Semada Yanan Ay isimli kitabını geçtiğimiz günlerde yayımlayan sınıf öğretmeni adayı Sefa Çatal ile yazarlık ve akademik etkinlikleri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Öncelikle merhaba. Ben Sefa Çatal. 21 Ağustos 2000 yılında Antalya’da dünyaya geldim. İlk ve ortaokul eğitimi Süleyman Demirel Ortaokulunda, lise eğitimini ise Metin Nuran Çakallıklı Anadolu Lisesinde tamamladım. Lise hayatımın ilk zamanları birkaç lise değiştirmekle beraber şube değiştirmelerim de çok oldu. Üniversite olarak ise ikametime yakınlığından dolayı Akdeniz Üniversitesi, çocuklar ile olan güçlü iletişimimden ötürü sınıf öğretmenliğini bölümünü tercih ettim. Aktif olarak bölümümün son sınıfındayım. Dolu dolu bir üniversite yaşantısı geçirmekteyim.
Yazma merakınız ne zaman başladı?
Lise ikinci sınıfta dinlediğim şarkılar etkisiyle ufak tefek kafiyeli cümleler yazmaktaydım. Zamanla defterlerimin son sayfaları bu kafiyeli cümleler ile doldu. Zamanla cümleleri birbirleri ile ilişkilendirerek daha uzun kafiyeli cümleler kurmaya başladım. Tüm bunlar yaşanırken daha geçmişe, küçüklüğüme dayanan iyi bir okuyucu olma etmenim mevcuttu. Okumalarımın desteği ile ufak şiirler yazmaya başladıktan sonra lise üçüncü sınıfın sonunda bir defter dolusu şiirim bulunmaktaydı.
Şüphesiz şiir yazmak için olabilecek en harika zaman dilimi lise zamanlarıdır zaten. Lise son sınıfımda şiirden hafif uzaklaşıp birbirinde kopuk durum hikayeleri yazmaktaydım. Durum hikayesi demek ne kadar doğru bilinmez ancak kesin olan şu ki yazdıklarım başkası adına yazılmış günlüklere benzemekteydiler. Bu yazıları da şiirde olduğu gibi birleştirmeye başladım ve gerçekten hikaye diyebileceğimiz yazılarım oluşmaya başladı. Araya sınav döneminin girmesiyle bir süre yazmaya ara verdim. Üniversitede tekrar yazmaya başladığımda yazdıklarım daha organizeydi ve baskıya yönelikti.
Şiir, öykü, deneme, roman ve makale gibi türlerde yazma çalışmalarım bu dönemde başladı. Muzdarip dergisi ile yöneldiğim tarih konulu makale yazarlığım ise İlber Ortaylı’nın da yazarlık yaptığı Histodia’ya kabulüm akabinde perçinlendi. Yazmaya başlamam ve yazdığım türleri çeşitlendirmem arasındaki uzun zamanın sebebi ise herhangi bir okura sahip olmamam. Lise dönemindeki birkaç okur dışında okurum olmadığı için kendimi geliştirmem ve çeşitlendirmem zaman aldı.
Sosyal yardım etkinlikleri, basın yayın gibi alanlardaki etkinliğinizi neye borçlusunuz?
Fedakarlık. İnsan içerisindeki manevi açlığı doyurmadığı sürece diğer hususlardan zevk almakta güçlük çekiyor. Hal böyle olunca gençliğin baharında yaptıklarımdan zevk almak için bu maneviyatı var etmeyi üniversitenin ilk zamanları kendime şart bellemiştim.
Bu amaç doğrultusunda üniversitenin ilk zamanları öğrenci kulüpleri tanıtım günlerinde tanıştığım Akdeniz Basın ve Yayın topluluğu manevi varlığın ve geniş alanlardaki etkinliğimin var olmasını sağladı. Gerek köy okullarına yapılan yardımları olsun gerek üniversitemizin edebiyat dergisi olan Muzdarip Dergisi’ndeki editörlüğüm ile yazarlığım olsun bana birçok alanda aracı oldu. Aynı zamanda üniversitedeki son yılımda Akdeniz Basın ve Yayın topluluğu başkanlığı yapma şansını da bana tanıdı.
