İnsanın ikilem içinde kaldığı ve bu ikilemin sürekli kafasını meşgul ettiği bambaşka bir boyuttur: Duygu ve mantık ikilemi. Peki hangisini dinlemeli?
Aklın sürekli doğrucu Davut gibi insanı yönlendirmeye çalışması ve mantıklı olanın seçilmek zorunda bırakılması insan için pek tercih sayılmazdı aslında. Herhangi bir konuda karar verirken duygu ve mantık ikilemi devreye girer ve sonuç ne olursa olsun, hangisi seçilirse seçilsin bu kez tercih etmediğin meşgul edecektir seni. Çünkü tercih edilmeyen seçeneğin sonucunu bilmiyorsun ve bilmediğin için de ‘acaba’ diyeceksin içinden. Birinin diğerine üstünlüğü söz konusu olmasa da içinde yaşadığın duruma göre değişir mantık ve duygu boyutu.
Sürekli mantık çerçevesinde hareket eden insan bir süre sonra robot gibi hisseder kendini . Çünkü hayatında ‘duygu’yu rafa kaldırmıştır. Bence bir insanı diğer canlılardan ayıran özelliği aklı olduğu kadar duygulara da sahip olmasıdır. Hayatında duyguyu rafa kaldıran insan hayattan zevk alamaz. En basitinden ‘sevgi’ adını verdiğimiz bu büyük gücün varlığından yoksun kalır. Zülfü Livaneli’nin ‘Ada’ adlı şiirinde yer alan:
O üzüntü birden gelir,
Yağmurlu havalarda,
Yeniden kurarım dünyayı ben,
Kederlerle..
Kimseler aşık değil mi bu şehirde,
Dünyayı güzellik kurtaracak,
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.
Gelgelelim mantık boyutuna. Tabi ki de her zaman duygu ile hareket etmek de sağlıklı değil. Mantığın bangır bangır bağırdığı bir yerde ısrarla duyguya yönelirsen mantık bu kez doğrucu Davutluk yapmaya devam edecek ve ‘ ben demiştim’ sesleri yükselecek kafanın içinde.
Bu süreçte insana büyük roller düşmekte. Karar verirken kendisi için ne doğruysa, uygunsa ona göre hareket etmeli. Bu yüzden ne tamamen duyguyu erişilmez tozlu raflara kaldırmalı ne de mantığın gerektiği yerde onu kulak ardı etmeli.