Çok yaratıcılar ve zamanın koşullarına akıl almaz bir hızla ayak uyduruyorlar.
Yasa dışı iş yapıyorlar…
Pek çok insanın canını yakıyorlar…
Hak etmedikleri paralar kazanıyorlar…
Dolandırıcılardan söz ediyorum.
Hepsiyle etkin biçimde savaşılmalı, yakalananlar ciddi şekilde cezalandırılmalı.
Ama bunu söylerken önemli bir özelliklerini de vurgulamak gerekiyor.
Çok yaratıcılar ve zamanın koşullarına akıl almaz bir hızla ayak uyduruyorlar.
FETÖ operasyonlarının yoğun şekilde sürdüğü günlerde insanları savcılık ya da emniyetten arıyormuş gibi kandırıyor, onları FETÖ’yle bağlantılıymış gibi gösterip korkutuyor, paralarına el koyuyorlardı.
İnternetin yaygınlaşmasıyla uçsuz bucaksız yeni bir alan buldular kendilerine. Kimi “Tatil köyüne ucuz rezervasyon” deyip para topladı, kimi olmayan evi kiraladı, kimi “Çiftlik Bank’a ortak yapıyorum” deyip kandırdı, kimi çürük çarık mallarını fahiş fiyatlarla “evlere teslim” pazarladı.
Korona salgını günlerinde filyasyon ekibi kıyafetleriyle evlere sızıp, yastık altlarındaki altınları alıp kaçanlar yine onlardı.
Son olarak da, “Sağlık Bakanlığı’ndan arıyoruz. Aşı için erken randevu alabilirsiniz” yalanıyla doldurttukları formlarla kurban seçtiklerinin banka bilgilerine ulaşıyor, vurgun yapıyorlarmış.
1950’li yıllarda ortalığı kasıp kavuran “Sülün Osman” diye bir dolandırıcı vardı.
Anadolu’dan İstanbul’a gezmeye gelen hacıağaları kandırıp, saat kulesi, Galata Köprüsü, tramvay ve belediye otobüsü satmıştı.
“Mesleğinin” doruk noktasına ise Boğaz’da demirlemiş ABD donanmasından birkaç gemiyi satarak yapmıştı.
Bugün yaşasaydı genç “meslektaşlarıyla” gurur duyardı herhalde!