CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Randevuların alınamadığı, telefon başında hastaların sinir krizleri geçirdiği sürecin içindeyiz” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayı’nda konuştu.
Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayı’nda konuşan Özgür Özel, “Sağlık alanında öyle bir yere geldik ki, deyim yerindeyse gemi tam olarak karaya oturdu. Randevuların alınamadığı, hastaların telefon başında sinir krizleri geçirdiği, hastaneye gidince tartıştıkları, kavga ettikleri ve boşu boşuna kaynakların, zamanın israf edildiği sürecin içindeyiz. Bu iktidar bu sorunu çözemeyecektir. Gerçek anlamda halkın iktidarı kurulduğunda bu sorunlar kökünden çözülecektir. Hastaneler milletin, hizmet etme görevi devletin, onuru ile yaşama hakkı da bu milletindir” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayının açılışında yaptığı konuşmada, “Türk Tabipleri Birliği’nin Türk Eczacılar Birliği’nin, Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin değerli başkanları, Türk Dişhekimleri Birliği’nin çok değerli temsilcisi, sağlık meslek örgütlerinin, derneklerin çok kıymetli başkanları, yöneticileri, değerli arkadaşlarım hepinizi haftanın bu ilk gününde bu kıymetli zamanı bizlere ayırdığınız için teşekkür ederek selamlıyorum. Hepiniz hoşgeldiniz, hepinize saygılar sunuyorum” dedi. Özel şöyle devam etti:
“31 MART YEREL SEÇİMLERDEN BU YANA SORUMLULUĞUMUZ DAHA DA ARTTI”
“Bugün Gölge Sağlık Bakanımız Sayın Zeliha Aksaz Şahbaz’ın organizasyonunda, meslek örgütlerimizle ve sağlık alanının tüm paydaşları ile Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayı gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin birinci partisi olarak iktidarın sağlık politikalarının yarattığı hatta yaratacağı sorunları daha ortaya çıkmadan yıllar önce ve tüm o süreç başlarken sağlık meslek örgütlerinin uyarılarını dikkate alarak dile getirmiş bir parti olarak artık sorunların tespitinden çok vatandaşın yaşadığı sıkıntıların nasıl ortadan kaldırılacağına yönelik sözleri söylemenin ve bu konuda kendi programımızı somutlaştırıp iktidarımızın ilk haftasında, ilk ayında, ilk altı ayında; nereyi, ne şekilde, kimlerle birlikte, hangi takvimde nasıl bir kararlılıkla hayata geçireceğimizi söylediğimiz bir evredeyiz. 31 Mart yerel seçimlerinden bu yana taşıdığımız sorumluluk daha da arttı. Seçimlerde, bugüne kadar girdikleri tüm seçimlerden birinci parti olarak çıkmanın verdiği özgüvenle, bilhassa sağlık gibi hem eşit hem ayrımsız hem ücretsiz olması gereken bir alanın her geçen gün daha eşitsizleştiren, ayrımın olduğu ve ücretsiz sağlık hizmetlerinin neredeyse kimse için hiçbir vasfının kalmadığı bir süreçte bir dokunulmazlığı vardı hükümetin. Ve ‘Eğer vatandaş memnun olmasa bu kadar çok oy verir mi? Bizi birinci parti yapar mı?’ diyorlardı.”
