Bir psikiyatri uzmanına gittiniz… Bunların aranızda sır olarak kalacağından emindiniz ama öyle olmadı. Doktorunuz sırlarınızı milyonlarla paylaşırsa
Ruhunuzu sarsan, kalbinizi yoran, günlerinizi gecelerinizi karartan, sizi çıldırma noktasına taşıyan trajik yaşam öykünüzü belki derman bulur umuduyla onunla paylaştınız.
Bunların aranızda sır olarak kalacağından emindiniz çünkü.
Ama öyle olmadı.
Çok güvendiğiniz doktorunuz anlattıklarınızı önce kitaplarında yazdı, sonra televizyon dizisi olmasına izin verdi.
Ve siz bir akşam televizyonda kendi öykünüzü dehşet içinde izlediniz.
Kahrolmaz mısınız?
Yazıya böyle bir giriş yapmamın nedeni, psikiyatri uzmanı Gülseren Budayıcıoğlu’nun hastalarının öykülerini önce çeşitli kitaplarında kullanması, ardından da bunların televizyon dizisi olarak seyirciyle buluşmasına izin vermesi.
Budayıcıoğlu’nun yazdığı hasta öykülerinden yararlanarak çekilen 3 diziyle karşılaştık son zamanlarda:
Masumlar Apartmanı, Doğduğun Ev Kaderindir ve Kırmızı Oda.
Budayıcıoğlu kendisini şöyle savunabilir:
“Ben hasta öykülerinden yararlanıyorum ama hastalarımın kimliğini açıklamıyorum ki…
Kaldı ki hem anlattığım öykülerde hem de bunlar dizi olurken çeşitli kurgusal unsurlar da ekleniyor.
Dolayısıyla bu konuda bana eleştiri yöneltmek haksızlık olur.”
Evet, hastaların kimliği açıklanmıyor ama o hasta ve onun yakınları, arkadaşları, komşuları kimin öyküsünün anlatıldığını biliyorlar.
Yetmez mi?
Sadece bu bile yapılanın doğru olmadığını gösterir.
Hastanın kimliğini açıklamak nedir?
Vukuatlı nüfus kayıt örneği mi yayınlanacak yani.
Hipokrat yemininde şöyle der:
Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak kabul edildiğim şu anda; yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma, mesleğimi bana öğretenlere, hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime,
Mesleğimi vicdanımla ve onurumla uygulayacağıma, önceliği her zaman hastamın sağlığına vereceğime,
HASTAMIN BANA AÇTIĞI SIRLARI, YAŞAMINI YİTİRDİKTEN SONRA BİLE GİZLİ TUTACAĞIMA,
Tıp mesleğinin yüce geleneklerini ve saygınlığını, bütün gücümle koruyacağıma, meslektaşlarımı kardeşlerim sayacağıma,
Yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin, görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime,
İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime, bana gözdağı veriliyor olsa bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve birey özgürlüklerini çiğnemek için kullanmayacağıma, kararlılıkla, özgürce ve onurum üstüne ant içerim.
Bu yeminde geçen “Hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma” ifadesinin altını kalın çizgilerle defalarca çizmek isterim.
Konunun şu boyutunu da vurgulamak gerekiyor:
Hipokrat yemini milyonlarca kişinin gözü önünde açıkça çiğnenirken ne tabip odalarından ne Türk Tabipleri Birliği’nden hiç tepki gösteren olmadı.
Keşke bu kuruluşlardan “Gülseren Hanım, yaptığınız doğru bir şey değil. Mesleğimizle bağdaşmıyor” sesleri yükselebilseydi.
Son sözüm de TRT’ye:
Masumlar Apartmanı TRT’de yayınlanıyor.
Hadi, özel kanallar reyting hırsıyla etik metik dinlemiyor.
Ama bir kamu kurumu olan TRT etik değerleri neden bu kadar göz ardı ediyor ki?
TÜRKÇE MESAJDA ŞERİT İHLALİ
Emniyet Genel Müdürlüğü’nden telefonlara son günlerde şu mesaj gönderiliyor:
“Kaza anında araç içerisinde can güvenliğimizi sağlayan emniyet kemerlerinizi mutlaka takınız.”
Yazan biraz acele etmiş olmalı.
Emniyet kemerini kaza anında takmamızı istiyor sanki.
Doğru mesaj şudur:
“Aracınıza biner binmez emniyet kemerinizi takınız. Bu önlem kazalarda sizi koruyacaktır.”