Dürbünümde On Sene adlı ilk şiir kitabını geçtiğimiz ay çıkaran genç şair Yiğit İrge ile şiir üzerine ve kitabının yayım sürecine dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Öncelikle merhabalar, Yiğit İrge ben. 3 Kasım 2003 yılında Tekirdağ’ında doğdum. Cumhuriyet İlkokulu daha sonra da 50.Yıl Ortaokulu’nda eğitimimin ilk sekiz yılını bitirdim. Ortaokulumun son yılında, belli bir süre önce başlayan Güzel Sanatlar Lisesi hayalim için çalışmalara başladım.
Resim öğretmenimizin özel izniyle ortaokulumun son ayını Güzel Sanatlar Lisesi’nin atölyelerinde hazırlık çalışmalarıyla geçirdim.
Sınavda ilk ona gireceğimize inanan öğretmenlerimiz şaşkınlık içindeydi sonuçlar açıklandığında. Çünkü sınav için kayıt yapan öğrenci sayısı diğer yıllara oranla çok fazlaydı ve çizimi çok iyi olan öğrenciler vardı. Bu yüzden okula alınacak öğrenciler normalde ilk otuz içine girenler iken 2018 ‘de ilk altmış baz alınarak yapıldı. Ben otuz yedinci sıralamamla okulda öğrenci olmaya hak kazandım.
10.sınıftayken dünyayı pençesine almış koronavirüs, ikinci dönemde okulların kapanmasına, eğitime kısa süre ara verilmesine sebep olmuştu. Verilen ara sandığımızdan çok daha uzun sürdü. Benim bu sürede mesleki kaygılarım baş gösterdi ve okulu bırakıp istediğim diğer meslek için hazırlanmaya başladım. 2021 yılının eylül ayında tasdiknamemi aldım. Açık Öğretim Lisesi’ne ve dershaneye kaydımı yaptırdım. Şu an üniversite sınavına hazırlanıyorum.
Şiir yazma merakınız ne zaman başladı?
İlkokul döneminde ayda veya yılda bir iki kez kelimeleri yan yana dizip kulağa hoş gelecek ahenkleri uydurmaya başlamıştım. Hoşuma gidiyordu. Bir süre boyunca hep bir öncesinde yazdığım kafiyeyi bulmaya çalıştım. Kelimelerin sadece temel anlamını değil istendiğinde daha genişleyebileceğini ve anılarımızı bünyesinde taşıyabildiğini gördüm. Çok nadiren de olsa yazmaya başladığımda çevremde gezip “Nasıl olmuş bir okusana?” derdim. Ve güzel yazdığımı söyleyenlerin sayısı çoğaldığında katlayıp çöpe atardım.
Şiirin benim için ego tatmininden çok sanatsal şeyleri ifade etmeye başladığında anlam yüklemeye uğraşıyordum dizelere.
Söyleyemediklerimi kelimelerle fısıldaşıp, onlarla anlaşıp dörtlüğe gizliyordum. Sadece kimin için yazdıysam o anlayabilirdi. Şiir kitabımın başında dediğim gibi “Her şiirde sır vardır, okuyandan çok anlayana yazılır.”
2018 yılındaysa ilk defa aşkı tatmış sonrasındaysa ilk defa bir aşkın ayrılık acısını çekmiştim. İşte o günden sonra şiirlerimi tek tük kaydetmeye başladım. Yine kaybettim. Ve kesin olarak 2019’un Eylül ayında kendime defter alarak yazdıklarımı bir köşede saklı tuttum.
Anlayacağınız şiir merakım ilkokulda başladı. Ancak kesin olarak yazmaya lisede başladım.
İlhama inanlardan mısınız?
Elbette, inanıyorum. Bazen sokakta yürüyorum, annesinin elini tutan çocuklardan biri düşüyor. Düştüğü yer bir ağacın önü. Aklıma o an birkaç hikaye geliyor. Neyi anlatmak istiyorsam gördüğümü aktarmak istediğim biçimde şiirleştiriyorum. Bazen eski okulumun yanından geçiyorum, bahçesi gözüme takılıyor. Gezdiğim her taşı, oturduğum her bankı, elimin ve sırtımın değdiği her duvar beynimde dile geliyor. Ne yaşadıysam oralarda konuşmaya başlıyor benimle. Hemen cep telefonumu çıkartıyorum. Yazıyorum…yazıyorum.
