Kozalak ağustos ayında dalında açarken kanatlarını, döker tohumlarını yere, bu hikaye bir ağacın yüzlerce tohumundan neslini sürdürme hikayesidir.
Bir yaradılış muhtırası her şey doğar büyür olgunlaşır ve en nihayetinde süregelen soyunu devam ettirir. Reçinesi ile çepeçevre bir taş gibi olan kozalağın hikayesi Kasım da başlar. Kasımın ortalarında toplanırken dallarında aheste aheste zaman dilimi bir hayli uzundur.
Mayıs ayına kadar hatta mayısta bile toplanmaya devam eder. Sonunda toplanan kozalaklar Haziran ve Temmuz aylarında o taşlaşmış bünyelerini güneşin sıcaklığı ile çözerken yavaş yavaş içinde ki tohumlarının aralardan göründüğüne şahit olursunuz.
Kozalaklar Ağustos ayının kavuran sıcaklarında artık birer boş ve hafif kozalak olarak kalırlar. Tohumları ise kah ormanda bir fidan kah lezzetli bir irmik helvasında çam fıstığı olur. Endüstri olarak böyleyken hikaye doğada biraz daha başkadır. Kozalak ağustos ayında dalında açarken kanatlarını, döker tohumlarını yere, bu hikaye bir ağacın yüzlerce tohumundan neslini sürdürme hikayesidir.
Kuşu, sincabı vs ile dağılır bir tarafa tohumlar ve bir ağaçtan yüzlerce ağaç olur. Peki ya dalda ki kozalak kurusu. Bir kuşun konması ile düşer kuru çam iğnelerinin üzerinde, içinde boş bir hüzün vardır henüz kış geçmemiş olduğundan yanında ki bir kaç yıllık kul rengi kozalağa bakar ve kendinin akıbetini görür bir gün oda onun gibi olacaktır iyi bilir. Lakin elden ne gelir. Bir eylül sabahında son bulur bir kozalağın öyküsü.