Baştaki fedakarlık dememin sebebi ise üniversite hayatımı zevki sefaya ayırmaktansa fedakarlık edip Sefa’ya ayırdım ve bugün geriye baktığımda birçok etkinlik gerçekleştirmiş birçok insanın hayatına dokunmuş birisi olduğum verimli zamanlar görebiliyorum. Hal böyle olunca üniversite zamanlarındaki aktifliğim var oldu.
Ülkemizde yeni ve genç yazarlara çok az şans veriliyor. Kitabınızı yayımlama süreciniz nasıl gelişti? İlk kitabınızı ne zaman yayımladınız?
Kitabımın yayınlanmasını istediğime karar vermemin ardından kitap basımı piyasasında bir araştırma yaptım. Gördüğüm manzara beni çok üzdü. Çoğu yayınevi insanların fikirlerini kitaplaştırmak için para talep etmekteydi. O dönemde ortaya çıkan fikirlerimin para ile bastırılmaması mottosu benimle bir ömür birlikte olacak.
Durumu gördükten sonra basit düzeyde kapak tasarım, mizanpaj konularında kendimi geliştirmeye başladım. Kısa bir vakit sonra kendi kitabımın tüm tasarımlarını bir arkadaşımın da yardımıyla gerçekleştirebilecek yetkinliğe ulaştım. Şu an satışta olan iki kitabım da bu yetkinliğin eseridir. Baştan sonra tüm tasarımları bize aittir. İlk kitabım 15 Haziran 2020 tarihinde piyasaya sürülen Öykü Derlemeleri kitabıdır. İçerisinde pandemi sürecinde yazdığım ve geçmişte parça parça yazıp bıraktığım öykülerden oluşmaktadır.
Ulaştığı çevre itibariyle bana çok güzel dönütler sağlamış bir kitaptır. Pandeminin insanları eve hapsetmesi ve ortaya çıkan boş zamanların etkisiyle insanların kendilerini geliştirmeye yönelerek kitap okuma aktivitesi gerçekleştirmelerinden nasiplenerek güzel bir okur sayısına ulaşmıştım. Bu okunma ve dönütler yazma iştahımı arttırarak birçok kitap dosyasını şahsi envanterime eklememi sağladı.
Geçtiğimiz günlerde çıkardığınız Semada Yanan Ay isimli kitabınızın yazma ve yayım süreci hakkında neler söylemek istersiniz?
Semada Yanan Ay roman tarzında yayımlamış olduğum ilk kitabım. İlk kitabım olan Öykü Derlemeleri tür olarak öykü türündeydi. Şahsen yazarken çok keyif aldığım bir kitaptı. Gerek konu olsun gerek yazım süreci olsun benim için önemli bir süreçti. İlk kitabımın verdiği motivasyon ile yazım süreci kısa sürmüştü.
Kapak ve mizanpaj tasarımında arkadaşım ile yoğun mesailer harcadık. Yayın evi seçmek kitap yazmak kadar önemli. Uzun uzun araştırmalarım sonucunda projesini beğendiğim bir yayınevi ile anlaştım. Yoğun mailleşmeler sonucunda fikirlerimi para vermeden bastırma mottoma da bağlı kalarak yayın sürecini tamamladık. Beklemediğim durum kitap çıkarım sürecinde değil kitap çıktıktan sona karşıma çıktı.
İlk kitaptan kalan deneyimlerim sonucunda yayılma beklentim daha fazlaydı fakat pandeminin azalmasıyla beraber insanlar kişisel gelişimi rafa kaldırdı. Beklentimin altındaki bu okur sayısının zaman ile artacağı kanaatindeyim. Keza kendi fikirlerimden oluşması dışında kitabımın konusunun evrensel değerler barındırdığını düşünüyorum. Çocuklar başları okşanınca sevilir ve unutulmamalıdır ki kitaplar da çocuktur.
Akademik yayına katkı süreciniz nasıl oldu?
