Bundan 8 yıl önce çevreci gençlerin Taksim Gezi Parkının yıkılmaması için başlattığı barışçıl direniş Gezi’nin Yıldönümünde.
Zamanında bende Gezi parkına gitmiş ve orada gözlemlerde bulunmuştum. Sizlerle 2013 yılındaki Gezi Parkı izlenimlerimi paylaşıyorum.
SOKAK-MEYDAN-PARK KÜLTÜRÜNE KARŞI AVM KÜLTÜRÜ
Son bir iki hafta içerisinde Gezi Parkı nedeniyle Yurt dışındaki ülkeler ile Türkiye deki AVM sayılarının karşılaştırmaları gündemde. Oranladığımız zaman Türkiye de ki AVM’lerin sayısının görece olarak çok fazla olduğu ortaya çıkıyor.
Ülkemizde AVM’ler bir sosyalleşme mekanı olarak görülmekte. Gidildiğinde hiçbir alışveriş yapılmayacak olunsa bile içerİsinde gezme, vakit geçirme mekanları olarak kanıksanmıştır ve bu doğrultuda kullanılmaktadır. Bunun sosyalleşme adına ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Avrupa da bize nazaran daha gelişmiş olan sokak- meydan kültürü mevcuttur. İnsanlar muhabbetlerini, paylaşımlarını sosyalleşmelerini parklarda, sokaklarda, meydanlarda gerçekleştirirler. Buda neden Yabancı ülkelerdeki AVM sayısının Türkiye’ye oranla çok düşük olduğunu açıklıyor.
Aslında baktığımızda şehirlerimizi betonlaştırarak hem yeşili ve yaşam alanlarını azaltıyoruz hem de sağlıklı sosyalleşmenin ve sağlıklı toplum yapısının önünü tıkıyoruz.
Gezi parkındaki bir araya gelen doğa sever insanların son derece medeni şekilde başlatmış olduğu seslerini duyurma çabası, kendilerine uygulatılan orantısız güç neticesinde Ülke çapında tepkilere, protestolara yol açtı ve yer yer istenmeyen olaylara neden oldu. Bugün gelinen noktada toplum tarafından ortaya konan ortak irade neticesinde Gezi Parkı, şu an için insanların bir araya geldiği, herkesin bir birini dinlediği, fikirleri farklı bile olsa saygı gösterdiği kamusal bir alana dönüştü. Ben geçen hafta sonu oradaydım, ortamda bulundum, gözlemledim.
GEZİ PARKINDA NE VAR?
Gezi parkında gerçekten muhteşem bir ortam var. Doğayı seven, fikirlerini özgürce ifade etmek isteyen, birbirlerinin görüşlerini dinlemesini bilen, paylaşmayı seven bir gençlik var. Gezi parkında para, çarpım tablosundaki sıfırı temsil ediyor. Oradaki yem yeşil ağaçların altındaki hava hoşgörü ve yardımseverlik kokuyor. Mizah derseniz en son bıraktığımda Everest’in zirvesini zorluyordu!
Gezide müzik var, sahneden parka yayılan şarkılara çırpılan binlerce elin bir birine vuran avuçlarından çıkan sesler eşlik ediyor..
Gezide müze var, birkaç ağacı korumak için biber gazının içine dalan, kendini tomanın önüne atan insanların yaşadıklarından fotoğraflar var, anılar var.. Gezide bostan var, gezi bostanı. Burada ekinler baş vermeye başlamış bile.. Tıpkı filizlenmeye başlayan pırıl pırıl yeni jenerasyon Türk gençliği gibi. İşte bu tecrübe ettiğim olağanüstü güzellikteki gezi atmosferini yaratan gençlik, ki yeni yeni filizlenirken bunu ortaya koyabiliyorlarsa büyüyüp ağaca dönüştüklerinde yaratabilecekleri mucizeler açıkçası beni çok ama çok heyecanlandırıyor.
