Eylül benim için hüzün demek, çok sevdiğim bir iklinin benden, ailemden gidişi demek. Çünkü hikâyemin en değerli iki kahramanını, hayat ağacımın en güçlü iki dalını bu ay hem de neredeyse bir yıl arayla kaybettim.
Eylül ayının herkes için apayrı bir anlamı vardır; Bu kimisi için sonbaharın başlangıcı, kimisi için hâlâ yaz, kimisi için geç bir tatil, kimisi için de yeni başlangıçlardır. Benim için ise hepsinden biraz ama artık bunlardan çok hüzün demek ailemin çok değerli iki üyesi bu ay buraları terk etti çünkü hem de neredeyse bir yıl arayla.
Bu ayın 26’sında sevgili paşa dedem Ali İhsan Yenilmez’i yitireli bir sene olacak. Uzunca bir zamandır akciğer kanseriyle mücadele ediyordu ne yazık ki hayata tutunamadı ve geçen sene hayatını kaybetti. Hayatımdaki en acı, en zor günlerdir onun vefatı ve ardından geçen zaman- her ne kadar pek o yası yaşayamasam da- zamanla elbette ki acım azaldı, yaram kabuk bağladı ama sızısı hep içimde bir yerlerde canımı yakıyor, yakmaya da devam edecek.
İki hafta önce bu sızım daha da katmerlendi, sevgili babaanneciğim Münevver Yenilmez de 12 Eylül Pazar akşamı uzun zamandır mücadele ettiği sağlık sıkıntılarına daha fazla dayanamadı ve bu dünyaya veda etti. Haberi aldığımda yaşamımdan bir parçanın daha eksildiğini anlamıştım, kalbimden bir oda daha boşalmış, bahçemin bir çiçeği daha solmuş, yaşam paletimden bir renk daha eksilmişti böylece, o an bir boşluğa düştüm. Birlikte dolu dolu bir hayatı paylaştığım, acı-tatlı bir sürü anımın olduğu birinin artık olmadığı gerçeği beni mahvetti.
Evet bir süredir hastaydı, aylardır hastaneden eve, evden hastaneye taşınıp duruyordu, durumu çok ağırdı- en son geçen ramazan bayramında görmüştüm onu. Yatağa bağımlıydı, öylece kıpırdamadan, konuşmadan yatıyordu, solunum cihazına bağlanmıştı. Yanına girdiğimde bana sanki bir yabancıymışım gibi baktı o kadar kötü hissettim ki o an yıllardır en yakınımda olan insanlardan birinin bana bir anda bu kadar uzak olması gözlerimin önünde bu hâle gelmesi çaresizce ona kendimi hatırlatmaya çabalamam kalbimde koskocaman bir yara açılıverdi.
O günü düşündükçe içim acıyor hâlâ ama bütün bunlar elbette hastalığının ne kadar ilerlediğinin bir sonucuydu, durumunun ne kadar ağır olduğunu zaten duyuyordum biliyordum ama görünce bir kez daha kavramış bulundum babaannemin durumunun vahametini bir süredir hastane/ev arası mekik dokuyordu vücudu bütün bunlara daha fazla direnemedi beklenen son da böylece gelmiş oldu. Aslında dedemin vefatından sonra çok hayatta kalamayacağını düşünmüştüm, düşündüğüm gibi de oldu aslında onu kaybettiğinin bile bilincinde değildi hatta kız kardeşi Aysel Teyzemi de…
Veda gününde ise boşluğa düşmüş hissettim kendimi, eksilmiş, kaybolmuş, bir rengini yitirmiş, bir parçası kopmuş biraz daha yalnızlaşmıştım babaannemin cenazesi camiiye getirilene kadar güçlü görünmeye çalışıyordum, ayakta durmaya çabalıyordum bana gelen taziye dilekleri, annemin ve diğer bazı akrabalarımın yanıma durması acımı biraz hafifletmişti ama ne vakit ki cenaze namazına geçildi işte o ân dayanamadım. İçimdeki acı boşaldı, gözyaşlarım sel gibi aktı anneme sarılıp uzunca bir süre ağladım, o da beni sevgisiyle sıkıca sarıp sarmaladı acımı paylaştı.
İyi ki var annem iyi ki hep yanımda o olmasaydı orada nasıl ayakta dururdum bilmiyorum. Her zaman yanınızda olan, mutluluğunuzu da paylaşan acınızı da sizinle beraber yaşayan daima sırtınızı yaslayabileceğiniz birilerinin hayatınızda olması çok önemli cidden bunu da bir kez daha anladım o gün.
İşte böyle, eylül artık bana hep babaannem ve dedemin benden gidişini anımsatacak, içime hep bir hüznü çöktürecek, bu demleri hep katmerli bir acıyla geçecek bir ay benim için