Hayatta istediğimiz her şeyi, önce hayal kurarak elde ederiz. Bulunmak istediğimiz ülke, ulaşmak istediğimiz konum, evliliğimiz, yemek istediğimiz tatlıyı yerken hissedeceğimiz mutluluk, kullanmak istediğimiz arabanın plakası…
Bu hayalleri önce zihnimizde görürüz. Görmek, hayal ettiğimiz soyut olguları bir noktada somutlaştırmak demektir. Biz, gözlerimizin önüne zihnimiz aracılığı bir görsel yaratırken, birçoklarının yeterli kanıt olmadığı düşüncesiyle reddettiği kuantum teoreminin çekim yasası ile bağlantısı devreye girer.
Kuantum teoremi, kuantum fiziği alanında geçerli olan matematiksel ifadeler ve denklemlerdir. Bu teoremler, parçacıkların davranışını ve etkileşimlerini tanımlar. Kuantum fiziği, doğanın mikroskobik ölçekte nasıl çalıştığını açıklar. Ancak, bazı durumlarda imgeleme yöntemleri, kuantum fiziği konseptlerini daha anlaşılır hale getirmek için kullanılabilir. İmgeleme yöntemi ve kuantum teoremi arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. İmgeleme yöntemi, bir kavramı, süreci veya problemi daha iyi anlamak için zihinsel bir resim oluşturma tekniğidir.
Örneğin, belirli kuantum fenomenlerini görsel olarak temsil etmek, bu konseptlerin daha kolay anlaşılmasını sağlayabilir. Bu, özellikle görsel olarak hayal ettiğimiz olayları “olmuş kabul ederek görmek” için faydalı olabilir. Ancak, bu imgeleme yöntemleri doğrudan kuantum teoremlerine dayanmaz, sadece kavramların daha iyi anlaşılmasını kolaylaştırmak için kullanılır.
Çekim yasası ve kuantum fiziği, farklı ölçeklerdeki öngörüleri açıklayan iki farklı teoridir ve genellikle birbirinden ayrı olarak ele alınır. Ancak, belirli koşullar altında, özellikle çok küçük örneklerle (hayal et-olsun, oldu bil-olsun, kapının önünde o kırmızı arabayı gör-gelsin gibi…) çekim yasası ve kuantum fiziği arasındaki etkileşimleri inceleyen çalışmalar yapılmaktadır.
Bununla birlikte, bu alanlardaki araştırmalar hala gelişim aşamasında olduğu için, çekim yasası ve kuantum fiziği arasındaki tam ve kapsamlı bir birleşme veya birleşik bir teori henüz oluşturulmuş değildir. Bu konuda devam eden çalışmalar ve teorik gelişmeler gelecekte bu iki alanın daha kapsamlı bir şekilde birleştirilmesine yol açabilir.
Kişisel yaşamımda çokça kullandığım bu yöntemin geçerliliğini, olumlama ve pozitif düşünce olgularından tamamen ayırarak test ettim. Hayal ettiğim ne varsa, er ya da geç tam olarak istediğim şekilde elde ettim. Bunu yaparken o anın “olmuş olma” zamanına giderek, duyu organlarımı düşünceme adapte ederim. Örneğin, istediğim arabayı aldığımda ne hissettim? Ne renkti? Koltukları nasıl kokuyordu? Yüzeyinin elimle hissettiğim kısmı nasıldı? Motorun sesi yüksek miydi? Tüm bunları ben zaten elde etmişim, zaten ulaşmışım diyerek o anı zihnimde görüyorum, gerçekleşti kabul ederek kendime çekiyorum.
Sonuçta, evren bizim algılayabileceğimizden çok daha büyük, büyülü ve derindir. İstemek ve hayal etmenin enerjisi ise evreni besleyen ve büyütendir.