Sabah telefonun alarm sesine uyandı, apar topar hazırlanıp evden çıktı. Ardında bir çift kırmızı terliklerini bırakarak. Yatakta hâlâ uyumakta olan eşine şöyle bir son kez baktı öpmemişti. Ayakkabılarını giydiği için tekrar odaya gitmeye üşendi…
O gün toplantısı olduğu için biraz gergindi. Kahvaltı yapmak şişkinlik yapacağı için poğaça, simit ıvır zıvır yemekten de vaz geçti. Yönetim kurulunu beklemeye karar verdi. O sırada son kez sunumunu yapacağı dosyasını elden geçirdi. Şu toplantıyı bir anlatayım bir de terfi alayım başka bir şey istemiyorum, diyecek oldu ama aklına İzmir’de hayalîni kurduğu yazlık gelince sustu. Bir de o çok istediği takımlar ve arabanın değişmesi gerektiği, duvar kağıtlarının yenilenmesi…
Tüm bunları düşünürken telefonu çaldı. Arayan güvenlikçi kargosunun geldiğini söyleyip teslim alması için ricada bulunuyordu. Merak içerisinde hızlı hızlı koşar adımlarla giderken bir anda ne olduğunu bile anlamadan kendisini bir kargaşanın içerisinde buldu. Durumu analiz etmeye ortamı sakinleştirmeye çalışırken hiç ummadığı bir anda bir acı ile irkildi. Vücudu buz kesti. Titremeye başladı. Kör bir kurşunun saplanması ile ortalık oluk oluk akan kan ile boyandı. Birileri yarasına tampon yapmaya çalışırken, onun gözünün önünden son saatler yaşadıkları geçti birer birer…
Evden çıkarken bir çift terlik bırakıyorsun ardında. O terliğin içinde bıraktığı sıcaklığı soğumuş muydu? Eşi her gördüğünde kırmızı terliklerini anacak mıydı yoksa cenaze günü kapının önüne mi koyacaktı bir gariban alsın sevap olur diye! Son bakışının o gün olacağını bilmeden çıktığında öpmediğinin pişmanlığı, yuva sıcaklığıyken adının yasa dönüşeceğini gün gelip gözlerden yaş olup silineceğini nereden bileceksin?
Nereden bileceksin ki “iş” diye gittiğin yerde ömrünün kışını yaşayacağını. Dünya telaşesine daldığında son bulmayan isteklerinin sen daha hazır değilim dedikçe bir anda son bulmasına…
Nereden bileceksin mutlulukla yürüdüğün o yolda hayatını kaybedeceğini, ekmek kapın rızkının da bitiş yerin olacağını.
Nereden bileceksin sevdiğini uğurladığın, uğurlandığın kapının bir daha çalınamayacağını, çalamayacağını.
Nereden bileceksin gözünün içine baktığın, tuttuğun, sevdiğin insanları ile son nefesin olup olmadığını.? Ölüm bu nerede ne zaman gelir bilinmez ama.!
Her an acaba son anım mı diyerek yaşamak elbette olmaz ama nasılsa daha çoook zaman var demek de olmaz. İşte bu yüzdendir anı değerli kılan. Her an yaşadığımız nefes aldığımız her bir saniye kıymetlidir. Onu sanki cebindeki son kuruş gibi güzel harcaman gerekir. Yenisi gelirse şanslısın ama gelmezse de paran bitmiştir misali nereye harcadığın önemlidir dostum. Keşke demeden her anımızı güzel doya doya yaşamak dileğiyle, esen kalınız…