Aşka inanmaz bazıları. Aşk da neymiş, öyle bir şey yok, her şey menfaat der dururlar. Bazılarının ise aşktan canı yandığı için kabul etmez aşkın var olduğunu. Belki de bu kişiler dördüncü kelebek olma yolunda gidiyorlardır da haberleri yoktur.
4 kelebeğin hikayesini bilmeyen yoktur her halde. Yine de bir çıtlatalım kulaklara, kalplere.
“Dört tane kelebek günlerden bir gün kırda dolaşmaya çıkmışlar. Daha sonra bir ateş görmüşler. Bu ateşin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve” bu ateş aydınlatıcı bir şey” demiş.
İkinci kelebek bu cevapla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Ateşe biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş. Arkadaşlarının yanın gelmiş ve “bu ateş ısıtıcı bir şey de” demiş.
Üçüncü kelebek bu cevapla da yetinmemiş. Ateşe biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş. “Bu ateş yakıcı bir şey” demiş.
Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Ateşe biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek “puff” diye ortadan kayboluvermiş.
Ateşin gerçekten ne olduğunu belki de bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiştir. Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş!
Aşka inanmaz bazıları. Aşk da neymiş, öyle bir şey yok, her şey menfaat der dururlar. Bazılarının ise aşktan canı yandığı için kabul etmez aşkın var olduğunu. Aşk sadece mutluluk demek değil ki. Yani bana göre sadece mutluluk demek değil. Aşık insan acı da çekecek, hasret de duyacak, mutlu da olacak. Belki de bu kişiler dördüncü kelebek olma yolunda gidiyorlardır da haberleri yoktur. Belki de daha kozadan çıkmayan tırtıllardır. Aşk çok derin anlam içerir. Aşka sadece beşeri anlamda da bakmamak gerekir. Aşkı Tapduk Emre’nin dergahında yetişen Yunus’un mısralarında aramak gerek belki de. Belki de Mevlana ile Şems’in sohbetlerinde aramak gerek.
Bir ney sesinde aramak gerek belki de aşkı. Acaba dördüncü kelebek bir gün yeniden can bulsa çıksa karşımıza ne anlatır bize. O ateşin aslında ne olduğunu anlatır mı bize? Yoksa ben yandım, kül oldum deyip bizim de yanmamızı ister? O kelebek belki de hiç gelmez. Ne diyor Mevlana, “Hamdım, piştim, yandım.” Mevlana da aşkın ne demek olduğunu biliyordu. Gerçek aşıklar, aşkın ne demek olduğunu bilenler o dördüncü kelebek misali. Merak etti, aradı, buldu ve yandı.