“BİRBİRİNİN AKLINA DEĞER VERENLERİN OLUŞTURDUĞU BİR TOPLULUK”
“Sağlık alanı, bu alanda aslında en derin hataların yapıldığı ama ilk başta daha önce hepimizin kabul ettiği, eleştirdiği, düzeltilmesi gereken yapısal ve yıkıcı sorunların üzerine gelmiş görece iyileşme döneminden dolayı kamuoyu anketlerinde sağlık hizmetlerinin diğer hizmetlere göre memnuniyetinin daha yüksek olduğu bir süreci maalesef sağlığı ticarileştirmek, sağlık hizmetlerini artık sınıfsal mesele haline getirmek için fırsata çevirdiler. O alanı dokunulmaz gördüler. Bu konuda yanlışları, eksikleri söyleyen kim varsa kamuoyu önünde mahkum edilmeye çalışıldı. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi’nde ya da diğer muhalefet partilerindeki bizler gibi sağlık meslek örgütlerinden gelen hekimler, diş hekimleri, eczacılar, veterinerler sözlerini söylediklerinde kendi partilerinde dahi ‘Efendim, bu alanda iktidar güçlü, buralara eleştirmeyelim’ gibi iletişime yönelik uyarıların alındığı dönemlerden geçtik. Şimdi öyle bir yere geldik ki, deyim yerindeyse gemi tam olarak karaya oturdu. Ve ‘Ne yaşandı?’ derseniz. Bir kelimeyle, bir cümleyle söylemek gerekirse, bu salon haklı çıktı. Bu salona elbette bir siyasi partinin davetiyle gelinmiştir ancak bu salona kimse siyaset yapmaya gelmedi. Daha doğrusu gündelik siyasetin, partiler arası rekabetin parçası olmaya gelmedi, zaten biz o niyetle toplanmadık. Ama bu salon sağlığın siyasetini yani siyasetin sağlığa yönelik kısmının doğru kurgulanmasını ifade etmek için bir araya toplandı. Bu salon, her şeyi çok bilenlerin değil, birbirinin aklına değer verenlerin oluşturduğu topluluk. Bu salon meselelere bütüncül bakan, multidisipliner anlayışla çalışıldığı takdirde ve ekip çalışmasıyla çalışıldığı takdirde hem sağda sağlık hizmetlerinin hem sunumdan önce tasarımında sağlık politikalarının başarılı olacağını en iyi bilen salon. Bu salon yıllardır ne dediyse, bugün sahada o yaşanıyor.”
“PARASI OLMAYAN TEDAVİYE ERİŞEMİYOR”
“Örneğin konumuz birinci derece sağlık hizmetleri, aile hekimliği sistemi. İlk başta Türk Tabipleri Birliği aile hekimliği sistemine temelden itiraz ederken birileri doktorlara diyorlardı ki, ‘Daha iyi şartlarda çalışacaksınız, kendi işinizin sahibi olacaksınız, hem patron olacaksınız, hem sağlık emekçisi olmaya devam edeceksiniz. Vatandaş mutlu olacak.’ Ve en temelindeki itirazlar duyulmaz, görülmez oldu. Türk Tabipleri Birliği kendi meslektaşlarının haklarını gözetmeyen, onların iyiliğini isteyenlere karşı direnenler gibi gösterildi. Oysa Türk Tabipleri Birliği şunu söylüyordu, sağlık ocağı, rahmetli Nusret Fişek‘in kurduğu yapının en sıcak ve ismiyle müsemma alanı, bir ocaktır, sıcak bir yerdir ve oraya gelen derman bulur. Ne şartta olursa olsun orada kendi doktoru yoksa, daha doğrusu herkesin bir doktoru yoktur, herkes herkesin doktorudur ama onu takip eden doktor yoksa ekip arkadaşı orada onu beklemeye hazırdır. Bu işin gecesi, gündüzü, izni olmaz. Hep birlikte ekip ruhuyla çalışılır derken, ‘Yok efendim bakın iyi oldu. Doktor gelen hastanın eskiden yüzüne bakmıyordu. Vallahi yalan. Şimdi kolonya tutuyor. Vallahi ayıp. Ama gördünüz mü bakın şimdi artık patron hastalar oldu. Vallahi yanlış. İşte o sürecin sonunda sevk zincirinden tamamen vazgeçtiler. Bugün bolca konuşulacağını tahmin ettiğim, randevu sürelerinin uzadığı, randevuların alınamadığı, hastaların telefon başında sinir krizleri geçirdiği, hastaneye gidince tartıştıkları, kavga ettikleri ve boşu boşuna kaynakların, zamanın israf edildiği bir sürecin içindeyiz. Herkes her yere başvurabilecek diye bir övünçle başladı mesele. Bugün herkes her yere başvurabildiği için hiç kimse, hiçbir yerde, eğer yeteri kadar parası yoksa ya da hiç yoksa, tedaviye erişilmez bir hale geldi.”
