Etnisite demek kültür, kültür demek ayrışma. Benzer özellikleri ve ayrışma zorunluğu olan kültürler vardır, buna ek olarak her ne kadar ayrışma zorunluluğu olsa da, birinin çekinik kalması hasebiyle ortaklaşa yürüyen ikili kültürler de mevcuttur.
Her türlü milli ve ‘dini’ duygular, sadece kaynaştırıcı bir çıkar aracı, yolları ayrı olan birliktelikler, temelden ayrılmış ve son hızda giden tren, her iki yolcuyu da ne kadar süre de, ikisinin de istemediği bir güzergahta yol aldırabilir?
Yalnızlık gereklidir her insana, sınırlandırılmış biçimde. Sonsuzu zor ve kötüdür, gerçekliğiyle karşı karşıya gelir ve insan bu güce sahip değildir, bu güce sahip olanlar da ancak üst insanlardır ki onlar zaten bunları düşünmeden bile içgüdüleri ile takip ve talep ederler. Bir çeşit arınma ihtiyacıdır, ya da ruhani inançlar ile yönelim…
Ne denilse de adına, özü tektir yalnızlığın. Bir duvardır o ve sıvası bireydir. Onun yapısı ve karakteridir sıvanın tuğlaları ne ölçüde tuttuğu ya da tutmadığı. Su götürmez bir gerçekliktir bu ve bunu reddedenler kuşkusuz basit ve gereksiz insanlardır; –daha yerinde bir tanım olarak düşünen hayvan da uygun olabilir, bakış açınıza ve iç halinize kalmış- insanlar her daim ve her durum da eşit değillerdir! İnsanlar, sosyal alanda eşit kılınmalıdır; ancak tek tek bireyler nezdinde kişisel ve şahsiyetler farklıdır ve bu durumda her insan birbirinin eşiti olamaz.
Üç grupta toplanabilir üstinsan öncesi insanlar: Vasıflı, vasıfsız ve at! Vasıflı insan, hiç kuşku yok ki koşar adım gider önündeki amaca doğru ve o amaç, kendi dahi bilmek zorunda olmasa da üstinsan olmaktır. Bu gibileri iyi bilirler toplum ile iletişimi. Ne tam soyutlanır, ne de tam adapte olurlar. Çünkü çoğunluk her daim doğru mudur? Descartes’in deyimiyle, “Gerçek gerçeğe ulaşmak için her şeyden şüphe etmek” gerekirken neden çoğunluktan etmeyelim? Cehaleti kabulde edebilir redde, bu safha da toplumun yapısı incelenmelidir. Cahil toplumlarda vasıflı insanlar, ‘egoist’ olarak anılırlar. Kendilerini beğenmişlerdir ve haklıdırlar. Narsisizme kadar da götürebilirler bunu ve haktır onlar için. Çünkü ego ve narsisizm ancak haklı ise birey için uygundur ve hakkı olanlar da üst ve vasıflı insanlardır.
Vasıfsız insana geldiğimiz zaman şöyle bir tabloyu resmedebilmekte fayda var; herkes olduğu zaman herkes gibi olur onlar. Çoğunluğa göre değişir düşünceleri her an. Bir topaç gibidir onlar ve döndükçe beyazlaşır; beyazlaştığı zaman önüne geçenin rengini alır. Ego ve narsisizm onlar için hak değildir, onlar bir toplumu çökertenlerdir, engel teşkil eder vasıflı olmasına insanın, kırar nicelerinin cesaretini, ki bu safhada mühimdir bireyden çok onun cesareti.
Atlar ise kontrol edilmek içindirler. Sadece basit işlerin erbabıdır onlar. Evet, üç hatta üstinsanı da dahil edersek dört katmanda oluşan insanlar evet belki de ekonomik düzey de eşit olabilir, lakin asla bireysel seviye de eşit olamaz. Bu hiyerarşi doğuştandır ve reddedilemez. At insanlar bilmezler, prangalanmışlardır, acınacak bir halleri de yoktur ki gözlerinizden asla dökülmesin o timsah gözyaşları. Örselenmiş düşünce dağarcıkları saydam bir kalın pek kalın seramikle kaplanmış, ne bir düşünce girebilir ne de bir aydınlık gün ışığı. Kendi aralarında olmalıdırlar vasıfsızlarla beraber. Çünkü vasıfsızlar ancak onların yanın da bir varlık olabilir. Onun dışın da bir özenti ve hiçtir üstündekilerinin yanında.
