Resim sanatında kendi üslubunu yakalayabilmiş nadir ressamlardan Gülay Yüksel, gönül verdiği eserlerine ve sanata dair sorularımızı yanıtladı.
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı?
Ben çok küçükken evimize ‘Hayat Mecmuası’ girerdi. Her yeni bir mecmuada dünyaca ünlü ressamların eserleri ile karşılaşırdım. Sanat ile ilk tanışmam böyle gerçekleşmişti. Daha sonra üniversite hayatına geçtiğimde pek çok bölüme yetebilecek puan kazanmama rağmen inatla resim bölümünü istedim, resme olan yeteneğim çocukluğumdan beri vardı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Öğretmenliği Bölümü’nü üçüncülükle kazandım. Oradaki atölyelerde üç yıl boyunca dolu dolu çalıştık. Akabinde Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde yüksek lisansımı tamamlayarak uzun yıllar hem öğretmenliği, hem de resim yapmayı birlikte yürüttüm.
Bu yıl sanatla geçirdiğim 50’nci yılım. 50 yıl içerisinde 50’den fazla kişisel sergim oldu, yüzlerce karma sergiye ve birçok uluslararası sempozyuma katıldım. Ayrıca pek çok önemli müzede resimlerim yer alıyor. Şuan ise evimin bir köşesinde oluşturduğum atölyemde çalışmalarımı keyifle sürdürüyorum.
Resim yaparken nelerden ilham alıyorsunuz?
Aslında yaşamın kendisinden ilham alıyorum. Kadınların, çok özgürmüş gibi görünseler bile aslında istedikleri hayatı yaşayamadıklarını düşünüyorum. Bu nedenle resimlerimin bazılarında kadınların üzerine bantlar ile demirler çiziyorum. Sanki gerçek hayatta da görünmez demirler ile kısıtlanmışlar gibi..
Türkiye’de çoğu kadın maalesef sosyal yaşamında kısıtlanıyor. Kadın her şeyden önde ‘kadın’dır. Hem eş, hem anne, hem meslek sahibi bir birey olmaktan önce ‘kadın’ olmanın sorumluluklarını yaşayan bir varlıktır. Kadınlarımız, toplumumuzda erkeğe göre ne yazık ki daha zor koşulları yaşıyor. Bu durum sanat dünyasında da böyle.. Türkiye’de zaten sanat yapmak kolay bir iş değilken, bunu bir de kadın olarak yapmak artı bir zorluk demektir. Dolayısıyla tüm bunları resimlerimde vurgulamaya çalışıyorum.
Ressam olabilmek için yetenek şart mı? Yoksa Barringyon Baber’in dediği gibi; “Resim konusunda deneyimi ne olursa olsun herkes resim yapabilir” mi?
Tekniğini öğrendikten sonra herkes resim yapabilir, ama herkes sanatçı olamaz. Ressam, karşında duran bir vazoyu birebir çizebilir, ama sanatçı o vazonun dışına çıkarak kendi yorumunu katan kişidir. Herkesin ruhu sanata yatkın olmayabiliyor, bu nedenle herkes de sanatçı olamıyor. Bugün resim yapan binlerce insan var, ancak içlerinden kimlerin sanatçı olduğunu zaman gösterir. Burada önemli olan kendine özgü olan bir şeyler üretebilmektir.
Geçmişten günümüze sanat anlayışında ne gibi değişikler oldu?
Teknolojiyle birlikte sanat anlayışında devrimsel değişiklikler yaşandı. Örneğin; geçmişe baktığımız zaman Rönesans öncesi döneminde çok fazla koşullandırılmış bir sanat varken, Rönesans döneminde hümanizm ile birlikte edebiyata, müziğe heykele yönelen bir sanat anlayışı oluştu. Ardından empresyonizm, ekspresyonizm, kübizm, modern sanat derken sanat anlayışı da çeşitlenerek evrimleşti. Günümüzün sanat anlayışına baktığımızda ise tüm bunlardan alıntılar olduğunu görüyoruz. Ayrıca dijital sanat da günümüzde yaygınlaşan bir dal oldu. Ancak dijital sanatın verilmek istenen duyguyu yansıttığını düşünmüyorum.
Son olarak sanat yolunda yürümek isteyen gençlere hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Sanatla ilgilenmeyi gerçekten isteyen gençlere, doğru yerden eğitim almalarını ve özgün olmalarını önerebilirim. Günümüzde gençler internetten dünyanın her yerindeki sanatçıların resimlerini görme şansına sahipler. Bu durum bir yerde avantajken, bir yerde de dezavantaja dönüşebiliyor. Birbirine çok benzeyen tarzlarda resimler, teknikler çoğalmış durumda. Gençlerimiz diğer ressamlardan etkilenerek, kendine özgü olmayı öğrenemiyor. Esinlenebilirler, ancak etkilenmemektir önemli olan..