Güneşin batmadığı topraklar veya güneşin batmadığı imparatorluk: Nasıl olur da güneş batmaz. Nasıl olur da güneşin batmadığı bir yer bulunabilir. Oradaki insanlar hep gündüzü mü yaşar yoksa.
İngiltere; sömürü dünyasının bir numaralı ismi. Güneşin batmadığı imparatorluk sözünün muhatabı. Belki bu söz kulağa hoş gelebilir. Belki bu söz ahım şahım bir söz olabilir. Ama gelin sizin ile buzdağının diğer kısmına bakalım.
İngiltere şuan sahip olduğu maddi gücünün büyük bir kısmını, zamanında sömürgesi altındaki ülkelerden kazanmıştır. Ve dolaylı yoldan şuan bile kazanmaya devam etmektedir. Sömürdüğü çoğu ülke Afrika ülkesidir. İngiltere misyonerlik faaliyetleri adı altında onlarca Afrika ülkesine gitti. Ama onlara kan ve göz yaşından başka hiç bir şey vermedi.
Nitekim 1894-1978 yılları arasında yaşamış olan Kenya kurucu devlet başkanı Jama Kenyatta içi acı dolu kelimelerden oluşan şu sözü söylüyor. “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil onların elinde topraklarımız vardı.” Onlarca iç savaş çıkarttılar. Aynı kandan olan insanları birbirlerine düşman ettiler. Onlar birbirleriyle savaşırken beyaz tenli medeni insanlar kendilerinin yüzü gibi parlayan elmas peşindeydiler. Onlarca elmas madeni açtılar. Kendi topraklarında elmas madeninde beyaz tenliler tarafından bir köle gibi çalıştırıldılar.
Bu olay yıllarca devam etti. İngiltere sayısız toprakta, sayısız denizaşırı ülkede sömürge imparatorluğu kurdu. Kendilerinin medeni, sömürdüğü ülkelerin ise barbar olduğunu savundu. Ama sadece sömürdüğü ülkede kalmıyordu be medeniyet abidesi!
Amerika kıtası keşfedilmiş, İngiliz kolonileri çoktan kurulmuştu. Rahatlarına düşkünlerdi tabi. Sömürgesi altındaki Afrika ülkelerinden deyim yerindeyse her gün bir gemi kalkıyordu. İçlerinde sayısız Afrikalı köle. Sırf tenleri siyah diye insan yerine konulmuyorlardı. Kalkan gemilere balık istifi gibi diziliyordu insanlar. Aylarca sürecek azap dolu bir yolculuk başlıyordu.
Gemi Amerika kıtasına geldiğinde, gemiye binenler maalesef bindikleri sayı ile inmiyorlardı, inemiyorlardı. (Biz maalesef dedik ama belki kendileri için bu yol bir kurtuluş yoluydu.) Havasızlıktan bazıları yolda ölüyorlardı. Ama aynı gemide sağ olanlar ile beraber kalıyorlardı. Düşünebiliyor musunuz yaşanan vahşeti? Kendilerine medeni diyen beyaz tenli insanların yaşattığı vahşeti düşünebiliyor musunuz?
Temizlik desen zaten imkansız öyle bir ortamda. Afedersiniz insanlar aylarca kendi pislikleri içinde oturdular, uyudular, bir şeyler yediler. (Tabi öyle vahşet dolu bir ortamda yiyecek bir şey bulabildiyseler.) Hiç bir yerde okumadım, duymadım ama belki de o vahşetin sahipleri, o vahşeti yaşatanlar, o mazlum insanlara kendi arkadaşlarının, kendi vatandaşlarının ölen etlerini yemek zorunda bırakmışlardır.
İşte bu yüzden güneşin batmadığı imparatorluk denir İngiltere’ye. “Sömürge İmparatorluğu.”