Bu hayatta elle tutamadıklarımızı gerçekleştirme çabasını düşünceye dökmek, orada gerçekleştirmek isteği; bizi varlığımızın üstünde bir yere taşır. Biraz bilgeliğe ulaşma arzusu da diyebiliriz.
İdeal bir dünyayı kendimize açıklamak ama gerçekleştiremediğimiz yerde düşüncelerle dışa vurmak…
Ve bunu sevgiyle yapabilmeyi seçmek insan olmanın en haz verici noktasıdır bana göre.
İnsan; yapamayacağı şeyleri tam olarak bilir ama yapabileceği şeylere gün gelir kendisi bile şaşırır.
O zaman insana en büyük değeri yaptıkları değil yapmamayı tercih ettikleri katar diyebilir miyiz? Buna bilinç diyoruz.
Hani sıkça duyduğumuz bir şey var. “İçinize dönün”
Herkes kendi hirasını oluşturma çabasına giriyor ama sonuç alamıyorsa bir şeyleri yanlış yapıyor olmalıyız. Geçmişimizde kalan zihnimizle hayal kurmak, bence en büyük sorunumuz.
Oysa insanın hirası; geçmişteki anılara dalmak değil, geleceğe atacağı adımlarda, varlığının anlamını sorgularken harekete geçtiği nokta olmalı.
Hedeflerle hayaller birbirine karıştırılmamalı. Umut hep var olmalı ve asıl hiramız olmalı…
İnsan spiritüel bir varlık olması nedeniyle zaman algısına sahip tek yaratılandır. Tek amacı yiyip içip çoğalmak olamaz. Bunun farkında olan insan zaman zaman yeise düşer ve mutluluk denen kavramı kovalamaya başlar. Zamanı iyi kullanmak yerine onunla yarışırcasına umutla arar, bulduğunu sanır, sarılır… Akılla beslenmeyen ruh, güzellikleri ıskalarken aç kalmış haliyle içinde olduğu bedende güzellik adına her şeyi kabullenebilir.
Sözün başına dönecek olursak, düşünmeye muhtacız. Önce akıl sonra da sevgiyle beslediğimiz bir ruhla düşünmeye muhtacız. Neleri bilmediğimizi bilerek düşünmeye… Bizler somut olarak gerçekleştiremesek bile, güzel ve adaletli bir bilinçle düşünmeye muhtacız…
Ekmek gibi, su gibi hem de!
Sevgiyle kalın efendim…