Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘Büyük Rumeli Buluşması’na katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde ‘Büyük Rumeli Buluşması’na katıldı. Programa, Balkanlar’dan gelen çok sayıda siyasetçi de katıldı. Erdoğan yaptığı konuşmada, “Bugün burada Üsküp’ün Sancak’ın, Prizren’in, İşkodra’nın, Kırcaali’nin, Gümülcine’nin, Filibe’nin, Saraybosna’nın, Mostar’ın sımsıcak nefesini yüreğimde hissediyorum. Bugün burada asırlar boyunca Allah Allah nidalarıyla Viyana kapılarına dayanan akıncılarımızın seslerini duyuyorum. Bugün burada Rumeli türkülerinin yürek tellerimizi titreten ince, zarif, narin, kanat çırpışlarını duyuyorum. Bugün burada Bursa’dan Bosna’ya, İstanbul’dan Üsküp’e uzanan muhteşem bir sevgi selini, muhabbet deryasını görüyorum.
Burada hamuru acıyla, çileyle, aşkla, sevda ile, dayanışmayla yoğrulmuş ebedi ve ezeli kardeşliğimizin remzini görüyorum. Şair ne güzel söylemiş. Bir Rumeli türküsü kanat çırptı gümüş vazolarda. Sımsıcak bir dua yıkıldı ellerime. Burma bıyıklı ağıtlar dizginledi zamanı. Kanat batmış toynaklarda, yeşil bir gül dinlendi. Sessizlik, keklikleri, makaslarken gökleri bir ezan yağmuruyla. Can evinden yandım ve yumdum gözlerimi İstanbul’da Üsküp’te, Kalkandere’de uyandım. Ötelerde kanlar, camiler, şadırvanlar, Fatih köprüsü gülümser beride Vardarovası’nı titreten rüzgar, dalgalandırır gönülleri de.
İsmine Estergon derler bir yarim var Rumeli’de. Evet bizim de Rumeli’nin dört bir yanında nice yarimiz var. Bizim sadece Rumeli’de değil Balkanlar’dan, Kafkaslar’a, Adriyatik’ten Altaylara, üç kıta yedi iklimde gönüllerimizin bir olduğu nice kardeşlerimiz var. Bizim her gece ellerini semaya açarak Allah Türkiye’ye zeval vermesin niyazıyla gözyaşı döken nice sevdalılarımız var. Bizim dili, dini, kültürü, derisinin rengi farklı olsa da umudunu ülkemizin başarısına bağlamış yüz milyonlarca dostumuz var.
İşte bu salonda Rumeli’nin neresine gidersek gidelim, önümüzü kesip Türkiye’nin taşına, toprağına selam diyen Akıncı çocuklarını görüyorum. Karşımda serdengeçtilerin emanetleriyle birlikte sayıları yüz milyonları bulan Türkiye aşıklarının temsilcilerini görüyorum. Salonlara sığmayan şu coşkunuz için sizlere şahsım, dava arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. Dostlara güven aşılayan şu dik duruşunuz için sizlere teşekkür ediyorum. 14 Mayıs seçimlerindeki desteğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. 28 Mayıs’ta sandıktan çıkacak sonucun müjdesini veren şu sevginiz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum” diye konuştu.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA VARLIK YOKLUK MÜCADELESİ VEREN MÜCADELEMİZİN SON DEVLETİDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siz ne güzel insanlarsınız. Siz ne vefakar insanlarsınız. Rabbim muhabbetimizi daim eylesin diyorum. Kardeşlerim biz istiklal ve istikbal bayrağını, bir dönem hükümranlık alanı on milyonlarca kilometrekareyi bulan Osmanlı’dan devralmış bir devletiz. Türkiye Cumhuriyeti bin yıldır bu topraklarda varlık yokluk mücadelesi veren mücadelemizin ilk değil, en son devletidir. Aliya son dönemindeydi. Ben de yurtdışından ve merhumu uçağı Saraybosna’da indirdim ve oradan ben dedim hastaneye gidip Aliya’yı bir ziyaret edeyim ve hastaneye gittim.