Her zaman yazdığım yazıların değerinin anlaşılmasını isterim. Bu yüzden bu değerin tescillenmesi bir dönem yegane isteğimdi. İsteğimi gidermek amacıyla çıktığım yolda yaklaşık altı ila sekiz aylık bir araştırma sürecinden sonra “Cehennemin Yeraltında Bulunması ve Yer Altı Tanrılarının Şeytan ile Özdeşleştirilmesi İbaresine Mitolojik Bakış” adlı makalemi tamamlamayı başardım. Lakin hem alanım olan bir konu olmaması hem de çevremde bana yol gösterecek bir tanıdığımın olmaması sebebiyle uzunca bir süre kenarda bekledi.
Makalemin kenarda beklediği süreçte birçok akademik dergiye makalemi gönderdim ki reddedilmesini umarak bunu yaptım. Her reddedildiğinde verilen geri dönütler makalemin gelişimi için bana çok fayda sağlamaktaydı. Bir reddediliş iki reddediliş derken makalem eksiklerini tamamladı ve kabul edilebilir bir hal aldı. En azından ben öyle düşünüyorum ancak statüm itibari ile birçok dergi makaleme son safhada ret cevabı verdi.
Onlara hak veriyordum sonuçta eğitim fakültesinde bir lisans öğrencisinin çok başka bir alanda yetkinliğini iddia edip makale yayını yapması beklendik bir durum değil. Bu önyargıyı bana uygulamayan Ankara Bilim Üniversitesi’nin Akademik Açı dergisi makalemi kabul etme kararı aldı. Ve bugün makalem yayınlandığı sayı içerisindeki birçok saygın akademisyen arasında yerini aldı. İnanır mısınız yayınlandığı sayıda en çok görüntülenen ve indirilen makalelerden birisi. Makalem ile gurur duyuyorum ve yakın zamanda ona kardeşler vermeyi temenni ediyorum.
Okumayı sevdiğiniz ve önerdiğiniz yazarlar kimlerdir?
En’ler hususunda her zaman ikirciklenmede kaldığımdan başarılı olamamışımdır. Yine de okumanın ön şartı olarak ele geçen ve değeri kanıtlanmış her kitap okunmalıdır. Dünya üzerinde bulunduğumuz sürenin bir daha geri gelmeyeceğini göz önünde bulundurarak okuma alanımızı kısıtlandırmamalıyız.
Kitapların rengi, dili, ırkı yoktur. Edebiyat herkes içindir. Benim başlıca okumaktan hoşlandığım yazarlar ise başta Haldun Taner, Yaşar Kemal, Cemil Meriç olmak üzere Umberto Eco, Dostoyevski, Thomas Mann, Gabriel Garcia Marquez ve Jhon Steinbeck önerebileceğim yüzlerce yazardan başlıcalarıdır.
Sizin gibi genç yazarlara buradan neler tavsiye edersiniz?
Başlıca önerim çevre faktörü ile etkilerini olabildiğince saydam tutmaları. Anlam açısından biraz yoğun oldu. Kısaca açıklamak gerekirse toplumun ne kadar içerisinde olsalar da kendilerini soyutlayabilmeliler. Toplum edebiyatın kaynaklarından en gür akanıdır. Bu gürlük kimi zaman yaratıcılığı beslerken kimi zaman insanı yıpratmayı seçer ki ne zaman neyi seçeceği belli olmaz.
Bu ikirciklik arasında yorulmamak bir yazar için en önemli maddelerden birisidir. Toplumun desteğini gördüğü zamanlarda nasıl şahlanmaması gerekiyorsa bir yazarın yergisini gördüğünde de bir o kadar ortadan kaybolmamalıdır. Saydamlık işte bu yüzdendir. Ne demiş ustamız Ahmet Hamdi Tanpınar “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında.”.
Kıymetli zamanını bize ayıran genç yazar, öğretmen adayı Sefa Çatal’a çok teşekkür ediyoruz. Yazarımıza destek olmak ve nadide eserlerinden faydalanmak istiyorsanız sizde online siteler üzerinden kitaplarını temin edebilirsiniz. Şimdilik sağlıkla kalın.