandı.
Hiç fark ettiniz mi, eski çizgi filmlerinde Heidi’nin ayaklarının çıplaklığını?
Peki, neden?
Dağlarda büyüyen bu küçük kızın, başlarda özgürlüğüne düşkün olduğunu ve doğa ile bir bütün olduğu için ayakkabı giymediğini düşünürdüm. Belki de özgür ruhunun bir yansıması olabilirdi?
Yazarın, Heidi’nin ayakları üzerinden tüm dünyaya vermek istediği bir gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor, bizlere mesaj veriyor.
Çıplak ayak hikayesi “Verdingkinder” tarihinden gelmekte aslında. Bu kelimenin anlamı “Çıplak ayaklı çocuklar” demek.
İsviçre tarihinde köle olarak çalıştırılan çocukları temsil ediyor.
DÜŞÜNÜN!
18. yy. da İsviçre’de yaşayan fakir bir ailesiniz ya da devlete borcunuz var, boşandınız, öldünüz, bir suça karıştınız. Böyle ailelerin çocuklarına devlet gözetiminde ‘iyilik’ yaptığını varsayarak, başka ailelerin yanına veriyordu. Çünkü fakir bir çocuksa bu ona bahşedilmiş bir lütuftu adeta…
Sonrası mı?
Bedava görülen bir köle. Çiftliklerde çalıştırılmak üzere bir işçi. İstedikleri gibi ağır işlerde çalıştırdıkları üstelikte SADECE kuru bir ekmek ile beslenen ve yatak dahi verilmeyip hayvanlar ile eş değer görülerek ahırlarda yatırılan masumlar. Çoğu zaman o ekmek bile düzgün verilmediği için yeterli beslenemiyorlardı.
Bu çocukların, diğer çocuklardan ayırt edilmeleri için çıplak ayaklı olarak gezmeleri zorunluydu.
Ailelerinin fakirliği ya da vefat etmesi herhangi bir eksikliği çocuğun hayatına mâl ediliyor, minik ayaklarına bir lastik ayakkabı dahi çok görülüyordu.
Tüm bunların yanında çocuklar tacize uğruyor, şiddet görüyor, eziyetler ediliyordu.
O dönemde bu gayet normaldi. Herkes benimsedi, ses çıkartmadı.
1981 yılında yasaklanana kadar.
Söz konusu çocuklar olduğunda Kalemim susmak bilmiyor…
Çıplak minik ayaklarınızdan öperim güzel çocuklar. Sizlerin ayakları sadece çimlerde, yuvarlanmalı, neşe ve mutluluk ile koşmalı, oynamalı…
Yıllar, ülkeler, sistemler, insanlar değişiyor ama çocuklara ve kadınlara yapılan eziyetler değişmiyor! Bizler neleri benimsedik? Nelere sessiz kalıyoruz? Neler bize normal gibi geliyor?
İsviçre devleti, 2013 yılında hayatları böylesine çalınan, geçmişin izleri ile dolu bu çocuklardan özür diledi.
Şimdi Tekrar düşünelim ve sizlere soruyorum:
Çalınan bir çocuğun hayatı ÖZÜR DİLEMEKLE GEÇER Mİ?