“BUGÜN İSTATİSTİKLER BU SALONU HAKLI ÇIKARIYOR”
“Eczacılar ilaç fiyatlandırma sistemi değişirken itirazlarını son derece doğru bir yerden anlattılar. ‘Bu ticari bir ürün değildir, bu ürünün içinde yılların birikimi, bir sanayi ürününün üzerine eczacının emeği vardır, bilgisi vardır, içine kattığı değerle kutu deva dönüşür’ dediler. Anlatamadılar. Bugün kur biraz oynadığında bütün Türkiye’de en kritik ya da en basit ilaçların bile yokluğu çekiliyor. Diş hekimleri dediler ki, ‘Böyle bir sistem, devlet özel hastaneciliğe oynamaz, bir mesleği tamamen devlet eliyle yapmaz. Bu meslek öyle bir meslek değildir’ dediler. Dinlenmedi. Bugün diş sağlığı ile ilgili mesele görünüşte mesleğin yapıldığı ama gerçekte bir ağız diş sağlığı konusunda gerçek, çağdaş bir hizmetin yüksek parası olanlar ya da iyi poliçe satın alanlar dışında kimseye sunulmadığı bir noktaya geldi. Hemşireler derneği, ‘Biz sağlık alanının ayrılmaz parçasıyız. Bize bunu yaparsanız bu hizmetler aksar’ derken dinlemediler ama bugün ortaya çıkan tablo ortada. Hepsi birden, ‘Bu iş böyle giderse sağlıkta şiddet olur, şiddet artar, önlenemez’ dediler. Bugün istatistikler bu salonu haklı çıkarıyor.”
“NE YAPILACAKSA BU SALONLA BİRLİKTE YAPILACAK”
“Veterinerler, ‘Başta virüslerin sebep olduğu, hele hele gelecek çağ hayvandan insana geçen virüslerin sebep olacağı salgınların çağı olacak. Bizi dinlemezseniz olmaz. Biz orada olmazsak olmaz’ dediler. ‘Bizi değersizleştirmeyin, bizi sağlık alanı dışındaymış gibi yardımcıymış gibi ya da insanın sağlığı başkaymış hayvanın sağlığı bir emanetmiş gibi görmeyin. Doğa bir bütündür ve sağlık bir bütündür’ dediler. Görmediler. Onları Covid masasına oturtmadılar ve o büyük salgında veterinerlerin hem bilgisinden, birikiminden, deneyiminden, emeğinden yararlanmadılar. Halen yararlanmamaya devam ediyorlar. Yani özetle bu salon haklı çıkanların salonu. Biz 22 yıldır bu salonu duyan, dinleyen, bu salonun uyarılarına göre, zaten bu salonun içinden gelmişler olarak, bütün politikaları buna göre öneren, buna göre eleştiren bir siyasi parti olarak, onun yöneticileri olarak bundan sonra doğruların nasıl yapılacağını bildiğimiz bir şey var. Ne yapılacaksa bu salonla birlikte yapılacak, bu salondaki insanların, bu salondaki örgütlerin kurumsal birikimleri, kişisel deneyimlerinden yararlanılarak, itiraz etmeden, kavga etmeden, kibir göstermeden, bu salona yukarıdan bakmadan, bu salona, ‘Geçmişte çok kazanıyordunuz, geçmişte yanınıza varamıyordu’ deyip bu sorunu değersizleştirilmesini bir başarı görmeden ne yapacaksak bu salondan birlikte yapacağız.”