Aliya’yı son dönemleri ziyaret ettim. Ve son cümleleri çok manidardı. Dedi ki, ‘Tayyip evladım bu topraklar Evladı Fatihan’dır. Bu Evladı Fatihan olan topraklar size emanet’ dedi. Sonra Bakir kardeşimden dinledim. Dedi ki o ana kadar babam konuşmuyor. Sizinle görüştükten sonra orada konuşmaya başladı. Tabii bu bizim için bir duygu seliydi. Rabbime hamd ettim. Ama öyle bir emanet aldık ki biz Evladı Fatihan olan o topraklara uzaktan bakamayız. Biz oralara bir emanet olarak bakmasını biliyoruz ve bakacağız. Tarih boyunca millet olarak, vatanımızla, vicdanımızla, merhamet ve şefkatimizle tüm dünyaya insanlık dersi verdik. Anadolu’yu yurt eyleyen kardeşlerimizle önce Çanakkale’de büyük bir destan yazdık.
Dünyanın en güçlü ordularına Çanakkale’yi hep birlikte dar ettik. Ecdadın, Avrupa’nın işlerine kadar zaferlerinin ardından başlayan geri çekilme süreci ancak Büyük Taarruz’la son bulmuştur. Kendisi de Rumeli ile olan Gazi Mustafa Kemal’in öncülüğünde İstiklal Harbimizi zaferle taçlandırdık. Milletimiz 29 Ekim’de yüzüncü yılını kutlayacağımız cumhuriyeti kurarak asırlar sonra ilk kez yaralarını saracağı, kendini toparlayacağı güvenli bir sığınağa kavuşmuştur. Elbette bu döneminde de Rumeli’den Kafkaslar’a kadar imparatorluk bakiyesi yerlerden Anadolu’ya göçler artarak devam etti.
Osmanlı’dan beri süren bu göçlerde binlerce insanımız hayatını kaybetti. Ana vatanlarından sürgün edilen Çerkez kardeşlerimiz doğdukları topraklarda zulme uğrayan Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri tarihin en büyük katliamlarına maruz bırakılan Rumeli muhacirleri hasılı Osmanlı’nın adalet sancağı altında huzurla yaşayan milyonlarca kardeşimiz, soydaşımız son çare olarak cumhuriyet topraklarına sığındı. Türkiye Çerkez’i, Tatar’ı, Gagauz’u, Arnavut’u, Pomağı, Boşnak’ı, Türkmen’i, Özbek’i Uyguru’yla başı dara düşen her kardeşine bir eman ve esenlik yurdu oldu.
Milletçe el ele gönül gönüle vererek ülkemizi kalkındırmaya, ekonomimizi güçlendirmeye bu topraklarda özgür ve başı dik bir şekilde yaşamaya çalıştık” şeklinde konuştu.
“BATI TRAKYA, BULGARİSTAN VE BALKANLAR’DAN GELEN KARDEŞLERİMİZ BU ÜLKENİN GÖÇMENİ DEĞİL ASLİ EVLADIDIR”
Erdoğan konuşmasının devamında, “Hamdolsun acısıyla, tatlısıyla, eksiği fazlasıyla nice badireleri aşarak, nice saldırıları göğüsleyerek Türkiye’yi bugünlere getirdik. Bunu da millet olarak hep birlikte başardık. Rumeli ve Balkanlar başta olmak üzere coğrafyamızın dört bir yanından hicret ederek burada yeni bir hayat kuran siz kardeşlerimizin emekleriyle gayretleriyle ülkemizi bugünlere ulaştırdık. Kardeşlerim Batı Trakya, Bulgaristan ve Balkanlar’dan gelen kardeşlerimiz bu ülkenin göçmeni değil asli evladıdır. Sizlerin dedeleri, ataları başka bir yere değil ana yurtlarına, baba evlerine geldiler.
Asırlık hasretin ardından kavuşan kardeşler gibi biz de birbirimize sarıldık, kucaklaştık. Türkiye gibi bir vatanımız Türkiye gibi bir yuvamız olduğu için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Bizim çekilmek mecburiyetinde kaldığımız yerlerde dünyanın en alçak, en iğrenç, en vahşi katliamları gerçekleştirildi. O zor günlerde Türkiye’ye gelemeyen kardeşlerimiz devletsizliğin acısını iliklerine kadar yaşadılar. Çok ağır baskı ve zulüm gördüler. Dilleri, inançları, gelenekleri yok edilmek istendi. Camileri yıkıldı, türbeleri yerle yeksan edildi. Tekkelerinin, ilim, irfan yuvalarının kapısına kilit vuruldu.
