Kıymetli okurlarım bu hafta sizlerle bilinen ama her akla geldiğinde insanın tüylerini diken diken eden özel bir olayı konuşacağız. İslâm tarihi açısından önemli olay hakkında bir de sure indirilmiştir. Olay için olduğu kadar aslında geçmişte, günümüzde ve gelecekte de benzer durumlar karşısında Yüce Allah’ın âdemoğluna uyarısıdır. Peygamber Efendimizin doğumundan iki ay kadar önce Mekke’de meydana gelen ve mucizevî bir olay; Ebrehe ve Fil hadisesidir.
Yemen Valisi Ebrehe, yılın belli dönemlerinde insanların Hac için Arap yarımadasına gittiklerini ve bu durumun da Arabistan’a değer kattığını, zenginleştirdiğini fark edip insanları Yemen’e çekmek ister. Kendini güçlü ve eşsiz gören Ebrehe, büyük bir mabet yaptırır. Yemen şehri San’a da ismi, Kuleys olan ve rivayetlere göre duvar veya kemerleri altından olan kilise/katedral inşa eder. İnsanları hac için bu mabede çağırır lakin insanlar buna meyil vermezler.
Ebrehe, ticareti ve gücü elinde tutmak isterken diğer yandan insanların dini eğilimlerini de kontrol etmek istemiştir. Ancak, insanlar bu mabede gelmez hatta bir rivayete göre birisi o mabedin içine pisler ve mabedi aşağılar. Böylece olay artık çığırından çıkar. Kaldı ki, Ebrehe zaten Kuleys kilisesinin önemini artırmak için Kâbe’yi yıkma kararı almıştır.
Ebrehe, içinde fillerin de bulunduğu 60.000 kişilik ordusuyla yola çıkar. Kızıldeniz’i geçer ve Mekke önlerine gelir. Bazı rivayetlerde olayın Kızıldeniz de gerçekleştiği söylenmesine rağmen olayı gören Kureyşlilerin olması ve Peygamberimizin Dedesi Abdülmuttalib’in develerini istemesi olayı bu tezi çürütür. Ebrehe, Kureyşin koyun ve develerini ganimet olarak aldığında Kureyşliler ne yapacaklarını bilemezler. En kuvvetli rivayete göre Abdülmuttalib, onlara dağlara doğru gitmelerini söyler. Çünkü Kâbe, Allah’ın evidir ve onu korumak için yine yol gösterici olacak olan ancak Allah’tır. Abdülmuttalib, Vali Ebrehe’nin yanına gider ve ganimet olarak aldıklarını geri ister. Ebrehe, bu isteği muhtemelen karşısındakinin güçsüzlüğünü veya kendi gücünün büyüklüğünü düşünerek kabul eder. Yine rivayetler, aralarındaki konuşmada Ebrehe, “Neden Kâbe’yi yıkmasına engel olmak için ricacı olmadığını,” sorduğunda Abdülmuttalib yine aynı şeyi söyler. “Onun sahibi Allah’tır ve korunacak ise yol gösterici yine o olacaktır,” diyerek cevaplar.
Bu noktada küçük bir parantez açmak istiyorum çünkü okuduğum bazı kaynaklarda olayın çeşitli varyasyonları ele alınmış hatta bazılarında bu olayın neredeyse (Kur-an’da) denildiği gibi olmadığı ispatlanmaya çalışılmıştır.
Örneğin ebabil kuşları hem Kur-an’da geçerken hem de görenlerin şahitliğinde yaşanmıştır. Sayfalarca yazı yazılıp, o dönemde yaşayanların kayıtlarına veya rivayetlerine bakılıp olayı kum fırtınası ile birlikte Kureyşlilerin okları sayesinde Ebrehe’nin ordusunun bozulduğu veya orduda çiçek hastalığının baş göstermesi sonucu askerlerin derilerinin delik deşik olduğu ve ordunun bozguna uğradığı söylenmektedir.
Oysa onca yazının içinde Fil Suresinde geçen, “Balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar,” ifadesi görmezden gelinmektedir. Hâliyle onca sayfa yazının aslında bir hiç olduğu anlaşıldığı gibi farklı bir amaca hizmet ettiği kanısı doğmaktadır. Keşke İslam’a, Allah’ın kitabına bu kadar düşman olunmasaydı, diyerek parantezi kapatıyorum.
Hâsılı sevgili okurlarım, Ebrehe hareket emri verdiğinde ordunun önündeki fil tek adım dahi atmaz. Onu takip eden diğer filler ve binek hayvanları da hareket etmezler. Bu sırada deniz tarafından geldiği anlaşılan sürü sürü kuşlar gökyüzünü kaplar. Kuşların ebabil cinsi olduğu hemen her kaynakta sabittir. Bu kuşlar taşıdıkları balçıktan pişirilmiş Kur-an’da “Siccin” olarak geçen kızgın taşları atarlar. Taşların değdiği askerlerin vücudu delik deşik olur ve bu durum yine Kur-an’da “Yenilmiş (Kurtlar tarafından) ekin yaprakları,” tabiriyle anlatılmıştır. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı internet sitesinden alınan hâliyle Fil Suresi Türkçe Meali şöyledir.
“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi.
Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.”
Beşer olan insanın şaşabileceği herkesçe malumdur. Lakin bazılarının işine geldiğinde beşeri örnek alırken Kâinatı Kitabı’nı görmemezlikten gelme çabaları ne yazık ki ibretliktir. İbret almak elbette herkese nasip olmaz. Nasibini alamamışların cehaletleri dün olduğu gibi bugünlerde de ortalık yerde fazla ilgi görmektedir. Oysa Yüce Allah, ayetlerinde çok açık bir diller uyarıyor.
Kur-an’ın değiştirilemeyeceği, peygamberlerin onun elçisi olduğu ve peygamberlerin özel insanlar olduklarını söylemiş ve uyarmıştır. Ebrehe gibi, Leheb gibi, Ebu Cehil gibi, Firavun gibi, Nemrut gibi olmayın denilmiştir. Sayılan bu insanların kıssalarına bakıldığında kendini büyük gören, yenilmez ve güçlü gören, ilahi kudrete sahip olduğunu sanan ve büyüklük taslayan bu kişilerin sonlarıysa başka bir ibretlik durumdur.
Birini kuşlar, birini bir sinek, birini deniz suyu, birini ölüsüne dokunulamayacak derecede hastalıkla ve mezarı bile olmadan, bir diğerinin ise mızrak ile öldürüldüğü belgeleriyle sabittir. Bu vesileyle âdemoğlunun, yani atamız Hz. Âdem’den (a.s.) gelen biz insanların kelimelerini ve davranışlarını seçerken daha dikkatli olması gerekliliğine inanıyor ve hepinize esenlikler diliyorum.