“EKONOMİK KRİZ SOSYAL KRİZE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA”
“Ülke uzun zamandır ağır bir ekonomik krizin içinde ancak bu krizi çözmekten aciz bir iktidarla ve bu krizi gerçek anlamda çözmek istemeyen, toplumun belli kısımlarını kayırmak, belli kısımlarını oyalamak, ihtiyaç olduğunda oy almak üzere belli alanları gevşeten, belli alanları sıkan ama sonuçta bir genele refah getirmek yerine tam aksini tercih eden iktidarla karşı karşıyayız. Artık eskinin orta direği yoksul. Eskinin yoksulu bugün derin bir yoksulluk girdabının içinde. Bu ekonomik kriz özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerine yansıyan sosyal krize dönüşmüş durumda. Bugün sağlıkta krizi konuşmak, sizleri dinlemek, bu sıkıntıdan nasıl çıkılacağına ilişkin önerilerinizi almak, somutlaştırmak niyetindeyiz. Ama bundan sonra belirlenecek bu alanlarda söylenecek sözün, önerilecek politikanın yazılması için daha sürekli ve daha sıkı bir işbirliği için katkılarınızı beklemek üzere bugün buradayız. Temel önceliğimiz, koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, yurttaşlarımızın tamamının yeterli, eşit ve nitelikli sağlık hizmetine erişilmesini temin edebilmektir. Bizler halk sağlığı disiplininin kurucusu, koruyucu sağlık hizmetleri çalışmalarıyla bilinen Nusret Fişek’in açtığı yolun takipçisi olan sizlerin sözlerine değer veriyoruz.”
“YÜZYILIN EN BÜYÜK YALANIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
“Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi ortadayken 2024 yılı için hazırlanan bütçede kişi başına koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan tutar sadece bin 243 liradır. Yani bu devlet her birimizin sağlığını korumak için sadece bin 243 lira ayırmıştır. Bu meseleye nereden bakıldığını göstermek için en önemli göstergedir. Sağlık Bakanlığı’nın 2024 bütçesinin başlangıç ödeneğinin yüzde 27,6’sı, kabaca dörtte biri koruyucu sağlık hizmetlerine, dörtte üçü tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrılmış durumdadır. Oysa koruyucu sağlık hizmetlerinin bütçe içindeki oranının artması gerekliliği bu salonun çok uzun yıllardır ifade ettiği ve tüm sorunların kaynağını oluşturan sebebin ta kendisidir. Bugün için aslında devleti yönlendiren aklın mahrum olduğu bilinç, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan parayla, korunan şeyin birer birer hepimizin sağlığı, toplamda halk sağlığı ama pratik fayda açısından bakarsanız geleceğin orta ve uzun vadeli bütçeleri, bu ülkenin gerçek kaynakları olduğunun görülmeyişidir. Gündelik olarak, ‘Hastalansınlar, tedavi ederiz, tedavi olacakları hastaneyi ihale ederiz, hastanenin içindeki tüm hizmetleri taşere ederiz, bu taşerasyona garanti veririz, o garanti ile hem bizimkiler daimi gelir elde ederler, hem vatandaşa ‘Hastaneyi bedavaya getirdik’ deriz diye yüzyılın en büyük yalanıyla karşı karşıyayız.”
“İMZAYI ATAN DEĞİŞMEDEN MANTIĞIN DEĞİŞMEYECEĞİ AÇIKÇA ORTADADIR”
“Maalesef, pandemi dönemindeki emeklerine, sağlık meslek örgütleriyle kurduğu görece, bugünkü iktidar içinde, görece olumlu diyaloğa rağmen geçmiş dönem Sağlık Bakanı da hepimizin gözünün içine baka baka defalarca, ‘Vatandaşın cebinden tek kuruş çıkmadan hastaneler yapıldı’ demiş, sonra meselenin kendini görünce, ‘Ben o sistemi durdurdum’ demiş. Ama Sayıştay raporlarına yansıyan gerçeklik yani hem hastalara bir yıl sonrasına tomografi verildiğinin tespiti ve bunun sağlık hizmetlerini aksattığı hem bunun devlete çok pahalıya geldiği gerçeklerini ne kendisi gizleyebilmiştir, ne bugün yerine gelen Sayın Bakanın bu konuda irade gösterme imkanı vardır. Doğruları biliyorlardır, görüyorlardır. Bu konudaki tespitleri siz ve bizden farklı değildir. Ama sorunların en iyisini de en kötüsünü de atayanın aynı kalem, imzanın aynı imza, mürekkebin aynı mürekkep, mantığın ise piyasacı ve bir alanı, ticari bir alanı bir yerlere rezerve etmek, hatta uzun vade rezerve etmeye yönelik olan ticari anlayışın kendisidir. Kalem değişmeden, mürekkep değişmeden, imzayı atan değişmeden bu mantığın değişmeyeceği de açıkça ortadadır.”