Medreseler kapatıldı, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, imaretler, kütüphaneler bilerek bakımsızlığa terk edildi. Kanaat önderleri, hocaları, alimleri, siyasetçileri hapse atıldı. Kültürel soykırım namına ne varsa hepsini katbekat fazlasıyla yaşadılar. Çok değil 150 yıl önce binlerce ecdat yadigarı esere ev sahipliği yapan şehirlerde bugün numunelik birkaç yapı dışında hiçbir şey bulamazsınız. Nüfusunun yüzde sekseni, çoğunluğu Müslüman olan şehirlerde bugün ya hiç Müslüman yaşamıyor ya da bir avuç Müslüman bulunuyor.
Ancak Batı dünyası bunu hiçbir zaman görmedi. Daha doğrusu hep görmezden geldi. Lafa gelince insan hakları adına mangalda kül bırakmayanlar, Avrupa’nın göbeğinde yaşanan bu kültür katliamına dur demediler. Ağızlarını her açıklarında bize demokrasi ve insan hakları dersi verenler Rumeli’nin acısına, Rumeli’den yükselen feryatlara sağır kesildiler. En son Bosna Savaşı’nda Srebrenitsa’da olduğu gibi binlerce insanın katledildiği, burunlarının dibindeki soykırımları bile hiçbir şey yapmadan tribünden izlemeyi seçtiler. Ne yazık ki bunlar katillere yolu açarak onlara yardımcı oldular.
Bunu geride bıraktığımız asırda defalarca yaptılar. Söz konusu Müslüman’ın, Türk’ün hakkı ve hayatı olunca tepki göstermek, müdahale etmek, zulmü engellemek yerine hep üç maymunu oynadılar. Aslında bugün de terör örgütüne kol kanat gererek camilere, mescitlere saldırılmasına göz yumarak Türkiye sevdalısı vatandaşlarımıza eziyet ederek değişen hiçbir şey olmadığını ortaya koyuyorlar” ifadelerini kullandı.
“AMERİKA’DA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN KARŞISINDAKİ TÜRK EVİNE SALDIRDILAR TÜRK EVİ’NİN CAMLARINI KIRDILAR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “FETÖ’cü alçaklarla, bölücü hainlere gösterdikleri sempatinin anlayışın, hoşgörünün onda birini mazlumlara ve mağdurlara göstermiyorlar. İşte şimdi PKK baktı ki iş kötüye gidiyor. Seçmenlere saldırmaya başladılar. Ha bu seçmenler diyorlar ki demek ki herhalde Cumhur İttifakı’ndan yana. Onun için onlara saldırıyorlar. Yetmedi Amerika’da Birleşmiş Milletler’in karşısındaki Türk evine saldırdılar. Türk Evi’nin camlarını kırdılar. Niye? Hani siz demokrattınız. Türk evine saldırmak, camları kırmak size ne kazandırır?
E şimdi biz de buradan Amerika’nın yetkililerine, emniyet güçlerine şunu demeyecek miyiz? Hadi bakalım hemen süratle bu teröristi bulmanız lazım. Gereğini de yapmanız lazım. Acaba benzer bir durum Türkiye’de olsa buna nasıl bakacaksınız? Şimdi bizde Amerika’nın yetkililerinden Türk evi orada size bir emanettir. Türk Evi’nin camlarını levyeyle kıran bu teröristi bulmanız gerekiyor. Ellerinde imkan, güç olduğu halde krizleri bitirmek, çatışmaları ve savaşları sonlandırmak için bir adım atmıyorlar. Yarın Allah korusun herhangi bir yerde milletimizin ve soydaşlarımızın başına bir şey gelse emin olun bunlar yine farklı davranmayacaktır. Ama artık hamdolsun Türkiye var. Biz varız. Gereği neyse bunu yapmaya hazırız. Artık Türkiye yüzyılı vizyonu olan ülkemiz var.
Rumeli milletimizin yüreğinde hiç kapanmayacak bir yaradır. Falih Rıfkı Atay, edebiyatımızda bu acıyı anlatan en iyi yazarlardandır. Bakınız yazarımız Rumeli’yi kelimelere nasıl döküyor? Eski Türk şarkılarının aksettiği ve çarıklarının çürüdüğü dağlar. İşte şu ufuk çizgilerinin arkasında Manastır, Eyüp kadar Türk olarak alıştığımız Manastır. Ötede Kosova, Üsküp, başımın içini Osmanlı. Haritasının sert dalgaları karıştırıyor. Her adımda bir kalp kırığı bırakıyorum. Evet, cümlelerini Rumeli’yi unutmayalım diyerek bitiren Falih Rıfkı gibi biz de. Rumeli’yi bir an olsun aklımızdan ve kalbimizden çıkarmadık. Ne Rumeli’yi unuttuk ne Kırım’ı ne Kıbrıs’ı, ne Türkistan’ı, ne Kafkasya’yı, ne de gönül coğrafyamızın diğer köşelerini.
