Belki bir uzman değilim belki psikolog ya da doktor değilim ama yaşadığım kadarıyla Türkiye’de evlilikler ya da ilişkiler aileye benzetiliyor.
Her kimse kendi ailesini gördüğü, örnek aldığı için onlar gibi olmaya çabalıyor. Farklı aileden gelen her birey aynı aileyi sürdürmek istiyor. İstemese de başka bilmiyor ki. Aile kurmak bir zorunluluk gibi. A yaşın geldi evlilik ne zaman? Okul bitti şimdi evlilik ne zaman? İşte buldun evlenirsin artık. Kimse sormuyor. Sen ne istiyorsun? Zorunluluklar, dayatmalar, baskılar.
Modern Türkiye’de bu yok diyenler olacaktır. Bir söz var ” Avrupa’da evlilikler tango gibidir iki kişi arasında gelişir, Türkiye’de evlilikler halay gibidir aileler arasında gelişir.” Çok doğru bir tanımlama. Aileler her şeyi irdeler. Seviyorum, evleniyorum demek yok. Önce bir ailesini tanıyalım sonra bir soruşturalım kimmiş neciymiş? Bu liste uzar gider. Gençler kendi haline bırakılmalı bence. Evlilik kadar boşanmada normalleştirilmeli. Çocuk yapıp yapmadığı kimseye sorulmamalı. Bir karışmadığımız yatak odaları kalmalı insanların. Mahalle teyzelerinin burnunu sokmadığı bir odamız bari olmalı. Kimsenin evlenmesi ya da bekar olması ve ya boşanmış olması kimseyi ilgilendirmemeli. Cinsiyete göre yargılanmamalı kadın boşanınca dul diye yaftalamamalı, erkektir yapar görmezden gel denmemeli.
Kadın ve ya erkek bir ilişki içindeyse iki kişi arasında gelişir. Ailelere tabi ki danışılmalı ancak her olaya dahil edilmeleri kişileri de aralarındaki bağları da yıpratır. Ne kendilerini ne aileleri yormadan dengeli bir şekilde olmalıdır. Herkesin kendi içinde bir düzeni vardır düzeni bozmadan düzensizliğin düzeni kurulmalı devamlılık sağlanmalıdır. Böylece hem aileler mutlu edilir hem de aralarındaki bağ kuvvetlenir.