Buradaki gençlik “neden” sorusunu sorabiliyor. Kalıplara bağlı kalmıyor. Araştırıyor en önemlisi doğruyla yanlışı birbirinden ayırabiliyor. Kandırılması mümkün değil. Tertemiz kalpleri ve güzel fikirleriyle Geziyi ve umutları adeta güneş gibi aydınlatıyorlar. Gezide edebiyat var, İstanbul’un dört bir yanından gelen geziye destek veren ziyaretçiler kitaplarını burada oluşturulan Gezi kitaplığına bırakıyorlar. Gençler çadırlarında kitap okuyor, okuduklarını değiş tokuş ediyor. Gezide, resim var. Süper yaratıcıklarıyla ortaya koydukları karikatürlerden oluşan bir açık hava resim sergisi var! Gezide sinema var, akşamları kurulan sinema sistemiyle filmler izleniyor, neşe kahkaha hiç eksik olmuyor.
Gezide tiyatro var, dekorunun toprak, çim, yemyeşil ağaçların oluşturduğu, oyuncularının kendilerini harikulade ifade eden gençlerin olduğu bir açık hava sahnesi. Gezide mimari var, o doğa aşkına sahip gençler günlerdir yaşamlarını sürdürdükleri çadırlardan adeta bir köy oluşturulmuş durumdalar. Anlayacağınız Gezide sanat var, hayat var.
Gezide Çarşı var. Market var, eczane var, revir var, pastane var, kafeterya var, buradaki güzel insanların ihtiyaçlarını karşıladıkları.
Ama dedik ya en başta burada para pul, kibir ise çul… “Gezide para geçmez” yazısı tezgahların üzerinde. Geziyi İstanbul sahipleniyor. Şehrin dört bir tarafından gelen insanlar temel gereksinim malzemeleri, yiyecek içecek kitap getirip bırakıyorlar. Buradaki insanlarla konuşup destek oluyorlar. Ünlüsü-ünsüzü, genci-yaşlısı, patronu-çalışanı, kartalı-kanaryası-aslanı herkes ama herkes gezide birlik içerİsinde. Doğayı, fikrini özgürce ifade edebilmeyi, hayatını özgürce yaşayabilmeyi gönülden destekliyorlar. Gezide spor yapanlar var, yoga yapanlar var, koşanlar var, thai-chi yapanlar var, piknik var oyun var eğlence var. Ha bide gezide mini mini minikler var. Orada kurulmuş “Çocuk Gezim Atölyesi” var. Oraya ağabeylerine ablalarına desteğe gelen miniklerin harika vakit geçirdikleri, resimler yaptıkları bir atölye. Yani Gezide anlayacağınız umut ve mutluluk var.
SADECE 3-5 AĞAÇ MESELESİ Mİ?
Şuan Gezi parkında yaşanan güzellikler neyse, Polis Gezi parkına müdahale etmeden öncede aynı güzellikler yaşanıyordu.. Buradaki insanlar medeni bir şekilde festival ortamında seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Sabaha karşı uyuyan insanlara biber gazı sıktırılmasını, çadırlarının tarumar ettirilip adeta dayak attırılarak parktan kovdurulmalarını ben herkesin vicdanına bırakıyorum.
Polisimiz de belki günlük yaşamda sokakta karşılaşsa tebessüm edip muhabbet edeceği insanlara biber gazıyla müdahalede bulunurken gönüllü değildi. Bu uygulatılan orantısız güçten sonra gelişen süreçte bir takım üzücü olaylar meydana geldi.
Tüm yurda yayılan ve destek bulan bu tepkinin çıkış noktası, birkaç ağaç gibi gözükse de aslında pek çok şeyin birikimi sonucundaki bir dışa vurumdu. Ağaç konusu ise taşma seviyesine gelmiş bardaktaki suya düşen son damlaydı. Bu toplumsal tepkiyi sadece birkaç ağaç meselesine indirgeyerek yorumlamak ne kadar yanlışsa, sokağa dökülen yüz binleri ve yurdun genelinde sesini yükselten milyonları kulak ardı etmenin de o kadar hatalı olacağını düşünüyorum. Gezi parkında bu muhteşem atmosferi yaratan gençlerin başarabildiği gibi, sağ duyunun yaşandığı, anlayışın, paylaşımın olduğu, bir birini dinleyen ve fikirlerine saygı gösteren bir anlayışın olduğu günler yaşamamızı diliyorum.