Asırlık hasretin adından soydaş ve akraba toplulukların elinden biz tuttuk. Son 21 yılda sadece Türkiye’nin büyümesi, güçlenmesi, kalkınması için gece gündüz çalıştık. Aynı zamanda ortak tarih, inanç ve kültür birliği içinde olduğumuz tüm kardeşlerimizle yeniden kucaklaştık. TİKA’mız ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüzle, ecdat yadigarı eserlerimizi, şehitliklerimizi yeniden ayağa kaldırdık. Yurtdışı Türkler Başkanlığımızla, eğitim ve kültür alanında iş birliğimizi geliştirdik. Yunus Emre Enstitülerimiz ve Maarif Vakfı’mızla dilimize, kültürümüze, tarihimize, ortak medeniyet değerlerimize sahip çıktık.
Türk Hava Yollarımız, Anadolu Ajansımız, TRT’miz de beşerî bağlarımızı perçinledi. Kızılay’ımız, AFAD’ımız, sivil toplum kuruluşlarımızla, en zor günlerinde kardeşlerimizin imdadına koştuk. İş adamlarımızın desteğiyle, ticari ve ekonomik bağlarımızı güçlendirdik. Diplomatik misyonlarımızın sayısını artırarak bayrağımızı her tarafta gururla dalgalandırdık. Nerede bir vatandaşımız, soydaşımız varsa biz oradayız. Bu anlayışla Rumeli’den Kafkasya’ya herkesin yanında olduk destek verdik. Hiçbir kardeşimizi çaresiz, sahipsiz hissettirmedik. Tüm bu çalışmalarımız sayesinde 100 yıllık hasretin ardından Evladı Fatiha’nın gönlünü yeniden kazandık, yeniden fethettik” dedi.
“HER KILIĞA BÜRÜNDÜLER AMA BİR KEZ OLSUN YERLİ, MİLLİ VE VİCDANLI BİR DURUŞ SERGİLEMEDİLER”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nasıl ülkemizde hizmet götürmedik, tek karış toprak bırakmadıysak, Rumeli’de de dokunmadık yer bırakmadık. Trakya’nın ötesinde bulunan tüm ülkeleri soydaşlarımızın yaşadığı şehirlerin hemen hepsini tek tek ziyaret ettik. Rumeli’nin her taşını, her camisini, türbesini, çarşısını bir nakış misali, ilmek, ilmek kalbimize işledik. Ziyaretlerimizde yıllardır hasretle vefalı Türk’ün yolunu gözleyen beyaz takkeli nur yüzlü pirifanilerimizi gördük. Her nefeste Türkiye için ülkemizin güçlenmesi için dua eden Murad-ı Hüdavendigar’ın yetimlerini gördük. Yaşadıkları nice zulmün ardından dillerine, dinlerine, kültürlerine dört elle sarılan kahramanları gördük. Maruz kaldıkları onca baskıya, eziyete rağmen yürekleri Allah aşkıyla peygamber sevdasıyla yanan dervişleri gördük.
Her sabah hayata yeni bir umutla başlayan, kızanları, kadınları, vakar timsali babaları gördük. Rumeli’de sadece 6 asır boyunca dünyaya adaletle hükmetmiş bir ecdadın ayak izlerini değil aynı zamanda kocaman bir Anadolu gördük. Rumeli’de Bursa’yı İstanbul’u gördük. Konya’yı, Sakarya’yı, Erzurum’u, Kayseri’yi, Bakü’yü, Gence’yi, Semerkant’ı, Hive’yi gördüm. Hasılı o topraklarda tüm haşmetiyle medeniyetimizi gördük. Tüm büyüklüğüyle Türkiye’yi ve Türk milletini gördüm. Kardeşlerim biz bu adımlarla kardeşlik hukukumuzun gereğini yerine getirmenin yanı sıra ihmaller sebebiyle gönüllerde açılan yaraları da kapattık. Gerek diplomatik, gerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan ülkemizin varlığını o topraklarda yeniden hissettirdik.