Bazen yaşadığım olayı atamıyorum içimden. Nefretimi, kinimi, öfkemi boşaltıyorum. Öfkemden, nefretimden ve kinimden ilham alıyorum.
Arada bir şairlerin şiirlerinden esinleniyorum. Özgün mü bu şiir acaba? diye düşünüyorum sonra. Sanatta esinlenme her zaman vardır, tadı kaçmadan olmalı tabii. Sonra lezzetini kaybederim, benden kopar; diyorum.
Bir nevi hayatın kendisi ilham. Elbette tek başına yeterli değil.
Şiir yazarken neler hissediyorsunuz? Belli bir ön hazırlık süreciniz var mı?
Her an yazabilirim, ön hazırlığım yok. Bir bakmışsınız dershanemde matematik sorusu çözerken kısa süre evvel elimde olan kalem telefonla veya kağıt parçasıyla yer değiştirmiş. Ortaya anlamlı şeyler çıkmış.
Veya bir konu seçiyorum, oturuyorum yavaşça yazıyorum. Kimi zaman günler sürüyor kimi zaman on dakikada bitiyor. Ancak ne olursa olsun yazdığım şiirin konusunu ya yaşamalıyım ya da yaşamalısınız.
Gerçekleşmemiş, gerçekliği bulunmayan durumları yazamam. Evet, şiirde olmayan mahalleyi, duvarı size anlatabilirim. Anlattığım mahalle aslında kalbim, anlattığım duvar aslında söyleyeceklerimdir. Yani ya benim ya sizin taklidinizdir.
Yazdığım sıradaki hislerimi tarif etmem çok kolay değil. Kısaca anlatmaya çalışayım ama: Benden, sizden kopan parçayı öyle bir anlatmalıyım ki kendi derdimde, daha önce hayatta tattıklarınızı bulmalısınız. Uzun dizeler kullanamam hikaye yazmıyorum ama çok kısa da olmamalı. Evet, kitabımda bazı şiirler kısa dizelerden oluşuyor. Bu anlatmak istediğimin özünü bulmuşluğumdan geliyor. Başka sebepten değil.
Ülkemizde en az okunan edebiyat dalının başında şiir geliyor ve şiir kitabı çıkarmak cesaret istiyor. Sizi teşvik eden nedir?
Yazar, oyuncu, ressam… Bunlar sadece ad. Herkes sanatçı olamıyor lakin çok dikkatle okuyarak, okuduklarını inceleyerek ve denemeler yaparak yazar olabilir. Yıllarca gördüğünü tuvale, kağıda aktararak uzun yıllar sonra ressam olabilir. Veya çalışmalarına devam eden, işinin peşinden koşturan herkes iyi performanslar sergileyen bir oyuncu olabilir. Fakat herkes sanatçı olamaz. Ömrümden birazını feda edip üzerinde çalıştığınız birçok şeyi başarabilirsiniz. Ressam, gördüğünü çizmekle kalmaz renklere hayat verirse sanatçı olur. Yazar ve oyuncu da öyle.
Şairlik ise tek başına bana sanatçılığın son basamaklarındanmış gibi geliyor. Enstrümanını ustaca çalan, müzik bilgisine hakim kişi o enstrümanın virtüözüdür. Şairlik de benim için kelimelerin virtüözü demek. Ben daha ilk basamaklarındanım sonlarına doğru gitmeye çalışıyorum.
Şiir, ülkemizde edebiyat dalında ilgi görmeyen türlerinden de olsa sevdiğim işin peşinden koşturmak bana umut aşılıyor. Çıktığım merdivende attığım adımların sonundaki ışığı şimdiden görüyorum.
Eğer elli tane restoran açılıyorsa bunların birkaçı halk tarafından tutuluyor. Amacım genç yaşımda emin adımlar atarak edebiyatta tutunmaya çalışmak. Sonuç olarak sevdiğim işi yapmak için okulu bırakmış ve yeni maceralara atılmış biri olarak sanat dallarının arasında şiiri seçtiysem, sahip olmak için birçok fedakarlık yapabilirim. Beni teşvik eden şey: Sevdiğim işi yapmak.
Şiir kitabı yayınlama sürecinizi anlatır mısınız? İlk şiir kitabınız ne zaman yayınlandı?
