İnsanlara güvenmek zorunda olmak, zorunda olarak yaşamak o kadar kötü ki. Eskiden insanlar birbirlerine gözleri kapalı güvenirmiş bilirlermiş ki konu her ne olursa olsun hayal kırıklığına asla uğramayacaklarını.
Kendileri emin oldukları kadar bilirlermiş, dünya gelişirken insanların duyguları, inançları küçülüyor sanki, amaçlar başka; istekler başka düşünceler başka hale gelmiş, kimsenin kimseye tahammülü kalmamış, ne zaman eskittik ne zaman yitirdik bazı anlamların kalbe dokunduğu zamanları? Ne zaman bir kelimenin insanı yıkıp geçebileceğini düşünmeden hareket eder olduk? Bunca ziyan olmak niye?
Güven, güvenmek demiştim ya hani, onca yolun ardından uçsuz bucaksız sonsuz deniz gibidir güven, belki de güvenmenin bir diğer adıdır inanmak. Biz inanmayı da yitirmişiz heybemizde, o yüzdendir, çekinmeler, korkulu yaklaşımlar; oysa eskiden ne güzelmiş kapıyı ardına kadar açık bıraksan da kimsenin izinsiz evine girmeyeceğini bilmekmiş o sonsuz bucaksız güvenmek. Ne oldu da bu kadar hayal kırıklığına yolumuz düşer oldu bizim? Ne oldu da bunca hüzne savruluşumuz?
Eskiden insanlar birbirlerinin gözlerine bakarak anlaşırmış, saygı ve merhamet dikiliymiş gönüllerinde.
Kim bilir belki de merhameti tükettik kalplerimiz de, şimdilerde yolda bir taş görülse acaba taşa takılıp sarsıldığımı mı görmek istiyorlar diye düşünür durur hale geldik. Neydi bizi alıkoyan?
Aşkların dahi şu zamanda belki bu sefer mutlu olurumla başlayıp artık beni sevmiyorlar bitişleri. Dostlukların pamuk ipliğine bağlı olduğu. Akrabaların dedikodu yaptığı zamanlara hangi ara geldik?
Güvenmek demiştim hani çok büyük bir çizgi. Fazla güvenirsen kendini, az güvenirsen kalbini kaybedersin.. Şu zamanda ikisinin arasında kaybolup gidiyor insan oğlu, dedim ya konuşmak kadar kolay susmak zor.