“İKTİDARIN BOŞVERMİŞLİĞİ SAĞLIĞI DOĞRUDAN TEHDİT ETMEKTEDİR”
“Yurttaşlarımızın yaşadıkları yerlere en yakın noktada düzenli sağlık kontrolü ve erken tanı testleri yaptırabilmelerini temin etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Ücretsiz periyodik aşılamaların gerçekleşme oranının derhal artmak zorunda olduğunu, bununla ilgili acil durum planı ilan edilmesi gerektiğinin farkındayız. Ancak iktidarın sorun çözen değil, bu sorunları derinleştiren politikalarını maalesef takip ediyoruz. 2023 yılında kızamık ve verem gibi pek çok aşının zamanında tedariği yapılmadığı için aşılama hizmetlerinde büyük aksaklıklar yaşandı. Temmuz 2024’te Sağlık Bakanlığı’nın aşı deposundan, beşli karma, kızamık, kızamıkçık, kaba kulak, Hepatit A, Hepatit B, su çiçeği ve anti serumlarla ilgili dağıtımın yapılmadığını endişe ile takip ettik. Öte yandan 2024 tedavi edici sağlık programı için ayrılan bütçenin yüzde 11’inden fazlası biraz önce bahsettiğim şehir hastanelerinin kira bedellerini karşılamak üzere ödendi. Bu rakam 57,5 milyar liradır. ‘Milletin cebinden kuruş çıkmayacak’ denilen hastanelerin kullanım bedeli için bütçeden bu yıl dahil 2026 yılı sonuna kadar 3 yılda toplam 186 milyar lira ödenecektir. Hiçbir konuda işini ciddiye almayan ve artık bugünkü süreci, ‘Bakalım, bugünler de geçecek, bu krizi atlatacağımıza inanırsak her sorunun çözüleceğine inanacaklar’ diyen iktidarın boş vermişliği, sağlığı doğrudan tehdit etmektedir.”
“HALKIN İKTİDARI KURULDUĞUNDA SORUNLAR KÖKÜNDEN ÇÖZÜLECEKTİR”
“Biraz önce bahsettiğim randevu çilesinde 1,5 yıl sonrasına verilen bir ameliyatının hastanın ölümünden altı ay sonra evine telefon açılarak ameliyata davet edildiği, o trajik, o ailesi kadar hepimizi kahreden sembol olay ortadadır. Bugün hastanelerde endoskopi için bir yıl sonrasına gün verilmesi normalleşmiş, günü veren utanmaktadır, alan şaşırmaktadır ama bu sistemi kuranlar bu meseleye müdahale edememektedirler. Çünkü yarattıkları sorun tamamen yapısal bir meseledir. O hastaneyi güya bedava yapacağız diye verdikleri taahhütler, o taahhütleri alanların bugünkü hesapları üzerinden masaya döküldüğünde daha fazla cihaz koymak, daha fazla eleman çalıştırmak ki cihazla elemanın aynı şartname ve taahhütnamede olması kadar hem onur kırıcı, kabul edilemez bir mesele bu ülkede yaşatılmaktadır. Kurtarmadığı için randevular bir yıl sonrasına verilmektedir. Ve eğer bu meseleye temelden ‘Vazgeçtik kardeşim, iptal ettik kardeşim, borcu TL’ye çevirdik, borç bizimdir kardeşim ama hastaneler bu milletindir’ demeden bu sorun çözülmeyecektir. Bu iktidar bu sorunu çözemeyecektir. Önümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin iktidarında gerçek anlamda halkın iktidarı kurulduğunda bu sorunlar kökünden çözülecektir. Hastaneler milletin, hizmet etme görevi devletin. Onuru ile yaşama hakkı da bu milletindir.”