2019 yılında kesin olarak şiirlerimi saklamaya ve kendimi geliştirmeye karar verdiğimde iki şey önemliydi: Hiçbir şairi okumamak ve kitap çıkarma düşüncesine girmemek.
Eğer şairleri okusaydım yazımım onlara benzerdi, kitap çıkarma fikriyle harekete geçseydim yazmak için yazardım. Bende kelime haznemin tükeneceğini hissedene kadar sadece yazdım. Ve tükendiğine inandığımda 130 adet şiirim vardı.
2021 yılındaysa nasıl bir şiir kitabı olsa dedim ve planımı yaptım. Önce kitabı, kendimi anlattığım yirmi sayfalık yazıyı yazdım. Sonrasındaysa şiirlerimi;
- Ruhumun Duvarları
- Seher Yeli
- Bulutların İçinden
- Gelecek 1
Adlarıyla dönemlere ayırdım. Her dönem hayatımdaki belli aylar, yıllardı.
Kitap benim için birkaç ayın ardından hala bitmemiş gibiydi. Eksiklikleri vardı ama ben yine de gençlere destek veren yayınevlerinden birisi olan Ritim Sanat Yayınları’na dosyamı yolladım, sponsor oldular ve “Ruhumun Duvarları- Dürbünümde On Sene” adıyla 26 Ocak 2022 tarihinde satışa çıktı.
Önümüzdeki yıllarda şiir yazmaya devam edecek misiniz yoksa nesir tarzı yazılar yazmaya sıcak bakıyor musunuz?
Şu an ikinci şiir kitabımla birlikte uzun süredir taslağı üzerinde çalıştığım romanımı yazmaya başladım. İtiraf ediyorum: Roman yazmak gerçekten çok zor bir şeymiş. Zaman alacak. Ancak 2023 yılına kadar bitirip aynı yayınevimle yolculuğuma devam etmek istiyorum.
İkinci şiir kitabımı incelediğimde kendimdeki gelişmeyi görüyorum. İlerlemem yıllarca ölene değin sürecek. Tek istediğim şair unvanını alacak kadar insanların kalbine dokunabilmeyi sağlamak.
Romanımda ise hayat telaşesi içinde karşılaşması mümkün görünmeyen Rüzgar ve Murat’ın hikayesini işliyorum. Bu hikayeyi işlerken dönemimizdeki “Umut” ve “Aşk” konusuna değinmeye çalışıyorum yaşım izin verdikçe. Malum çok şey yaşamadım ama çok şey yazmaya çalışıyorum. Hayatı ciddiyete alıyorum.
Son olarak sizin gibi genç şairlere neler tavsiye edersiniz?
Kader inancım güçlüdür. Sadece tesadüflere inanmam. Oturduğum yerde şiir yazmadım, yazdığım şiirleri oturduğum yerde yayınlamadım. Tek yaptığım şey uzun uğraşların ve fırsatların peşinden koşmak oldu.
İnsanları asla kafaya takmadım, çok yakın çevremin görüşleri beni ilgilendirdi hep. Yoksa Güzel Sanatlar Lisesi’ne girmem de şiir yazmam da boşa uğraştı millet için.
Beş parmağımız aynı görünümde ama nesneleri tutarken ki işlevleri farklı. Her parmağın ayrı görevi var neredeyse. “El alem” de böyle: Hepimiz insanız ama fikirlerimiz, görüşlerimiz farklı. Ve kimsenin yaşayışına ayak uyduramayız. O yüzden istediğiniz, sevdiğiniz şeyleri yapın. Hayat kısa risk alın. Yine söylüyorum yaşım genç, belki tavsiye vermem için daha çok erken ama yaptıklarımı anlatıyorum.
Dedim ya kader inancım güçlü diye. “Kaderin karışık çizgilerindeyim, istedim, uğraşıyorum. Nazım hikmetin ördüğü uzun ince yoldayım. Yürüdüm gidiyorum, Mevlana’nın sesine siper oldum. Ne olursam olayım geliyorum. “
Değerli zamanını ayırıp sorularımızı içtenlikle cevaplayan Yiğit İrge’ye teşekkür ediyor, edebiyat dünyasında başarılar diliyoruz. Dürbünümde On Sene, kitabını online sitelerden edinerek genç şaire destek olabilirsiniz. Sizlerle genç yazar ve şairleri buluşturmaya devam edeceğiz. Şimdilik sağlıkla kalın.