Bugün hamdolsun. En küçük bir sıkıntılarında kardeşlerimizin imdadına koşabiliyoruz. Bosna Hersek’te sel felaketi olunca bunu yaptık. Arnavutluk’ta deprem olunca bunu yaptık. Diğer ülkelerde herhangi bir afet yaşanınca bunu yaptık. Siyasi istikrarsızlık riskiyle karşılaştıklarında bunu yaptık. Zor günlerinde, kara günlerinde, kardeşlerimizin hep yanında olduk. Barış yolu olarak adlandırdığımız Saraybosna, Belgrad Otoyolu Projesi’ni tamamladığımızda Balkanlar’a yeni bir soluk borusu açmış olacağız. Peki biz bunları yaparken ülkemizdeki muhalefet neyle meşguldü? Onlar zevahiri kurtarma adına düzenledikleri toplantılar haricinde Rumeli ve Balkanlar’la ilgili dişe dokunur hiçbir iş yapmadılar.
Bizde muhalefetin Balkanlarla ilgili en ufak bir adımını duydunuz mu? Yok. Öyle bir dertleri de yok. Dert bizim, Biz Balkanlar’a, Rumeli’ye, sevdalıyız, sevdalı. Bizim bir farkımız var. Şimdi seçim sandığı ufukta görününce attıkları sonraki adımlar dışında Evladı Fatiha’nın kapısını çalmadılar. Elinden tutmadılar. Gözyaşlarını silmediler. Gün oldu güya hamburger yemek için ta Pensilvanya’ya gittiler. Londra’daki tefecilerin kapısında nöbet tuttular. Gün oldu Amerikalısına kadar herkese selam verdiler. Gün oldu ülke ülke gezip Türkiye’yi batılılara şikâyet ettiler. Ama benim Rumelili kardeşlerimin küftesinin yüreğinin tadına bakmaya dahi etmediler.
Bunlar teröristlerle bile kol kola girdiler. Ama benim Rumelili kardeşlerimle bir kez olsun Bayduşka oynamadı mı? Hapisteki canilerle ilgilendikleri kadar kalbi Türkiye’yle atan Türkiye için el atan milyonların meseleleriyle hiçbir zaman ilgilenmediler. Her şey oldular. Her kılığa büründüler ama bir kez olsun yerli, milli ve vicdanlı bir duruş sergilemediler. Bugün de aynısını yapıyorlar. Bölücü terör örgütünün uzantılarıyla kol kola yürümekten çekinmiyorlar. FETÖ’cülerle iş tutmaktan hicap duymuyorlar” diye konuştu.
“28 MAYIS YARIM KALAN İŞİN TAMAMLANDIĞI MİLAT OLACAK”
Erdoğan, “Ortada hiçbir şey yokken bir gece yarısı yayınladıkları Alevi, Sünni, Kürt, Türk videolarıyla, birlik ve dirliğimize kastetmekten geri durmuyorlar. Oy vermediler diye depremzedelerimizi aşağılamaktan utanmıyorlar. Koltuklarını korumak için nefret söylemlerine sarılmakta bir beis görmüyorlar. Kardeşlerim bunlar emri nereden alıyorlar biliyor musunuz? Kandil’deki teröristlerden alıyorlar. Biz ise emri Allah’tan ve milletimizden alıyoruz. Farkımız bu. Milletin karşısına projeyle, eserle, vizyonla çıkmak yerine, korku siyasetiyle insanlarımızın oylarını alabileceklerini düşünüyorlar.
Oysa ne yapsalar boş. Çünkü milletimiz bunların ciğerini biliyor, ciğerini. Milletimiz bunların nasıl faşizm heveslisi olduklarını çok iyi biliyor. Milletimiz bunlardan kendisine de, ülkeye de, Rumeli’deki kardeşlerine de hiçbir fayda gelmeyeceğini görüyor. 14 Mayıs insanımızın feraset ve basiretini hafife alanların milletten yediği ilk tokattı. İnşallah 28 Mayıs yarım kalan işin tamamlandığı bir milat olacaktır, sizlerle beraber millet olarak bizi yaralı görüp de ilacımıza zehir bulaştırmak isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. 14 Mayıs’ta yaşadıkları hezimete milleti de ortak etmek isteyen kifayetsizlerin oyununa gelmeyeceğiz.
Fitne tüccarlarının, nefret tacirlerinin aramıza nifak tohumları ekmesine bizi birbirimize düşürmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Sandığa leke sürdürmeyeceğiz. Rehavete kesinlikle kapılmayacağız. Zafer sarhoşluğuna asla düşmeyeceğiz. 28 Mayıs’ta hep birlikte erkenden sandıklara koşacak, irademize, demokrasimize ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkacağız” şeklinde konuştu.