“SAĞLIK POLİTİKALARINI BU SALONUN ORTAK AKLI YÖNETECEK”
“Tüm bunların ışığında şunu ifade etmek isterim ki, biz bu salona kendileri için daha onurlu mesleki gelecekler, daha iyi sosyal haklar, daha iyi ekonomik koşullar vaat ediyor muyuz? Vaat etmezsek yanlış yaparız ama ne bu toplantının konusu odur, ne bu salonun öncelikli beklentisi budur. Bu olmalıdır, zaten süreç içinde olacaktır. Biz bu salona, bu enkazı birlikte kaldırmayı, yerine doğrusunu birlikte inşa etmeyi, her bir meslek örgütünün, her bir sağlık emekçisinin bu sisteme nasıl içlerindeki meslek sevgisiyle ve bu ülkeye duydukları bağlılıkla katkı sağlamak istediklerini gördüğümüzü, onların kurumsal birikimlerinden ve kişisel heyecanlarından yararlanarak, sıkıntıların en önceliklisi olan bu problemi nasıl birlikte çözeceğimizi konuşmak istiyoruz. Geleceğe yönelik olarak Sayın Şahbaz’ın ifade ettiği program kurultayının başlangıcını yaptık. Sekiz ay sonra bir belge çıkacak. Biz geçtiğimiz günlerde tüzüğümüzü demokratikleştirerek, partiyi nasıl yöneteceğimizde tam bir mutabakat sağladık. Sekiz ay sonra ülkeyi nasıl yöneteceğimizde tam bir mutabakat sağlayıp ondan sonra seçimlere gitmeye, iktidarı devralmaya hazırlanıyoruz. O mutabakatın sağlık kısmında bu salonun tam mutabakatı, benim en önemsediğim noktadır. Oraya A’dan Z’ye meseleye nasıl baktığımızı en doğru perspektifle tarif etmeli, bu salonun mutabakatını almalı ve temel taahhüdümüzü o günden koymalıyız. İktidar olduğumuzda Türkiye’nin sağlık politikalarını bu salonun ortak aklı yönetecek.”
“SAATİN VİDASINDAN GELİYORSAK, O VİDADA EMEKÇİLERİNİN DAYANIŞMASI VAR”
“Ben bu kürsüye Meclis kürsüsünden geldim. O kürsüye, Türk Eczacıları Birliği’nin kürsüsünden gittim. O kürsüye Manisa Eczacı Odası’nın kürsüsünden gittim. Oraya mahallemde, bulunduğum semtte eczacıların mahalle temsilcisi olarak başladım. Saatin vidasından geliyorsak, o vidada sağlık emekçilerinin emeği, dayanışması, katkısı vardır. Onların aklına inanıp, onlara güvenerek attığım her adımda doğruları hep birlikte yapmamız vardır. Bundan sonra atılacak her adımda sağlık politikaları ile ilgili aynı yolu takip etmenin, aynı güvenli yol yürüyüşüyle bu ülkenin en doğru noktaya, sağlık politikaları açısından ulaşmasını sağlayacağına inancım tamdır. Devam eden süreçte bugüne rahmetli Sinan Ateş’in, o bütün Türkiye’nin gündeminde olan davası oldu. Kızlarına sözüm var. O davayı Sincan’da takip edeceğim.
Alman Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı ve bütün Yönetim Kurulu, Cumhuriyet Halk Partisi ile bir protokol imzalamak üzere Ankara’ya geliyorlar, Ankara ziyaretleri var. Anıtkabir ziyaretlerini birlikte yapmak istediler. Biz de çok büyük bir memnuniyet duyduk Almanya’nın iktidar partisiyle, Türkiye’nin birinci partisinin kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e birlikte ziyaret yapmasını talep etmelerinden. O yüzden programımdaki sıkışıklıktan, bu toplantıya beklediğim, umut ettiğim, arzu ettiğim kadar zaman ayıramamaktan dolayı büyük üzüntü duyuyorum. Son seçilen Sayın Azap olmak üzere tüm sağlık ve meslek örgütlerinin seçilmiş çok değerli yöneticilerini saygı ile selamlıyorum. Bundan sonra güzel günlerde, en önemlisi sağlıklı günlerde hep birlikte olmak ümidi ile hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun.”