İnsan tek doğar lakin yaşayamaz tek başına, eğer boynunu pek çok zaman. Muhtaçtır doğduğundan beri bacak arasından, bir başkasına. Yontulmamış bir taş misali, yontuldukça değer kazanır. Doğuştan gelen özellikler dahi yönetimi ile meyve verir, kötü yönetilenler kuru ve çürümüş bir elmadan başka bir ürün verebilir mi, cahil bir çiftçinin elinde ise? Kuşkusuz sahte birer dogmadır halklar arasında anlatılanlar. Hiçbir millet üstün değil ötekinden, insanlar tek tekdir ve bu özelde ancak düşünülebilir. Ayrılmaz bir dağ ortadan ikiye, ya da erimez. Savunmak için sahte olduğu söylenir zaten, içten içe gururlanır vasıfsızlar ve temel argümanları budur onların, atları avutmak için.
İnsanın kendini öldürmesi marifet midir, çölde ki devenin hareseyi iştahla yemesi gibi? Ne yapacak o topluluklar, sahtelerden uzaklaşıp, acı olan lakin görünen de tatlı olan gerçekle karşılaşınca? Çöküşler gerçekleştikten sonra eski şekilde bir tamir söz konusu olamaz. Değişimin vazgeçilmezliği kesindir ve uygun ortamın hazırlanması gerekir. Birbirine sıkı sıkı bağlı olduğunuza bakmayın sakın, bir saten iplik kadar kalınlığınız ve keskin makaslara da ihtiyaç yok ipi kesmeye. Hafif bir dokunuş… ah o dokunuş ayıracaktır emin olun, dogmalarınızla özdeşleşen sizi sizden. Yücelttiğiniz tarihiniz, ne boştur bir bilim olmak dışında, abartıldığı takdirde. Bir arada yaşamayı överken neden bu denli ayrışmak istersiniz ve neden bu denli ezmek istersiniz? Her topluluk abartma ustasıdır, ego aç aç bekliyor ufuklarda ve yazılacak kitapların mürekkebini taşıyacak bembeyaz sayfalarda.
Kültürler var oldukça kaçınılmazdır ayrışmalar. Ego öylesine gerekli ve öylesine zehirlidir ki, en temel ayrışmalara dahi engel teşkil eder. Yaşanılan bu çağda, aptalca olsa da özgürlük kuşkusuz sahte dünyaların üzerinde temellendirilir.
Etnisite demek kültür, kültür demek ayrışma. Benzer özellikleri ve ayrışma zorunluğu olan kültürler vardır, buna ek olaraktan her ne kadar ayrışma zorunluluğu olsa da, birinin çekinik kalması hasebiyle ortaklaşa yürüyen ikili kültürler de mevcuttur. Her ne kadar toplum olarak kendi kültürümüzü yüceltsek de, sizce de pek haksız değil miyiz, göklere çıkarmakta kendimizi? Övünülecek bir şeyimiz yok, sakın tarih ile övünmeyiniz. Çünkü, tarih ile ancak övülür, övünülmez. Tarihsel şahsiyetleri övmek, artta kalanların boyun borcudur lakin istisnalı olanlara. Vasıfsızlar varlığı onlar sayesindedir, onlar ancak bu şekil de kendilerini gösterebilir. Ama demin belirttiğimiz temel ilkeyi umarsızca hiçe sayarak. Övünürler tarihle, övmezler. Bu da son derece cahil ve birikimsiz bir toplumun oluşmasına neden olur, tıpkı şu an, içinde yaşadığımız ki gibi.
Bir kıvılcım çıktı mı, ayrışmaya giden toplumlar işte o an mahkumdur bölünmeye. İster benzer, ister karşıt olsun yapıları, sahte ve aptal bir milliyetçi ego kaplar her ikisini de. Bunun müsebbibi de vasıfsızlardır. Vasıflılar yönetmeli iken, pek çok zaman vasıfsızlar gelir iktidara. Saçmalığı bellidir baştan sona, gereksizliği vasıflılar için değmez boşa vakit harcamaya. Onlar kontrollü yalnızlıklarının kucağında, üretirler de üretirler ama bunun sonucunda dokunurlar hem vasıfsızlara hem de atlara ve yerler yergiyi yerler.
Ayrışık kültürler arası kavga hep vardır ama kökten benzerlikleri vardır. Ayrışık ve benzeşik olmak, kökleri ile değil; varlıkları ve yaşamları ile ayrılır. Arap ve İsrail halkı mesela… Kökten ikisi de İbrahim ve Yakup dan geldiği söylenir. Ama yaşamları?.. Zıt yönlüdür, evet inançları benzerdir ve Musevilikle İslam, iki ayrı ceberut dindir. İkisi arasında geldiği söylenen Hristiyanlık nispeten daha hümanist ve barışı sağlamaya yöneliktir. Bunun etkisi dünya da iki milyar üzerinde inananı olması ile görülebilir bir vaziyettedir. Her din, toplulukları bir arada tutmak için, ama sadece vasıfsız ve atların çoğunlukta olduğu toplumları bir arada tutmak için vardır, uydurulmuş asılsız iddialar temelinde yükselen bir safsatalar kulesidir onlar. Ve bir çocuk olmalı kimi zaman insanlar, yıkmalı hoşlarına gitmeyen her türlü kuleyi.